31 Temmuz 2009 Cuma

Sessiz gelin...

Bugün herşey beni rahatsız ediyor. Duymak , görmek , konuşmak istemiyorum. Etrafımda kimse dolanmasın , kimse ses çıkartmasın , bende hiçbir şey yapmadan öylece boşa vakit geçirip , sakin kalayım istiyorum. Ne bir telefon çalsın , ne de bir kapı ...

Yalnız bıraksınlar , ellemesinler , hiçbir şey istemesinler benden , ne , neden , niçin , nasıl , ne oldu , kim , kaçta , niye diye hiç ama hiçbir soru da sormasınlar. Cevap vermek istemiyorum. Sıkılıyorum açıklama yapmaktan , uyarmaktan , düzeltmekten , yoruluyorum ...

Sinirime dokunan herşeyi de parçalamak geliyor içimden . Bağırmak , birşeyler fırlatıp kırmak , ağlamak belki de. En iyisi kabuğuma çekilmek yoksa zarar boyutu çok yakın ...

30 Temmuz 2009 Perşembe

Yemişim yağları...

Dün yazdığım “ Yağları yakarken ” yazısındaki herşeyden vazgeçtim. Peki buna ne sebep oldu derseniz , aslında sadece bir kağıt parçasıydı. Yani “ Prospektüs ” diyebilirim.

Birkaç uygulamamda L-carnitinenin sıvı formunu kullandım ve gerçekten kendimi çok enerjik hissettim . Tadı aynı bildiğimiz pekmez gibiydi. Koyu renkli , yoğun ve çok tatlı bir sıvı . İçtiğin anda ağızda oluşturduğu kuruluk , aşırı su içme ihtiyacı oluşturuyor. Bu da gayet güzel , “ içim yandııı ” diye diye su içiyorsun. Buraya kadar herşey normal , sorun yok. Sıvı formu bitince tablet şeklindekini kullanayım dedim . Prospektüsü iyice okudum ve uyarılar bölümünde hoşuma gitmeyen birşey beni bunu kullanmaktan vazgeçirdi. Gerçi tamamen doz aşımı olduğunda ve böbrek yetersizliği gibi bir durumdan bahsediyordu ama bu sözden sonra doz aşımı filan bana hikaye...

Kanda Trimetilamin ve Trimetilamin-N-Oksit birikmesi nedeniyle uzun süreli kullanımı önerilmemektedir. Bu birikimin de idrarda , nefeste ve tende ağır bir "balık kokusu" oluşturmasından bahsediyordu . Bu bana fazlasıyla yetti de arttı bile. Koku konusunda aşırı hassas olduğumdan , bu asla dayanamayacağım birşey .
.
Ne balık gibi kokarım , ne de bu tableti çiğnerim. Doz aşımı filanda anlamam . “ Yemişim yağlarııı ” dedim ve vazgeçtim ...

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Yağları yakarken ...

Spor yaparken , bize gerekebilecek ilave bir bilgi , ilginizi çekebilir diye düşündüm. Özellikle de vücuttaki fazla yağları yakmak , enerjiye dönüştürmek ve kilo vermek gibi bir düşünceniz varsa ... Bunun için yapılması gereken şey , L-carnitine kullanmak. İster sıvı , ister çiğnenebilir tablet şeklinde .
.
Peki , L-carnitine nedir ? Amino asit ve vitamine benzeyen , vücutta her gün doğal olarak az bir miktar üretilen , kalp ve iskelet sistemindeki kaslarda yüksek oranda bulunan bir besin maddesi . Yağlardan enerji üretimi sağlamak için kullanılır.

Ancak spor yaparken kullanıldığında , daha iyi sonuç alabilmek için , beslenmeye dikkat etmeli ve alınan karbonhidrat miktarı da azaltılmalı.

