29 Nisan 2010 Perşembe

Sözün bittiği yer...

Anlar vardır kelimelerin yetmediği hatta bittiği... Belki söylenmesi gereken yüzlerce söz vardır ama o an , ne dillerden dökülür ne de söylenenlerin bir anlamı vardır. Yapılacak hiç birşey de yoktur aslında , "zaman" denen acımasız saatleri doldurmaktan başka...

Çaresiz beklemeye başlarsın. Bilirsin artık bittiğini . Hani bitiş çizgisi üzerinde bekleyip çizgiyi geçememek gibi bir şey... Sonra sorarsın kendine "Mucize denen şey var mıdır gerçekten ? Bize de olur mu ki ? " Ah! keşke...

Peki ya , güçlü olmak mümkün müdür? Dayanabilmek , destek olabilmek , teselli edebilmek , edilmek , hangisini yapabileceğiz acaba ve herşeyden çok nasıl alışacağız ? Bilmiyorum , gerçekten bilmiyorum . Tek bildiğim yeterince güçlü değilim . Herkes için , herşey için korkuyorum galiba...

26 Nisan 2010 Pazartesi

hahaha....

En son nerde kalmıştık , hımm bağırmak mı lazım demiştim . Evet evet o şart zaten . Başka türlü bu çark dönmüyor.
.
Bugün de haftanın ilk günü ya , tertemiz ütülü pantolon , bembeyaz body giyildi ve okula gidildi ya , ta-ta-ta-tammm , hırka baştan aşağı çorba lekeli , pantolon desen aynen sıvama . Body sanki hiç yıkanmamış gibi. Sadece baktım baktım ve hiç bir şey söylemeden derinnn bir nefes aldım. Sonunda "Tebrik ediyorum seni. Olsun çocummm olsun kaza bu" dedim en kibarcık halimle.
.
Ne dese beğenirsiniz ? Anneeee kendine gelllll...
Ne yaptım ben şimdi :))))

16 Nisan 2010 Cuma

Bağırmak mı lazım?

Küçük beyimiz okuldan gelir , kapı açılır , çanta yere atılır. Öyle bırakmak filan değil aynen savurmaca usulü.
.
-Çok tuvaletim var annne , çekill çabuk çekillll ... Koşa koşa doooğru tuvalete yetişilir.
-Oğlum ellerini yıkadın mı sen ?
-aaa unuttum annee ama napayım çok tuvaletim gelmişti , hem gelmeden önce okulda yıkamıştım , bişeye ellemedim ki , ellerim temizzzz...( hımm uçarak geldin herhalde...)
-Yaa demek öyle , peki o zaman yıkama ...
- Annneeeeee yaaa , başlama yine ( bak sen şunaaa , demek ben başlıyorum , hemde temizlik kurallarından bahsettiğim için , ben suçlu oluyorum . Herşeyi bilmek zorunda mıyım , sus di mi ama , temiz diyorsa temizdir , inan ve sus ... )
.
Neyse tuvalet işi biter , nihayet eller yıkanır ama bu arada pantolonumuz ayakların dibinde yerlerde sürünür.
.
-Oğlum düzgünce çıkartır mısın şu pantolonunu , ne hale geldi bakar mısın ? Yarın nasıl giyeceksin ?
-Bişey yok ki nolmuşşş... ( Rahatlığa bakar mısınız? )
.
Sabır , susuyorum. Eğilip alıyorum yerden pantolonu , toz içinde. Zaten bir pantolon , en fazla 2 gün giyilebiliyor .3. gün gibi bir şansımız asla olmadı .
.
-Pekala , anlat bakalım Egecim , günün nasıl geçti ?
-Çokk güzellll , ders filan yaptık . Bahçeye çıktık oynadık , işte öleee . ( bu arada "filan" yaramazlık oluyor)
.
Böylece günün özeti verilerek , kısa şikayetler ve azıcık diye nitelendirdiği yaramazlıkları anlatılır. Gerekli uyarıları alır ve “ Tamam anneciğim , bir daha yapmayacağım ” diyerek konuşma sonlandırılır.
.
- Egecim sen şimdi ayaklarını yıkayıp , temiz çorap ve eşofmanlarını giy , bende sana yiyecek bir şeyler hazırlayayım olur mu ?
-Çorablarım temizzzz , kokmuyoooo...
-Egeee değiştir annecim , uzatmayalım . Hem gerekmeseydi söylemezdim.
-offff annae yaa , offf.
.
İşte bu nokta , koptuğum anın az öncesi. Bu konuşma , inanın en az 5-6 kez tekrarlanır . Evin içinde 20 -25 dk. kadar çamaşırla gezilir.
.
- Oğlum giyinir misin artık ?
- Tamaaammm anneee .
.
Ama hala tık yok . Tekrar , tekrar , tekrar söylenir , değişik tatlı sözlerle , arada öpücüklerle desteklenir . Hadi bi tanem , hadi bebeğim artık giyin derken , bütün bu konuşmalarımın , çabalarımın boşa gittiğini görmek çok canımı sıkar. Hani cinlerin tepeye çıkması vardır yaa. Artık başlamışlardır toplanmaya. Dinle işte , söz dinle değil mi ? Ama yok. Sonunda...
.
-"Egeeeeeee , hadi artıkk ” diye sesimi yükseltince , suçlu ben oluyorum.
-Niye bağırıyorsun , sen zaten hep bağırarak söylüyorsun ...
-????? ee pes diyorum , vallahi pes. Bu noktaya gelene kadar biz ne yaptık ? Hepsi görmezden gelindi.
.
Bu olay sadece giyinme konusunda yaşanan bir durum. Bir de bunun yemek yeme , ödev yapma , yatmaya hazırlık , gezmeye gidiş , söz dinleme gibi gibi farklı durumlarında da hep aynı şeyi yaşamak çok yıpratıcı . Ama nedense hep yükses ses kazanıyor. Bağırmak mı lazım anlayamıyorum ki . Onca tatlı söz , sabır , anlayış neden bu kadar etkili olamıyor...

