30 Mayıs 2009 Cumartesi

Çocuk olmak...

Hep çocuk olmak lazım derim . Hiç bir şey düşünmeden gezmek , yemek , oyun oynamak , çizgi film izlemek doyasıya uyumak isterdim. Belki de bu yüzden çoğu iş ağır gelir . İçimden yapmak bile gelmez.

Anne olmak , eş olmak , öğretmen olmak ve en önemlisi ben olmak... Hepsini idare etmek o kadar zor ki. İçimdeki sesi dinlediğimde çoğu zaman boş verip , olduğu kadar diyerek sakin kalmaya çalışıyorum , önceliklerimi değiştiriyorum ama diğer ses karşı çıkıyor “ Hayır ! yapmalısın bunlar senin sorumluluğun , çocuk değilsin artık ” diyor. İşte o zaman bir iç savaş başlıyor . Beynimde fırtınalar kopuyor ve her şey alt üst oluyor. Fırtına sonrası sensizlik hakim oluyor havaya. Sonra yavaş yavaş kırık dökükler toparlanıp bir araya getirilmeye başlıyor taaa ki bir sonra ki fırtınaya kadar... Ama her fırtına , daha derin izler bırakarak savurup atıyor. “ Hayat , bu işte ” dedirtiyor.
.
Bende diyorum ki , keşke çocuk kalsaydım da , fırtınaları yaşamasaydım . Hayat hep eğlenceli geçseydi...

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Yoğunun yoğunu...

Okulların son haftası demiştim . Yoğun demiştim. Cidden de çok yoğunum . Öyle ki 5 dk. ayıracak vaktim yok . Yani çıldırmaya az kaldı modundayım. Kimbilir , belki de çıldırdım ben anlamıyorum. Yoksa bu yüzden mi bu kadar sinirliyim ? (Eeeeevetttt.... dedi iç ses)

Sabah olunca aynı tempo bir kaç gün daha devam edecek. Ve sanırım ben bayılınca daaaaa , her şey sona erecek :)) Yani eve gelip de , şööööyle rahat rahat oturup blogları okumayalı 1 hafta olmuştur . Ne var , ne yok meraktayım ama bir kaç gün daha bakamayacağım için üzgünüm.

Eve gelince bir kaç iş , yemek vs. derken koştura koştura doğruuu kursa gidiyorum. Ve akşam 21:30 'larda ancak evde olabiliyorum. Bu yoğunlukta tek derdim zamansızlıkken , bu kurs olacak iş değildi ya neyse ... En azından , istediğim bir şeydi , web sayfası hazırlamak işi. Gerçi bizimkisi çok profesyonel bir şey değil ama yapılan çalışmalar çok eğlenceli . Az da olsa fikir sahibi olmak güzel. Şimdilik benden rapor bu kadar , hadi ben gittimmm çünkü çokk yorgunum.....

25 Mayıs 2009 Pazartesi

Güle güle SUNNY...

Ne söylenir bilemiyorum. Nice canlar gidiyor , geride acı dolu yürekler bırakarak , biliyorum . Belki de bu hiç bir şey sayılmaz ama ben yine de çok üzgünüm.

Bize geldiğinde minicik bir yavruydu , belki de 3 haftalık , biberonla vermiştik sütünü. Geceleri ağladığında kendisini annesinin sıcacık tüyleri arasında sansın diye battaniyelere sarıp uyutmuştuk. O kadar tatlı , o kadar sevimliydi ki kısa sürede evimizin neşesi olmuştu. Kabul etmek gerekir ki ev içinde köpek bakmak hiç kolay değildir. Sevgisi çok büyük olsa da bakımı da bir o kadar zordur. Özel ilgi ve zaman gerektirir. Bu konuda annemin hakkını hiç birimiz ödeyemeyiz. Her şeyiyle birebir o ilgilendi .