L-Carnitine' den en çok faydalanabilecekler ,
5 gruba ayrılmış. Bunlar ;
1- Daha fazla enerjiye ihtiyaç duyanlar ,
2- Kilo vermek isteyenler ,
3- Kalp sağlığını desteklemek isteyenler ,
4-Sporcular ( özellikle dayanıklılığı ve performansı arttırıp , yorgunluğu azaltığından ) ,
5- Vejeteryanlar ( L-carnitine en çok et ve et ürünlerinde bulunduğundan , dışarıdan alındığında bu ihtiyacı karşılayabildiğinden )
.
Ayrıca da , L-carnitine bebekler için temel bir besin olarak kabul edilmiş , ancak kendileri sentezleyemedikleri için bunu anne sütünden doğal olarak karşılayabiliyorlarmış . Bebek maması üreticileri de ürünlerinde , L-carnitine ile güçlendirme yapıyorlarmış. (kynk)

26 Temmuz 2009 Pazar

Bir kez daha aşık...

Bir kez daha aşık oldum , evettt . Ve hiç bir zaman da bunu söylemekten bıkmayacağım . İster trafik sorunu olsun , ister kalabalık olsun , ister pahalı olsun , hiç ama hiç önemli değil. İSTANBUL AŞKI benim için başkadır. Her gidişimde daha da hayran olduğum , o güzel şehrin aşkı bu. Kokusu bile farklıdır , gidip gelen vapurların sesleri , denizin üzerinde çığlıklar atıp duran martıları , balık ekmek kokusunu hepsini seviyorum galiba. Ve “ Yaşanır bu şehirde ” diyorum , çünkü bendeki büyüsü bambaşka...

Ama sayılı gün işte , anlamadan , doyamadan çabucak geçiyor. Döndüm , geldim evime . Özlemişim herşeyi . Özellikle de kesintisiz interneti , blogları , arkadaşlarımı , yazı yazmayı ... Çoğu zaman kelebekler gibi kafamda uçuştu bazı cümleler ama ne kağıtla bir araya gelebildim , ne de bilgisayarımla. “ Unutmam herhalde ” dedim , attım beynimin kıvrımları arasına. Nasıl olsa , hatırlarım diyerek…

Kuzenim hayatının aşkını bulmuş ve bize de sonsuz mutluluklar dilemek , bu anı onlarla paylaşmak kalmıştı. Dilerim gülen yüzleri hiç solmaz, mutlu olurlar. Düğün bahane derken , ailenin diğer bireyleri ile de , birarada olma fırsatı doğdu. Hafif çaplı sitemler olsa da , hayatın dalgası herkese farklı çarptığından , çok da strese sokmadan geçti , gitti. Sonuç olarak , birlikte geçirilen birkaç gün bile çok güzeldi.
.
Canım , kardeşim , dediğim biricik dostum , Mavi adacığımla da görüştüm. Üzüntümüzle , sevincimizle 7 yılı paylaştık , dile kolay. Neredeyse hemen her günümüz beraber geçerken , hayata verilen yönler bizi biraz uzaklaştırdı. Önce onu Çanakkale'ye sonra da İstanbul’a gönderdi . Şimdi ise sadece tatillerde görüşebilir olduk , özlüyoruz birbirimizi . İstanbul ‘da dedim ama yine de biraz uzakta. İstanbul Boğazı' nın Karadeniz'e açılan uç kısmında , şirin mi şirin , minicik bir yerde. Anadolu Kavağında… Ama mutlu , çok huzurlu , önemli olan tek şey de bu , gerisi boş ... Hem artık bütün yolları biliyorum , kimse beni tutamaz ki her türlü giderim. Orayı da çok sevdim …

Ben de teşekkür ederim...

