21 Mayıs 2008 Çarşamba

Closed...

"Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Laptop kapalı veya kapsama alanı dışında ....Lütfen uzunca bir süre sonra tekrar deneyiniz " diyerekten bir süre sessiz kalma kararı aldım.
...
Neden bilmem ama ben sıkıldım bu blog işinden , aslında çok keyif alıyorum , çok da seviyorum ama bazen çok sıkılıyorum. Bir süre , hiç bir şeye bakmadan ve yazmadan geçsin istiyorum. Belki taslak olarak karalarım , sonra yayınlarım ama inanın şu anda canım hiç birşey istemiyor.

Siz bana aldırmayın yazın , yorumlarınıza gelirim.....Geçici bir süreliğine kapattık...

19 Mayıs 2008 Pazartesi

Güzeldi , güzel...

Turnuva da herşey mükemmeldi. Organizasyondaki ufak tefek aksaklıklar dışında yine keyifli bir turnuva programı yaşandı.

Hava çok güzeldi ama gölgeli yerler ile güneşli yerler arasında sanki 10 derecelik bir fark vardı. Bu yüzden turnuva salonu buzdolabından farksızdı. Üşüyenler çareyi güneşe çıkmakta buldu. Tahtasını , taşlarını ve saatini alan çimlere yayıldı. Bu nedenle daha da güzel bir ortam oldu.

Dönüş yolu uzundu...

Dönüşümüz tam bir kabustu. Yine gece yolculuğunu ve Vip servisini tercih etmiştik . Çok yorgun ve uykusuz olduğumuzdan bir an önce eve gelme hayali içinde , 1 saat öncesine Normal hattan yer bulunca , biletimizi değiştirdik. Tam otobüse binmek üzereyken arkadaşım demez mi "umarım çocuk filan yoktur" . Sadece , bir bakış attım ve içimden "eyvahhh ! " dedim . Yerlerimize oturduk , koltuklar son derece rahatsızdı. Dar ve sert... Sanki bunca yıl vip görmüşüz de !! Sonradan boş koltuklara transfer olup , rahat bir durum oluşturma düşüncesiyle hemen uyumaya karar verdik ama bir de ne görelim ? Arka koltukta bir süprizzzz... BEBEK
...
Hafif bir tebessümle birbirimize baktık ve ağlamaması umuduyla , yorgunluktan sızdık . Bir süre sonra beklenen an geldi , 2 saat boyunca hiç durmadan ağlayan bebeğimiz bütün otobüsü de uyanık tutmayı başardı. Hem annesi , hem de otobüsteki herkes için , zor bir durum . Belli ki sancısı var ama yapacak birşey yok sadece sonsuz hoşgörü ve sabır....
..
Ve hiç karşılaşmadığım bir durumdu , şoför otobüsü durdurarak "Bebeğimize hava aldıralım annesi " diyerek 10 dk mola verdi. Otobüs sakin kaldı , bebeğimiz de açık havada uykuya daldı. Ancak otobüse binmesiyle , uyanması ve ağlamaya başması bir oldu. Anne artık şaşkın ...
..
Bebeğinin neden ağladığına mı yansın ? Herkesi rahatsız ettiğine mi yansın ? Çaresiz , sakinleştirmeye çalıştı . Uzun bir süre sonra uyudu da , herkes yeniden uykuya daldı. Zor bir yolculuktu . Eve gelip sadece kendimi yatağıma attığımı ve güzel bir uykuya daldığımı hatırlıyorum . Birazcık da başım ağrıyor . Ama bunun adı, yorgunluk olsa gerek....

Ankara yolları...