O kadar hisli , o kadar hassastı ki , “sevgi delisi” derdim ben ona. Kapıdan girer girmez , kendini sevdirmek için çığlıklar atardı. Varsa yoksa önce o sevilecek , sonra içeri girilecekti. Hatta öyle ki , sevilirken bazen altına bile kaçırırdı. “Sunnyyyy gel kızım buraya” demek yeterliydi , hoplaya zıplaya yanında biter , anlamlı anlamlı yüzüne bakardı . Geldim işte der gibi. Her şeyi anlıyordu , bir hata yapsa yüzümüze bakamıyordu. Biliyordu suçunu besbelli , çekiniyordu. Babamın işten geliş saatini bilir , kapıda ağlardı. Annem bir yere gitse resmen yas tutar , o gelene kadar kapıda uyurdu . Huzursuzluğu hisseder ona göre ayak altında gezinmezdi. Şimşek çaksa , gök gürüldese korkar hemen saklanırdı. Daha anlatacak o kadar çok şey var ki , sonuçta 17 yıl , dolu dolu yaşadı . Son bir yıldır kemiklerindeki rahatsızlıktan dolayı iyi yürüyemiyordu. Zaten enerjisi de yoktu. Biliyorduk , er ya da geç ölecekti , her canlı gibi. Elbet , üzülüp , ağlayacaktık ama bunu bilmek yetmedi… Sonuçta o da bir can.
.
Dün kardeşim aradığında "Sunny'i evde aradık bulamadık , balkondan düşmüş ablaaa " dediğinde şoka girdim. Nasıl düşerdi , yıllarca aynı balkondan bakmış , korkmuş ve hep geri adım atmışken , düşemezdi ki , bu imkansızdı. Belki de acı çektiği için kendisi atladı diye düşündüm. Hayvanlar öleceklerini hissedince sahibine acı çektirmek istemezlermiş. Kaçarlarmış bir şekilde. Bu da öyle mi oldu acaba . Çok üzgünüm…

SENİ SEVİYORUM SUNNY...

22 Mayıs 2009 Cuma

İyi değilim !

Doldum , gerildim , sıkıldım , stres oldum , umutsuz oldum , uykum kaçtı , ofladım , pufladım , peki ya sonuç , kocaman bir sıfır...Yok işte yok olmuyor. Sadece zaman azalıyor ve ben daha kötü oluyorum. Bu son haftalarda tüm yoğunluğuyla hem okul işleri , hem de turnuva işleri sıkışınca ve güzel bir şeylerde olmayınca , hayatta kalma şansımı azaltıyorum sanırım. Nefes alamıyorum ki , gerçekten iyi değilim , ne yazabiliyorum , ne okuyabiliyorum. Baksam , boş boş bakıyorum , kafamda binbir tane düşünce , hiç birşeye konsantrasyon sağlayamıyorum.
.
Bunlar yetmezmiş gibi , bir de 15 günlük kurs çıktı başımıza. Web tabanlı içerik geliştirme kursuymuş... Severek ve isteyerek gidecek olsam da , zamanımın büyük bir çoğunluğunu alacak. Hem de en önemli günlerimi... Bu yüzden diğer işlerim hep aksayacak , böylece de keyifsizliğimi ve asabiyetimi sürdürmüş olacağım. Ne güzel değil mi?
.
Neyse zaten yazamıyorum . Tek yaptığım şey , söylenip durmak . O halde en iyisi şimdilik gitmek , beni böyle idare edin ... Geçer... Ama nasıl ?

20 Mayıs 2009 Çarşamba

Bi sponsor bulsak...

Hani geçen gün demiştim ya , turnuvamız var ve hâlâ bir sponsorumuz bile yok , kıvranıyoruz diye. Yok , yok hâlâ bulabilmiş değiliz ama görüştüğüm bir kaç kişiden öyle güzel cevaplar aldım ki , olur mu , olmaz mı bilemesem de küçük bir umudum var.

Güzel olan şu ki ; bizim için ilgileneceklerini , bu konuda fikir alıp ellerinden geleni yapacaklarını söylemeleri bile çok ince ve çok güzel bir düşünce. Ne lazım ya da ne kadar lazım diye soruyorlar. Ben de sıralıyorum , logolu tişört yaptırmak istiyoruz , afişlerimiz ve katılım belgelerimiz basılsın istiyoruz , plaketlerimizi , ödüllerimizi almak istiyoruz , 2 günlük öğlen yemeğimiz karşılansın istiyoruz , bunların dışında daha ne verseniz kabul ediyoruz diyorum... Şimdilik en acil olanlar bunlar. Biraz yüzsüzlük mü yapıyorum bilmem ama :))

2 yıldır düzenlediğimiz turnuvalardan katılım ücreti almadığımız için ve bundan sonrakilerde de almak istemediğimiz için , sağlam bir sponsora ihtiyaç duyuyoruz. Şu işi bir oturtsak , üzerimizden tonlarca yük kalkmış olacak. Yakın planda ise, belediye ile görüşme ve beklediğim 2 önemli telefonum var. Perşembe 'ye kadar heyecanlı bir bekleyiş başladı. Sponsoru bi bulsak , gidip yanaklarından öpmez miyim ?