Haftamın en değişik , güzel anlarından biri de Prima Rima ile ilgili. Önce maille haberleştik , sonra telefonla konuşup sözleştik . “ Tamam buluşalım , karşılıklı sohbet edip , kahve içelim ” dedik . “ Ben geldim , nerdesin ? ” dediğinde , heyecanlı bir bekleyiş başladı. Gözüm yürüyen merdivenlere takılı , her gelene baktım ama birden arkamda birisi adımı söyledi . Şaşırdım , sevgiyle kucaklaştık. Garip ama güzel bir duyguydu. Normalde ilk karşılaştığım kişilere karşı biraz soğuğumdur ama bu , böyle birşey değildi. O an ne düşündü bilemiyorum ama ben çok mutlu oldum. Sanki çok öncesine dayanan bir dostluğun izleri gibiydi... İyi ki geldin Ebrucum , seni tanığıma sevindim... Ama nasıl oldu da , biz iki şaşkın , fotoğraf çekmeyi unuttuk , hâlâ ona yanıyorum. Bir daha ki sefere inşallah , ne diyelim .

Ayrıca da ben teşekkür ederim . İnce fikirli düşünüp , kendi tasarımıyla yaptığı güzel kolyesi için . Severek kullanacağım. Bir de , hani o şarı şekeri , Rima'sı var ya , tatlı mı tatlı , cici mi cici , çıtı pıtı bir kız . Rima'cık , kendini bana öptürmedi , kaçtı , “ olmaz ” dedi ama yanağıma çok güzel bir öpücük kondurdu , bir daha ki sefere kaçamaz annesi haberi olsun :)

19 Temmuz 2009 Pazar

Gidiyorum ...

4-5 günlüğüne İstanbul'a gidiyorum. Hem kuzenimin düğünü , hem de akraba , eş , dost ziyaretleri yapıp hemen evime geri gelmek istiyorum. Ama öyle garip bir duygu var ki içimde , “ gidiyorum ” diye nokta kadar bile hevesim yok. Evimde kalayım istiyorum. Birkaç saatliğine çıkıp , gezip hemen evime geri döneyim istiyorum. Hatta bazen beni kimse aramasın , sormasın , ilgilenmesin istiyorum. Acaba yaşlanıyor muyum ? İnsan neden evden çıkmak istemez ki ? Başka ne anlamı olsun , galiba öyle. Sadece rahatımı biraz fazla düşünür oldum. Belki de ondan . İstediğim zaman istediğimi yapabilme özgürlüğüm olmalı , yoksa aklımda kalıyor ve bende gerginlik yaratıyor.
.
Bir de işin sitem tarafı var ki , bu da başlı başına başka bir olay zaten. Gelmedin de , gitmedin de , aramadın da , ben de kalmadın onda kaldın da , önce ona gittin beni sallamadın da , da , da , daaaa vallahi geriliyorum . Yaww sevmediğimden mi , istemediğimden mi ? Tabikide değil. Sadece bazı şeyler öyle denk geliyor. Özellikle seçilip , öncelik verilmiş filan değil. Olduğu gibi yaşanıyor. Aynı anda , iki farklı yeri kabul edemeyeceğime göre tercih yapıp , öncelik belirlemeliyim . İşte en hassas nokta bu , 2.tercih edilen yer kırılıp , surat yapıyor, yapmasa da lafını ortaya koyuyor. Hadi bakalım kurtar gemiyi , laf cambazı. ( ne de bilirim ya!)
.
Yapmayın işte yapmayın . Geliyorsam herkesi görmek istediğimden geliyorum . Öncelik filan yok. Neyse şimdi bütün bunları düşünmek istemiyorum , İSTANBUL bekle beni , geliyorum ... Ve güzel geçsin istiyorum . Ayrıca da evime ne zaman dönerim diye şimdiden düşünüyorum , çünkü özledim bile...