Otobüsle yolculuk yapmak zaman zaman özlediğim bir şey... Özellikle yeni otobüsler oldukça güzel. Vip servisler rahat hat olarak geçiyor. Diğerlerinden farkı ise , daha az sayıda yolcu , geniş ve deri koltuklar , cep telefonu kullanabilme özelliği , Tv yayını , kişiye özel kulaklıklı radyo ve kesintisiz dense de ( kesintili !) wireless bağlantısı ...
...
Her şey çok güzel , beğendim ama sonuçta otobüs işte ... Ne ayaklarını uzatabiliyorsun , ne yan dönebiliyorsun , oturarak azıcık uyumaya çalışsan bile en fazla 20 dk sürüyor. Ya kafan düşüyor , ya boynuna kramplar giriyor . Sonra birden irkilip uyanıyorsun , yola bakıyorsun , saate bakıyorsun "ayyy daha bu kadarcık mı geçti "diye söyleniyorsun.

Otobüslerde gece yolculuğu nedense uyumayı zorunlu kılıyor. Her yer karanlık, manzara filan yok, kimse konuşmuyor, bir süre sonra ister istemez o mod a sen de giriyorsun . Göz kapakların ağırlaşıyor ve uyuklamaya başlıyorsun.

Bizde de aynen böyle oldu. 00:00 da yola çıktık , biraz muhabbet , biraz oyun derken , sonrasında "artık uyuyalım " diyerek sessizliğe eşlik ettik , baktım saat 01:19 olmuş , gözlerimi kapadım , rüya bile gördüm , "trafik kazasıydı " çok korktum , tedirgin oldum uyandım, sonrasında her uyandığımda saatin 01:32 , 02:09 , 02:48 , ...., 03:30 olduğunu gördüm . Bölük börçük bir uykuyla mola yerine vardığımızda , mikrofondan yükselen o ses uyuyan herkesi , yerinden fırlattı. Bizde kitlenen bacaklarımızı açmak ve hava almak için biraz yürüyüş yapıp , yerimize geri döndük .

Yine uyuklaya uyuklaya yola devam ettik. Saat 05:39 'da güneşin doğuşuyla birlikte Ankara'ya gelmiş olduğumuzu gördük . Uzun ve uykusuz bir gece olmuştu. Yani demek istiyorum ki ne kadar "rahat hat "olursa olsun yine de rahat değil. Ama önemli olan kazasız belasız ulaşmaktı....

Samsun'da doğan Güneş...

Atatürk diyor ki ; Cesaretimizi kuvvetlendiren ve devam ettiren sizsiniz. Siz almakta olduğunuz irfan ve terbiye ile, insanlık meziyetinin, vatan sevgisinin, fikir hürriyetinin en kıymetli sembolü olacaksınız. Ey yükselen yeni nesil! Gelecek sizindir. Cumhuriyeti biz kurduk; onu yükseltecek ve devam ettirecek sizsiniz.
M. Kemal Atatürk

16 Mayıs 2008 Cuma

Karar...

Kaç gündür Ankara'ya gidip gitmemek konusunda kararsızlık yaşıyorum. Gitmek istemiyordum çünkü , oğlumdan ayrılmak zor geliyor, tam da bazı sözler verme aşamasında birlikte olsak daha mı iyiydi ? Yoksa ayrı kalsak mı daha iyi ? Bilemedim. Yorgunluk da yanıma bonus kalacak ama son günlerde o kadar bunalmıştım ki , belki de gitmek en iyisi diye düşündüm. Sonuç olarak hala kararsız da olsam , biletimi aldım , sanırım gidiyorum.

Melek'ciğimi ziyaret eder, dünya tatlısı Mert' i severim. Biraz arkadaşlarımla zaman geçirir , turnuvaya katılırım . Birazcık gezer , stresimi atıp gelirim diye umut ediyorum.

Hatta 15 gün sonra yeniden Ankara planlaması içindeyiz. Ama bu seferki okul gezisi olacak . Ege'cik de gelir bu kez...

15 Mayıs 2008 Perşembe

"Yaramaz ! " biliyorum...