19 Mayıs 2009 Salı

SAMSUN 'da 19 Mayıs...

Samsun’da hep başka gelir bana 19 Mayıslar... Çok daha özel, çok daha canlı yaşatıldığından hep orda olmak gelir içimden...

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkışı ve Kurtuluş Mücadelesi'ni başlatışı , Cumhuriyetin ilanından sonra 1938 tarihine kadar “Gazi Günü” adıyla Samsun'da yerel olarak kutlanmış . Atatürk'ün Milli Mücadeleyi başlatmak üzere 19 Mayıs 1919'da Samsun'a ayak basması ile 20 Haziran 1938'de çıkarılan bir kanunla da milli bayram olarak kabul edilmiştir.

Bugünkü kutlamaların temelini oluşturan spor gösterileri de , Türkiye'de ilk kez 12 Mayıs 1916'da erkek öğretmen okulu öğrencileri tarafından gerçekleştirilmiş. Daha sonra bu gösteriler bir gelenek haline getirilmiş ve 1938'de 19 Mayıs'ın “Gençlik ve Spor Bayramı” olarak kanunlaşmasından sonra da resmi bayram günü olarak kabul edilmiştir. Bu kutlamalar 19 Mayıs Atatürk'ü Anma ve Gençlik ve Spor Bayramı adı altında gerçekleştirilmeye başlamış ve en güzel şekilde de kutlanmaya devam ediyor.
.
Samsun da ise , 25 Mayıs tarihine kadar devam eden festival niteliğindeki kutlamalarda , açık hava konserleri, ışıklı gösteriler, yarışmalar , paneller, konferanslar , sergi, tiyatro, şiir dinletileri , defile ve çeşitli sportif faaliyetlerin gerçekleştirildiği özel bir kutlama programı gerçekleştiriliyor. ( Kynk )
.
Ayrıca , Atatürk'ün doğum tarihinin “19 Mayıs 1881” olarak gösterilmesi ve her 19 Mayıs akşamı Cumhuriyet Meydanı'nda Atatürk için doğum günü pastasının kesiliyor olması da çok özel bir an.

İYİ Kİ DOĞMUŞSUN ATAM , SENİ SEVİYORUZ.

17 Mayıs 2009 Pazar

Peri masalı...

2009 Eurovision Şarkı Yarışması , Hadise ' nin Düm Tek Tek şarkısıyla bize 4. lüğü kazandırdı. Hadise' yi yürekten tebrik ediyorum. Zaten “ ilk 5 'e girebilmekti hayalim ” demişti ve dediği gibi de oldu. Belki çok daha iyi bir derece alabilirdik ama ses kalitesindeki performans düşüklüğü gözle görülür bir fark yarattı. Belki biraz da heyecan vardı , yine de güzel bir başarıydı ...

Gelelim Norveç' e. Şarkı başlar başlamaz , bu ne kadar neşe dolu , ne kadar enerji verici bir parça dedim. Kemanın verdiği hareketlilik o kadar güzeldi ki … Modern Folk dansları eşliğinde çok keyif vericiydi. Alexander Rybak 'da gerek mimikleriyle , ifadesiyle , şarkısıyla o kadar içiçeydi ki , çok sevimliydi ve o andaki tek favorim o oldu.

Sonuçta bu bir PERİ MASALIYDI ve ben de peri masallarına inandığımdan 1. olur diye düşündüğüm masal gerçek oldu. İşte sözleriyle Fairytale...


Years ago, when I was younger

I kind a liked a girl I knew

She was mine and we were sweethearts

That was then but then it’s true

(Chorus) I’m in love with a fairytale, even though it hurts

‘Cause I don’t care if I loose my mind

I’m already cursed

Every day we start a fighting

Every night we fell in love

No one else could make me sadder

But no one else could lift me high above

I don’t know, what I was doing

When suddenly, we fell apart

Now a days, I cannot find her

But when I do, we’ll get a brand new start

(Chorus) I’m in love with a fairytale, even though it hurts

‘Cause I don’t care, if I loose my mind

I’m already cursed

She’s a fairytale yeah even though it hurts

‘Cause I don’t care, if I loose my mind

I’m already cursed

12 Mayıs 2009 Salı

Elmayı tarçınla...

Şimdi tarçınlı elma desem aklınıza hemen elmalı tarçınlı kurabiye gelecek . Ama bu başka bir şey. Sadece elma ve tarçın yani olduğu gibi , en sade şekliyle ...