17 Temmuz 2009 Cuma

Ege'm için..

img0109 yıl önceydi , heyecanla gitmiştim hastaneye . Birkaç saat sonra kucağımda dünyanın en güzel varlığıyla birlikte olacaktım. 2 kişi çıktığım evime , 3 kişi dönecektim. Yapabilecek miydim acaba , iyi bir anne olabilecek miydim , iyi bakabilecek miydim hastalandığında , uykusuzluğa , sorumluluğa , sonsuz fedakârlığa dayanabilecek miydim ? İşte bunun gibi karmakarışık düşüncelerle gelgitler yaşasamda , 9 ay boyunca beni merak içinde bırakan , rüyalarıma giren , bu küçük prensi sabırsızlıkla görmek , onu bir an önce kucağıma alıp , doyasıya koklamak istiyordum.

Defalarca doktorumu arayıp “ Hadi artık daha fazla beklemeyelim , dayanamıyorum ” dediğimi ve onunda bana hep “ Olmazzzz , daha var ” diyerek beni sakinleştirdiğini hatırlıyorum. Ama ne zordu , o son 15 gün , geçmek bilmedi ...

Kendime geldiğimde kucağımda minicik , ağlamaklı pembe bir yüz vardı. “ Heyy işte ” dedim , içimdeki kıpır kıpır yerinde duramayan , tekmeler atan , dünya img009tatlısı şey buymuş . “ Hoşgeldin meleğim , hoşgeldin mavi boncuğum . Seni öyle çok bekledim ki , öyle çok özledim ki , bundan sonra ben de senin meleğin olup , seni her zaman koruyup , seveceğim ” dedim. Kısa sürede alıştık birbirimize , kokumuza , sesimize , varlığımıza. Vazgeçilmezimiz olduk birbirimizin. Anladım ki sensiz dünyam bomboşmuş .

İlk kelimelerin , ilk adımların , ilklerinin hepsi her şeyin en güzeliydi. Ve yıllar her yeni öğrendiğin ilklerle de akıp geçti . Şimdi aradan geçen 9 yılda ne çok şey öğrendiğini görüyorum. Nasıl da bu kadar çabuk büyüdüğünü anlayamıyorum … Ve bunu farketmeden , seni hâlâ “ bebeğim ” diye seviyorum. Sende “ Ben gerçekten bebek olmak istiyorum anneciğim ” diye ağlamaya başlıyorsun . Ama benim için değişen bir şey olmadı ki , sen kocaman delikanlı olsan da , yine benim bebeğim olarak kalacaksın. Üstelik her yaşınla , daha da büyüyen sevginle…

Not: Üstteki fotografta 1 yaşında , yandakinde ise 8 aylıkken…
Bu da son halimiz ...

Seni çok seviyorum Egeciğim . MUTLU YILLAR BİR TANEM …

14 Temmuz 2009 Salı

Benim köyüm ...

Şu aralar sıkıntıdan ne yaptığımı bilmiyorum. Yeni bir oyuna merak sardım . Hem de savaş oyununa . Evet , ben ve savaş oyunu . Bu mümkün olabilir mi ? Demek ki olabiliyormuş. Bende çok şaşırdım ama oldu bi kere. Başkası oynayınca laf söylemekten geri kalmıyorum ama başladım artık , gerekirse kendime de söylenirim . Kızarsa kızsın. Tek zararı , ekrana bağımlılığımı arttırdı. Sürekli kontrol etmem gerekiyor.
.
Neyse bu savaş oyunu öyle vurdulu kırdılı , kanlı bişey değil. Zaten öyle olsa oynamazdım. Ama yinede büyük konuşmamak lazım. Ya kandırılırsam :)) ama yok yok , kandırılmam mümkün değil . Bu bir oyun bile olsa birilerine ateş etmek , kanları görmek , katil ruhlu olmak bana göre değil. O yüzden bu tarz oyunlara karşı her zaman çok tepkiliyimdir. Özellikle çocuklar için.
.
Peki bu nasıl bir savaş oyunu derseniz , Klan savaşlarını elbet bilenler vardır. Ortaçağda geçen , şan, şöhret ve güç kazanmayı sağlayan küçük bir köyün hükümdarlığı aslında. Tabii köy her zaman küçük kalmıyor , sayılarını arttırmaya , köyünü savunabilecek kadar güçlü olmaya çalışıyorsun. Henüz çok başındayım , ileride neler olur bilmiyorum , öğreniyorum diyelim. Tek derdim dediğim gibi "acaba ne olmuş" diye sık sık bakma isteği oluşturması . Hem köyüme zarar gelirse çok üzülürüm . O yüzden gözüm üzerinde...
.
Bakalım ne kadar sürer bu sevda ?