Bugün Ege'nin öğretmeni ile görüşmeye gittim . Aslında herşeye hazırlıklıydım. Duymak istemediğim şeyleri duyacağımı çok iyi biliyordum . Öğretmenini görünce yüzümü kapatıp "tamam tamam biliyorum , ben listeyi alayım " dedim . Ve duyduğum ilk sözler "yaramaz , yaramaz , yaramaz" oldu ....
....
Kendimi ne kadar iyi !! hissettiğimi anlatamam . Dikkat eksikliği , sürekli bir hareketlilik, yerinde duramama , yazı yazmak istememe , yazdığında da acele ve çirkin yazma , ödevlere tepki verme , dağınıklılık , arkadaşlarına yaptığı kötü şakalar , öğretmeninin arabasının tekerleğine yapıştırıcı sıkma hatta abartıp üzerindeki boyasına sürme ve daha sayamadığım bir sürü şey....Olaysız günümüz yok yani...
....
Ve anında masum bir yüz ifadesine bürünme . Tanımasam , bilmesem ben bile inanırım. " Anneeee söz veriyorum , bir daha olmayacakkkkk!!!" Ama artık inanamıyorum ve çok üzülüyorum. Şikayet duymak istemiyorummmm.. İstemiyorum!

Neden iyi bir anne olamadım ben ? Neden doğruları öğretemedim ? Hata ben de mi? Ne yapmalıyım ? Kendimi baştan kaybetmiş gibi hissediyorum . Terzi kendi söküğünü dikemiyor işte...Ağlayıp duruyorum ama çözüm değil . Akşama anne - baba konferansına davetli ....Şimdiden melekler gibi....

13 Mayıs 2008 Salı

Dibe vurmak....

"Dibe vurmak" deyimi , sanırm böyle bir şey oluyor. Kendini berbat hissetmek , sevdiğin şeyleri yapmak istememek , herşeyden kendini soyutlamak , surat asmak , kimseyle konuşmamak , yalnız kalmak istemek , herkesi size karşıymış gibi görmek , en basit olayları bile sorun etmek ve bu durumu hiç geçmeyecekmiş gibi düşünmek falan filan.....

Yaa ben neden böyle oldum ? İnanılmaz bir sıkıntı yaptım kendime . Buna bir "neden" aramak gerekirse inanın bilmiyorum. Sadece devekuşu gibi kafamı kuma gömüp , canım isteyince çıkartmak istiyorum. Görmeden , duymadan sakin kalmak istemek belkide...

Ben ki tenise olan aşkıma rağmen , bugün ilk kez ektim ve gitmedim. Hatta şu an ki düşünceme göre haftasonu Ankara'ya gitme işini bile iptal ettim. 2 gün içinde değişir miyim bilemiyorum .Yazı da yazmak istemiyorum , yarın okula da gitmek istemiyorum . Bağlantıyı kurulamıyor varsayın....



Gelirler giderler....

Belli ki , dün gece epey bir bunalmışım. Hep kötü şeylerden bahsettim , kendimi de , sizi de gereksiz gerdim. Ama yazıyı silip iptalde etmedim . Sonuçta hepsi gerçek !! Ama kafayı buna takarak yaşamak sanırım pek mümkün değil .

Elimde çanta , her an "hazır ol" da bekleyemeyeceğime ve hayatımı buna göre planlayamayacağıma göre , bunla yaşamaya alışmak gerek. Bazen bana böyle gelirler , her sallantıda biraz takılırım. Çaresizlikten işte ... Sonra da karanlık düşüncelerle yola devam ederim....

Paranoya oldum ...

Yine üzücü bir olay ... Çin depremiyle sarsıldım , alt üst oldum ... Tüyler ürpertici , dayanması nerdeyse imkansız acılar yaşayan binlerce insan ...Göçük altında kalan minicik yavrular... Kurtarılabilirler mi ? Beklerken yaşayabilirler mi ? Ailelerini bulabilirler mi ? Dilerim çok büyük kayıplara ulaşmaz .
...
Şimdi gel de düşünme !!! 7 dk 'lık bir deprem bizi neye çevirir ? 40 sn' de yerle bir olmuştu pek çok yaşam. Biz diye birşey kalır mı ki? Fay hattı üzerinde yaşarken bu konuya çok da olumlu bakamayacağım ...Ölüm , kaçınılmaz bir son ama .. Aması var işte...