5 Nisan 2010 Pazartesi

Ne Pazar ama ...

Ne Pazardı ama... İnsanlar pazar günlerini genellikle dinlenerek , uzun uzun kahvaltı sofrasının keyfini çıkartarak ve gezerek geçirirler . Ya da en azından böyle hayal ederler. Peki , ben ne yaptım . Uyandım ve oturdum yatağımda , nereden başlasam diye düşününce içimi bir bunaltı kapladı. Kalkmasam , bütün gün yatsam , uyusam kurtulur muydum bu düşüncelerden ? Maalesef... Hal böyle olunca pazar keyfi filan kalmadı . Ev almış başını gidiyor. Ortalık tam bir felaket , yani ya yapılacak , ya yapılacak...Nasılda severim süpürmeyi , silmeyi , toplamayı , ne kadar anlatsam inanmazsınız zaten :)) Düşününce bile delirebilirim . Bu işlerin hiççç ama hiç birisini sevmiyorum.

Öyle gereksiz işler ki , kesinlikle boşa harcanan zaman olarak bakıyorum. Keşke hiç dağılmasa , keşke hiç toz olmasa , keşke bunlar gibi düşünecek yüzlerce küçük ayrıntılar da olmasa...Onu değiştir , bunu değiştir , yıka , as , ütüle , yerlerine yerleştir , ovala , toz al , pişir , topla , onu yap , bunu yap , bu böyle saymakla bitmez hemde hiç bitmez. Sadece bitiyor gibi görünüyor ama bitmiyor. İnanın akıl işi değil. Bunca iş bitince ya da birazda olsa hafifleyince , geriye ne keyif kalıyor , ne de Pazar. Gitti koskoca gün.

Ev şimdi teşekkür mü ediyor, bana kul köle mi oluyor ? Aslaa , hatta bugünden tezi yok yine şiddetle toz tutmaya devam ediyor , acısını bir sonraki hafta sonu çıkartmak üzere...

Ben artık tembellik yapmak istiyorum , uyanınca bunları düşünmek istemiyorum . Ne olur sanki , bir günde uyanınca birileri bana kahvaltı hazır dese , ev pırıl pırıl dese , gün senin günün dese ne olurr ??? Tabiki rüya olur rüya...