13 Temmuz 2009 Pazartesi

Üzerime yürüdü !!!

Geçen sabah az kalsın hastanelik oluyordum . Hastane olayı işin iyi tarafı , bir de kötü tarafı var ki , diğer tarafı boylamış olabilirdim. Çok şükür ki , sorunsuz atlattım . Ama korkusu yetti.

Küçükken gördüğüm bir rüyayı getirdi aklıma , uzun zaman etkisinden kurtulamamıştım. Sokakta oynarken iki köpeğin üzerime atlayıp , her yerimi parçaladığını , ağlayarak uyandığımı ve sanki o anı gerçekten yaşamışım gibi canımın acıdığını hiç unutamam. O yüzdende özellikle başıboş sokak köpeklerinden çok korkarım .Ve biliyor musunuz bunu ilk kez burada paylaşıyorum. Pek kimse bilmez...

Sahilde yürüyorum , karşıdan da siyahlı kahverengili pis bakışlı bir köpek , hafif sağa doğru yamulmuş , yalpalaya yalpalaya geliyor. Sanki tekerleği patlamışta , sağa çekiyor gibi. “ Ayy noluyooo bu hayvana yaa , niye böyle yamuldu derken kalbim güm güm atmaya başladı . “ Yaw bu hayvan üzerime üzerime geliyor , ne yapacağım ben şimdi , sakin olmalıyım ama nasıl ? Ya saldırırsa , ya ısırırsa !!! ” bütün bunlar aklımın köşesinden geçerken , birden rüyamı hatırladım “ Tamam işte aynı sahne , şimdi parçalayacak , bittim ben . Kaçacak yerimde yok. En fazla denize doğru kaçarım ama elimi kolumu koparmadan bırakır mı ki ? ” diye düşünmeye başladım. Etrafıma bakındım , yardım eden olur mu ki ? Çığlık mı atsam acaba ? O an nasıl stres oldum , nasıl stres oldum anlatamam .
.
Geldi , geldi , geldiiii , gözüm köpekte , dondum kaldım . Bana doğru zıplamasıyla çığlığı atıp elimin tersini savurmam bir oldu . Ağzı değdi elime , elim ıslak ıslak oldu , dişlerini gördüm . Bekliyorum arkamdan geri gelip tekrar atlayacak diye ama öyle bir hızlanmışım ki o korkuyla arkama bakmadan devam ettim . O da geri dönüp gelmedi zaten. Aman bi üzüldüm bi üzüldüm anlatamam. O an ki korkumdan , ağlamamak için zor tuttum kendimi. Elim ayağım zangır zangır titredi. En yakın cafeye girip elimi yüzümü yıkadım . Derin bir nefes aldım , çıktım . Ama o da ne ? Bu seferde kapıda başka bir köpek . Hoppalaaa , deliricem ama sabah sabah bela mısınız ?

- “ Yok abla yokkk , o bişey yapmaz ” ( diye bir ses duyunca içim rahatladı )
- “ ay iyi bari yağmurdan kaçıp , doluya tutulmayalım da ” dedim. Ama hakikaten bu sevimli bir şeydi. Ne bilsin hemcinsi beni korkutmuş ...

Pis hayvan işte , normal normal yolundan yürüseydin ya , ne diye atlayıp duruyorsun ki insanların üzerine , ben senin oyun arkadaşın mıyım ? Hem ben senin üzerine gelip saldırma teşebbüsünde bulundum mu ?