17 Ağustos 'taki depremden sonra "göçük altında kalırsak ne yaparız "diye kim düşünmedi ki? Kaçabilir miyiz? Kurtulabilir miyiz? Nefes alabilir miyiz? Ezilir miyiz? Çocuğumuza ulaşabilir miyiz? Ya ona çok uzaksak, ya çok ağlarsa , sesini duyduğumuz halde ona ulaşamazsak ? Ya sesini hiç duymazsak ? Eşimiz , Annemiz , Babamız , kardeşlerimiz ve tüm sevdiklerimiz hepsi ne durumda diye düşünmekten delirmez miyiz ? offfff

Ben iyice paranoya oldum sanırım . Bu soruların sonu yok ki... Sonuçta hayat bu !! Acı , tatlı tüm süprizlere hazırlıklı olmak zorundayız ama olmuyor işte.

Doğa kendine ait olanı er ya da geç geri alıyor . Peki , biz ne kadar hazırız ? Sanırım koca bir hiççç kadar ....Marmara'da hareketlenmiş , hakkımızda hayırlısı artık...

11 Mayıs 2008 Pazar

Mutlu yıllara....

Bugün Anneler Günü olduğu gibi annemin de doğum günü....Yani çok daha özel.

İyi ki varsın ki , iyi ki varım . İyi ki varım ki , iyi ki anneyim . Nasıl yüce , nasıl özel ve güzel bir duygudur ki , ancak yaşamak ve hissetmek gerek, anlatılamaz. Çünkü kelimelere sığmaz. Bitmek tükenmek bilmeyen bir sevgi yumağı ....
.....
Her zaman , herşeyin , en iyisini bizler için isteyen Annelerimize sonsuz sevgilerimle.....Ne kadar teşekkür etsem az gelir. Annecim , SENİ ÇOK SEVİYORUM. MUTLU YILLAR DİLİYORUM .
Ve tüm Annelerin ANNELER GÜNÜNÜ KUTLUYORUM.

9 Mayıs 2008 Cuma

Nana...

Fox TV 'de " Bez Bebek " adında bir dizi var . Çok eğlenceli ... Çocuksu olduğunu kabul ediyorum ama Ege'ciğim hergün okuldan gelip Fox tv 'ye takılınca bana da ister istemez alışkanlık oldu. Severek izliyorum.
....
Oyuncaklar Ülkesindeki Nana'nın , aslında bir bez bebekken , insan olarak dünyaya gelmesi ancak gece yarısı yine bez bebeğe dönüşmesi , Hakan'a aşık olması ve kötülük perisi Şoker 'in bitmek tükenmek bilmeyen sihir ve oyunlarına karşı koymaya çalışması ve Baş Peri Kulina'nın her defasında Nana'ya yardımının eğlenceli bir hikayesi...
....
Sihirli Annem , Acemi Cadı ve Selena gibi dizilerde sihirler, periler ve büyülerin olması , zaman zaman çocuklarımızı olumsuz etkilediği düşünülse de , bunların gerçekte var olmadığını kabullenmeleri , sadece hayal dünyalarında yaşatmaları ne kadar sakıncalı olabilir ki ? Masal kitaplarımız çok mu farklıydı sanki ? Bunlarla büyüyüp , bunlarla büyütmedik mi ? Okuyarak hayalinde canlandırmanın keyfi bambaşka ama , görmek de güzel. Bence son derece keyifli. Zaten bütün çocuklar da çok seviyor . Demek ki " ben de kocaman bir çocuğum " sonucunu çıkartmak çok zor değil !
....
Şimdi bende bir çocuk gibi düşünmek ve hayal kurmak istiyorum . Sihirli güçlerimin olmasını , dönerek istediğim yere gidebilmeyi, yardıma ihtiyacı olanlara yardım edebilmeyi , kötü olan herşeyi zararsız hale getirebilmeyi , görünmez olabilmeyi , zamanı dondurabilmeyi , hatta bazen geri alabilmeyi , cisimleri çeşitli şeylere dönüştürebilmeyi çok ama çok isterdim ... Ama gerçek hayatta yok ki böyle şeyler...Sonuçta fazla kaptırmamak lazım :D
Nana nana nana na na na ......