Diyelim ki , tatlı krizimiz tuttu ama kalorili şeyler yemek istemiyoruz. Gerçi bende en çok kurabiye şeklini tercih ederim ama amaç , o değil. Kaçış yolu bulmak lazım. İşte ben bu durumda hemen bir elma alıp dilimliyorum ve üzerine tarçın ekiyorum. Öyle değişik bir tat ortaya çıkıyor ki , deneyin derim .

Elmanın faydalarına ek olarak , tarçının da kan şekerini dengelediği , kandaki yağ ve kolesterol oranını düşürücü etkisi olduğu düşünülünce , tarçınlı elma neden olmasın ki ...

11 Mayıs 2009 Pazartesi

Doğum günü diye...

Bugün Anneciğin doğum günü . Ben de fazla duygusal bir olaya girmeden doğum gününü yeniden kutlamak istiyorum.
.
Dün oldukça yoğun ve duygulu anlar yaşadığından , duygu içeren yazıları okuyamadığını , gözlerinin dolduğunu bu yüzden de babacığı okuyucu tayin ettiğini ifade etti. Peki madem ki öyle , bende böyle yaparım. Babacıkkk , anneciğe de ki ; “özilin diyor ki :
.
DOĞUM GÜNÜN KUTLU OLSUN ANNECİĞİM , SENİ ÇOKKK SEVİYORUMMMMMM . İYİ Kİ DOĞMUŞSUN , İYİ Kİ ANNEM OLMUŞSUN , İYİ Kİ DE BİZLER SİZİN ÇOCUKLARINIZIZ. DAHA NE OLSUN ...İKİNİZİ DE ÖPÜYORUMM. de olur mu?

10 Mayıs 2009 Pazar

Annem Yanımda Olsun...

Canım Annem , bugün Anneler günü ve ben , seni çok seviyorum , yarın doğum günün ben yine seni çok seviyor olacağım , iyi ki varsın , birlikte nice yıllara diyeceğim , ertesi gün sıradan bir gün ama ben yine seni seviyor olacağım , yani diğer bütün günlerde olduğu gibi… Her geçen gün değerini daha çok anlayarak , bende iyi bir anne olmaya çalışacağım. Ne kadar büyümüş olsam da , bende bir “anne” olsam da yanındayken hala çocuk gibi oluşum , sevgine , ilgine muhtaç oluşum , sıcaklığını özleyişim hiç geçmeyecek. Anneciğim seni seviyorum ve yumuşacık yanaklarından sevgiyle öpüyorum , sımsıkı sarılıyorum.

Sadece bugün değil , yarın değil hergün annelerimizle güzel günler geçirmek dileğiyle , tüm annelerimizin , anne adaylarımızın da bu güzel gününü kutluyorum .

Annedir yüreği , fazla dayanamaz .
Herkes bıksa benden , annem bana doymaz.
Öper , besler beni , unutur kalbinde
Annem burda olsun , bana bişey olmaz
Hergün bakar bana , kusurumu görmez.

Günler gece olsa , o ışığı sönmez .
Ellerim büyüdü avuçlarında ...
Bi tek annem olsun bana bişey olmazzzz...

9 Mayıs 2009 Cumartesi

Olmadı , olamadı...

Şimdi Ankara'da olabilirdim. Bütün günümü arkadaşlarımla oyun oynayarak turnuvada geçirebilir , stresimi atabilirdim . Akşam arkadaşlarımla olabilir , kahkahalar atabilir , değişik bir hafta sonu yaşayabilirdim . Ama olmadı , olamadı ... Yine engel koydum kendime , o yüzden de keyfim kaçtı .

Yarının Anneler Günü olması sebebiyle , iki anne ziyaretini de engellemek istemedim , ağır basan yanı buydu. Böyle durumlarda hep ikiye ya da üçe bölünmek isterim . Hiç birşeyden geri kalmamak , hem kendimi hemde sevdiklerimi mutlu etmek isterim. Ama mümkün mü ? Değil işte. Yapamadıklarımın aklımda kalması kadar da , kötü bir duygu yok. İşte bu zamanlarda daha da negatif oluyorum galiba...

Yorumlarınıza cevap olarak...