Şaka bir yana ama eğer o atlayışında koluma diş geçirseydi , itme çekme derdinden kesin düşer , bayılırdım. O da beni bi güzel parçalardı herhalde. Düşünmesi bile çok korkunç...

11 Temmuz 2009 Cumartesi

Şarj oldum...

Yorgunluğa ve uykusuzluğa çok dayanıklıyımdır , son ana kadar asla pes etmem , saatlerce yürürüm , sesim çıkmaz , yoruldum yeter demem , günlerce hatta haftalarca 4-5 saatlik uykuyla idare ederim , yine de pes etmem . Amaaaaa öyle bir an gelir ki , içi boşaltılmış bir çuval gibi yığılır , kalırım. İşte o anın , nerede ve ne zaman geleceğini kestiremem , o andan sonra 1 dk. bile dayanabilmem mümkün değil . Vurgun yemiş gibi olurum. Yanımda top atsalar duymam. Olduğum yerde uyur kalırım , gözümü aralayamam bile , üzerimde tonlarca yük varmış gibi gelir. İşte böyle anlarda kimse dokunmasın , şarj olayım isterim.

Geçen gün de böyle bir günümdeydim. Sanırım bunda aşırı sıcağın ve nemin etkisi de çok fazlaydı. Arkadaşımla dışarıya çıkmıştık , o , hadi şuraya gidelim , buraya gidelim dedikçe yürümek bana kâbus gibi geldi. Sürüklenme modunda gittim gitmesine ama iki de bir çocuklar gibi mızıklandım durdum. “ Hadi eve gidelim , yoruldum , susadım , acıktım , uykum geldi ” gibi şeyleri söylendim durdum, derdim hiç bitmedi. “ Şimdi eve gidelim , sonra yine geliriz ” dediysem de ikna edemedim. Nedendir bilmem ama , demek o gün , şarjımın bittiği anmış. Yoksa gıkımı bile çıkartmadan fır fır gezerim .

Nihayet eve döndüğümde , soğuk suyun şok etkisiyle biraz kendime geldim. Ama dinlenmek için yattığımda uyumuş kalmışım yani sızmışım. İşte o gün , benim en erken uyuma rekorumu kırdığım gün , tam 12 saat uyumuşum :) Şimdi mi ? Artık şarj oldum , sabaha kadar gezebilirim. Cin gibiyim cin ...

7 Temmuz 2009 Salı

Nur topu gibi....

Neymiş efendim , şimdilik bana zararı olmayacakmış , ara sıra yanma ve ağrı şeklinde kendini hissettirecekmiş ve bundan sonra hayatımı onunla sürdürmek zorunda kalacakmışım. Başka da bir şey araştırıp yapmayacakmışım . Acaba ? Yaklaşık 10 gündür sol böbreğimde hissettiğim yanma sonucunda , nur topu gibi bir taşım olduğunu öğrendim . Çekilen ultrason sonucunda 5,5-6 mm. çapında , düşürülmesi , kırılması mümkün olmayan ve gizliden gizliye varlığını 3-4 yıldır sürdüren bir taşmış meğer.

Zaman zaman yanma hissediyordum ama gittikçe şiddeti artıp , daha sık aralıklarla olunca ve hafif bir ağrıya dönüşüp sırtıma vurunca dedim ki : “ Eyvah , bu ya böbrek taşıdır ya da kum ” . Hadi geçmiş ola özii . Bu da bana , zamanında az su içtiğim ya da hiç su içmeden geçirdiğim günler için kapak olsun . Şimdi dooğruuu doktora …