8 Mayıs 2008 Perşembe

Tenis faydalıdır, çünkü ...!

Tenis , hayatımda yapmak istediğim en önemli şeylerden biriydi. Daha önce de demiştim keşke çocukken başlayabilme imkanım olsaydı . Profesyonelce oynamayı öyle çok isterdim ki... 4 aydan fazla oldu ama epeyce yol katettik . Artık birbirimizin toplarını keyifle karşılayabiliyor, hafif maç temposuna da alışıyoruz. Bazen uzun süre , topu iyice yorduğumuzda oluyor. "Hadi , hadi , hadi " derken küçük bir hatamızda aaaaaaa... oluyoruz. Sonuçta eksik yönlerimiz hala var , zamanla o da oturacak.

Bazen günü günümüze uymuyor , top canavarı olup , hiç bir topu karşılayamadığımız ve o anı kendimize zehir ettiğimiz de olmuyor değil...! Günlük yorgunluklar, stres , dalgınlık dikkatimizi çok etkiliyor. Topa mı vuruyoruz yoksa hırsımızı başka bir şeyden mi çıkarıyoruz ? Hemen yansıyor . Ama yine de stresi azaltmanın en güzel yolu diye düşünüyorum. Sonuçta Tenis faydalıdır, çünkü ...!
...
Tüm bu faydalarının yanı sıra bana iyi gelense , taşın tahtada çıkartığı ses gibi topun da rakette çıkarttığı ses ....

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Çekim...

Bana diyorlar ki " Çekim yasası gereğince olmasını istediğin şeyi , kalpten isteyeceksin , o zaman gerçekleştiğini göreceksin . İsteğini kendine çağıracaksın! Onu gerçekten isteyeceksin! Pozitif enerjiyle , sadece o işin olmasını hayal edeceksin ve olacak . "

Ben bu noktada kilitleniyorum . Çoğu zaman bunun kendini kandırmak ya da oyalamak olduğunu düşünürüm . Aklıma şüphe sokmayacak ve tüm olumsuz fikirleri kovacakmışım. İptal ettim diyecekmişim .Evet , zaman zaman buna çok inanırım. Belki gerçek , belki de tesadüfler zinciri . Bilemiyorum. Olmasını istediğin bir şeyin gerçekleşmesi , ne kadar harika bir duygu düşünsenize....
....
Peki acaba bu , her istek için de böyle midir? Ya imkansızsa? Yine de istemeli miyiz? Yoksa boşa hayal kurma geçiniz mi demeliyiz? Burada "eeehh.. imkansız olduğunu bile bile , niye istiyorsun ki" de denebilir.O halde neyi isteyip , neyi isteyemeceğimizi nerden bileceğiz? Off kafam karıştı benim yaa.. Ben en iyisi bu Çekim Yasası kitabını okuyayım , sonra yorum yapayım . Belki bazı fikirlerim değişir. Biraz daha pozitif yaklaşabilirim. Sonra ne yapacağımıza karar veririz.

Tamam şimdi hayal edip , bekliyorum. Olumsuzlukları "Del" ettim . İmkansız bile olsa !! İstiyorum...

4 Mayıs 2008 Pazar

Değişiklik...

Bilgisayarımı her açışımda böyle bir yerde tatil yapabilmeyi , doğayla içiçe olabilmeyi hayal ettim. Baktım gidemiyorum , değiştirdim .
Sonra biraz da Dünya'ya ben tepeden bakayım dedim . Ama uzun sürmedi ...
Sonra da bir gemiyi şişeye kapatıp denize attım . Şişedeki mesaj çok büyük .
Nereye kadar giderse ....