Tahliller , testler , ultrason derken en son doktorun açıklamaları canımı sıktı. Her ne kadar bunun sana zararı yok , bu seninle yaşayacak dese de , yanma yapıyor , niye ben bu yanmayı hissetmek ve belime hançer sokulmuş gibi kıvranmak zorunda kalayım ki ? Ağrım oldukça içmem için ilaç verdi ama onun dışında dökmek ya da eritmek için sakın çaba harcama dedi. Sütü , yoğurdu , sodayı azalt diyince de , ben can evimden vuruldum. En sevdiğim şeydir , süt ve süt ürünleri… Artık bir süre , azaltma yoluna gitmekten başka bir çare yok.
.
Eğer taşı kırdırma yoluna gidersem , taş iç kısımda olduğundan , kırılsa bile yine de düşmez ve kırılan küçük parçalar daha da büyüyerek , sorun yaratabilirmiş. Işınla kırmayı da , diğer dokularım zarar görmesin diye tavsiye etmediğini bunun benimle yaşayacağını , büyürse ameliyatla alınacağını söyledi. Biliyorum çocukça ya da cahilce olacak ama ben ameliyattan çok korkuyorum ve o aşamaya gelmesini istemiyorum. Doğuma bile nasıl gittim ona hayret ediyorum . Gerçi O , çıkmak zorundaydı çünkü çok büyümüştü :)) ama sonuçta adı ameliyat işte…
.
Şimdilerde Eşkina balığının kafasında bulunan bir taşın limonla içildiğinde , taşları erittiğini ayrıca Gilaburu adı verilen bitkinin meyvelerinin de böbrek taşlarına iyi geldiği gibi şeyler duyuyorum ama ilk önce başka bir doktora daha gidip gerçekten bu taşın kırılmaması konusunda hem fikir olup olmadığını öğrenmeliyim. Benle mi yaşayacak , düşürebilme ihtimalim var mı , yoksa , yoksa ameliyat son nokta mı ?

6 Temmuz 2009 Pazartesi

Kokuna hastayım...

Daha önce görev yaptığım okullardan birinde bir hizmetlimiz vardı. Ancak bir konuda çok hassastı. Aşırı tozlu ve kokulu ortamlara giremiyordu . Alerjik astımı , oldukça ciddi olduğundan her defasında gözünü hastanede açıyordu. Bahçede çalışırken bile , kaç kez çimlerin üzerinde baygın bulmuşlar. Yani her konuda dikkatli olması gerekiyor. Kokular , tozlar , polenler sonuçta herşey tehlikeli ...
.
Şöyle bir olay geçiyor başından , okula bir öğretmen atanıyor ve oldukça da ağır bir parfüm kullanıyor . İlk başlarda kimse kimseyi tanımadığından bizimki öğretmene bir şey diyemiyor. Ama bizimki kokuyu her duyduğunda fenalaşıp bayılıyor. 1-2-3 derken , artık söylemeye karar veriyor ve gidip diyor ki:

- “ Ben senin kokuna hasta oluyorum ” diyor ve küttt yine düşüp bayılıyor.

Öğretmen şaşkın , korku dolu bakışlarla , soluğu doğruuu idarede alıyor. “ Ne biçim hizmetliniz var , bana neler dedi ” diye başlıyor şikayete. İdareciler olayı anlayınca kahkahalarla gülmeye başlıyor. Anlatıyorlar durumu , öğretmenimiz hem çok üzülüyor hem de çok gülüyor . Kısacası demek istiyorum ki , kokunuzla adamı hasta etmeyin :)))

3 Temmuz 2009 Cuma

Bu sabahtan...













                       













 
 
…Fotolar 06:30 ile 07:15 arası çekilmiştir…

Güneş doğarken ...

Sabah saat 05:50 , telefonum güzel bir müzikle açıldı , bir an " noluyoo yaaa bu saatte ? " diye homurdandım , sonra birden aklıma geldi , fırladım yataktan . 5 dk. içinde hazırlanıp kendimi dışarıya attım. Düşündük ki , sabah sabah yapılacak en iyi spor , bisiklete binmekti . Bizde 4 bisikletli sözleşip , sahilde buluştuk. Güneş denizin üzerinde henüz yeni yeni yükselmeye başlamıştı . Öyle güzeldi ki , sessiz , sakin , kafa dinlemek ve başka dünyalara açılabilmek için harika bir saatti.

Ama yalnız değiliz, bizim gibi erkenci olan o kadar çok kişi var ki... Yürüyüş yapan amcalar , teyzeler , hafif tempo koşanlar , bisikletli gençler ( bizde onlardan olduk bu arada :)) hatta ve hatta o saatte denize girenler bile vardı.

Birden aklımdan binlerce şey geçti , herkes mışıl mışıl uyurken , hayat burada akıyormuş meğer. Ama biz farkında bile değilmişiz. Bir an açıklardaki kayıkta olup balık tutma zevkini yaşamak , bir an denize karşı balkonda oturup kahvaltı keyfi yapmak , çayımı yudumlamak , çay kaşığının çıkardığı şıngır şıngır sesini duymak , denize , uzaklara dalmak istedim . Sonra da “ bisikleti daha hızlı kullan , rüzgarı yüzünde hisset , bu çok daha iyi ” diyerek kendime geldim . Bacak kaslarımın beni çekmekte zorlandığını , acımaya başladığını hissettiğimde de “ bu harika ” diye sevindim. Çok erken de olsa güzel ama yorucu başladım güne. Böyle tatlı tatlı uyuyasım var . O yüzden , spor yorgunluğunu ve sonrasındaki rahatlığı çok seviyorum. Gelmek isteyen varsa buyursun , bekleriz efendim...

1 Temmuz 2009 Çarşamba

Nasıl geçecek bu tatil ?

untitled Bitti işte , herkes yine bir yerlere dağıldı ve gitti. Tatil için bile olsa sevmiyorum ayrılıkları , özlüyorum arkadaşlarımı , birlikte geçirdiğimiz güzel anları … İyi tatiller dilerken bile , garip bir hüzün kaplıyor içimi . Ve belki inanmayacaksınız ama şu an , gerçekten çalışıyor olmayı tercih ederdim. Evde oturmak her zaman çok zevkli değil , aksine sıkıcı ve daha da yorucu …
.
Bu tempoya ancak 1 ayda alışırım , geç uyumalar , geç uyanmalar , bitmek bilmeyen ev işleri. Oysaki 2 ay sonra okullar açılırken yine homurdanacağımdan hiç kuşkum yok. Zaten yeni durumlara alışmak hep zor olmuştur . Alışkanlıklarımı kolay değiştiren bir insan olmadığımdan , etkilenirim değişikliklerden , hep aynı kalmalılar , bilmeliyim ki ordalar , istediğim zaman ulaşabilmeliyim. Ama ne aynı kalıyor ki ? Ya da kim ?

Gerginliğimin büyük bir kısmı da tatil planı yapamayışımız sanırım ve ne olacağı konusunda da hiçbir fikrim yok. Sadece zamana bırakılmış , belkilerle , bakalımlarla geçiştirilmiş bir durum var ortada. Yani kocaman bir belirsizlik ! Ama ben , bakalımları bekleyemem , küçük de olsa bazı planlar yapmalıyım.

İlk etapta bu hafta sonu İzmir 'de harika bir turnuva var ama büyük bir olasılıkla gidemeyeceğim , aklım , ruhum hepsi gidecek ama bedenim gidemeyecek. O yüzden de çok keyifsizim . Geçen yıl ki gidişim çok anî bir kararla olmuştu. Telefon üstüne telefonlarla ikna olup “ Tamam geliyorum ” demiş ve 2 saat sonraki otobüse yetişmiştim. Sabahın ilk ışıklarıyla gözümü İzmir ’de açmıştım. Acaba diyorum , şimdiiii , şimdi yine böyle bir şey olabilir mi ? Mümkün mü ? Yoksa facebook resimlerine ağlayarak mı bakmam gerekecek ?