Ve şimdi de su damlacıklarıyla bilgisayarım can buldu .Neden bilmem ama sanki herşeye mavi , yeşil hakim olmalıymış gibi geliyor. İkisi de hayat ....

Uykusuz ben ...

Cumartesi Pazara bağlanmış . Hatta bunun üzerinden , 3 saat 40 dk geçmiş . Sabahın ilk saatleri olmuş ve ben hala buralardayım , müzik dinliyorum , blogları geziyorum , yorumlar yazıyorum , kimine gülüyorum , kimine üzülüyorum .
Ben neden gidip normal insanlar gibi uyumuyorum ki ... Fazla düşünmeye gerek yok aslında normal insanlar uyur dedim ya :))) Kendime inanasım gelmiyor..Bu uykusuzluk çok kötü birşey olsa gerek . Ama gelmiyor işte gelmiyor ne yapayım . Gözlerim ağırlaşmadan gidip yatamıyorum.

Zaman zaman pc başında çalışırken ( özellikle sınav sorusu hazırlarken ) uyuya kaldığımda oluyor. O sırada hayal meyal kendimi yatmaya giderken görüyorum ama kafam düşünce uykudan uyanıyorum ve hala pc de olduğumu görüyorum. O anda ordan kalkmak ne zor geliyor anlatamam. Zaten kalkmıştım , giyinmiştim , yatıyordum diyorsun ama bu durumda filmi başa sarıyorsun oflayaraktan ....Bizimde bir fişimiz mi olsaydı acaba ? Neyse ben şarj olmaya gitsem iyi olacak , yoksa bunun acısı Pazartesi'den çıkacak .
Uykusuz öziiden sevgilerle....

2 Mayıs 2008 Cuma

"Diyet" kelimesi yasak !!!

Bugün bir umutsuzluk , bir mutsuzluk. Herşeye kızasım var. Ama en başta kendime tabii...

Fındık - fıstık dedim , pasta dedim , çikolata dedim , börek dedim, ama keşke sadece demiş olsaydım , sonuç itibariyle ne bulduysam hep yedim . Engel tanımadım. Daha neleri yiyesim var ama artık "yeter" diyorum. Çünkü yerken mutlu oluyorum diye , yedikten sonra mutsuz olmanın sıkıntısını çekmek istemiyorum.

Kalorili olan herşeyin tadı güzel olmak zorunda mıydı sanki ? Ne güzel çaya başlamıştım ama ancak 2-3 gün devam edebildim , içim kalktı , vazgeçtim .Belki de devam etmeliyim , iştahımı keser ya da tadına alışabilirdim... Şişman biri değilim ama yemeyi seven, çok çabuk kilo alabilen ama zor verebilen biriyim . Bu da beni mutsuz etmeye yetiyor. Dengeli beslenmenin ne olduğunu bilen ama uygulamayan biri olarak kendimi kınıyorum. Hani derler ya "hocanın dediğini yap , yaptığını yapma ! " işte aynen o hesap ..

Zaten diyet kelimesine de takıntı yaptım , bu kelimeyi sevmiyorum " ayy diyetteyim , yiyemem" demek iğrenç bir şey , o yüzden diyete filan girmiyorum. Diyenlere de kızıyorum . Çünkü "diyetteyim ama çok ısrar ettin , bir parçacık alayım " dedin mi , işte bu dünyanın en komik anı gibi geliyor bana. Herşey o an , bitiyor. Yine çok acımasız oldum.
Bu yüzden sadece yediklerime dikkat edip , özellikle kendime yasaklar koymadan , bilinçli ve düzenli yemem , en önemlisi de içmeyi unuttuğum suyu bol bol tüketmem gerekiyor. Benim derdim bu ! Zaten sporumu da yapıyorum. Ama tenis tek başına yeterli değil , yürüyüş ve bisikleti de eklersem süper olacak .