Yorumlarınıza , duyarlılığınıza çok teşekkür ediyorum. Ve izninizle yayınlamak istemiyorum . Bu kez benim olsunlar , bana özel olsunlar istiyorum. Tek hatamın da , fazla değer vermek olduğunu biliyorum. Ben böyleyim işte , ne yapabilirim ki .
.
Bana kızmakla haklısınız , biliyorum . Belki çok uzattım , belki de çok sıktım ama konuşamadıklarımı döktüm , iyi oldu . Yine de hafif geçiyorum , bazı şeyleri. Sevmiyorum bazı duyguların içimde kalmasını ...
.
Birinin canı ne kadar yanarsa yansın , ne kadar büyük acılar çekerse çeksin , en kötü anında yanında olabilmektir önemli olan . Asla acıyı onun gibi yaşayamayız ama ne hissettiğini gerçekten hissedebiliriz , anlarız , dinleriz hem de hiç sorgulamadan , paylaşırız, çünkü önemseriz . Ama sonuç itibariyle ne desek boştur , acıyı yaşayan o'dur. Hafifletmek istemezse hafifletmez , acısını yaşar hemde sonuna kadar. Peki , biz neden yanındayızdır? Çünkü acıyı yaşayana göre bir adım öndeyizdir , daha sağlıklı düşünebiliriz , destek olmak için varızdır , ANLAMAK için varızdır , herşeyden öte bencilllikten çok ama çok uzağızdır , sevdiğimiz , önemsediğimiz için varızdır. Önemli olan o an , dostunun yanında olduğunu bilmek ve var olmasıdır zaten. Ya hiç olmasaydı ...

Dostlar kaybedilmemelidir !!!

Birkaç gündür fırtınalar estiriyorum. Yakıp , yıkıp , esip geçiyorum ama kendimden başka kimseyi kırmıyorum. Sadece haksızlıklara tahammül edemiyorum , hazmedemiyorum bazı şeyleri. Belki de o yüzden sürekli gündeme getiriyorum , sıkıntı yaratıyorum. Aklıma takılan her sorun gibi , çözümlensin istiyorum. Belki de çözümlendi ama , ben anlamak istemiyorum. Dedim ya susuyorum . Susuyorum ama içim içimi kemiriyor. İsyan eden , bağırıp , çağıran , iç sesime hakim oluyorum.

Bazen de diyorum ki ; belki üzgündür , belki pişmandır , belki de konuşmak için cesareti yoktur , affedilir miyim endişesi taşıyordur. Biliyorum ki dostlar kolay kolay kaybedilmez , kaybedilmemelidir de !!! Çünkü kolay bulunmazlar... İşte sadece bu yüzden bile , ben ne yapıp eder , özür dilemenin bir yolunu mutlaka bulur , dostumu kaybetmemek için elimden geleni yapardım. Ve şu anda bile , elimden geleni yaptığımı düşünürken …

Belki de , hiç bir şey bilmiyorumdur. Kimbilir ? Belki de benden kurtulmuştur. Belki de ben hiç dost olamamışımdır , bilemiyorum ki ... Ama bilmek istiyorum.

6 Mayıs 2009 Çarşamba

Bu mudur?

Susuyorsam , konuşmak istemediğimden değil , belki de
konuşması gereken ben olmadığımdandır...
Bu mudur ? ” diye merak ediyorum.

4 Mayıs 2009 Pazartesi

Dip not...

Oldukça yoğun ve stresli bir hafta sonu geçirdim. Yoğun derken ev işlerini saymıyorum bile. Onlar zaten hep var ama ben pek sallamıyorum. Bunun dışında kendimi eve kapattım . Üst üste yaptığım sınavların ve ödevlerin okunması , sonuçlarının internete girilmesi (sistem müsade ettiği sürece tabii)ve acilen her öğrencinin ilgi ve yetenekleri göz önünde bulundurularak ,tek tek değerlendirilip, gözlem formlarının doldurulmasıyla geçti.
( İnanılmaz sıkıcı ! Hem de 160 kişi için tek tek )
.
Sonra yetiştirilmesi gereken bir izlenim yazısı vardı , sağolsun sevgili Purple ‘ım topu bana attı kaçtı , yoğunluk filan hak getire. “Yazarsın yazarsınnn” dedi , verdi gazı gitti , şirin şey… Karaladık bir şeyler bakalım. Ne çıkacak ? Ayrıca hazırlamam gereken özel bir çalışma daha varken , bütün gün içim içimi yiyerek panik atak durumlar gösterdim . Bir süre “dokunmayın bana” şeklinde saatli bomba gibi gezindim . Gece saat 02 :00 civarı herşey bitti de , bende hafifledim.

Sınav kağıtlarını okurken de , bana özel bırakılmış dip notlarla karşılaşınca hem gülümsedim , hem de söylendim.

** Sınav kağıdının en sonuna “ BAŞARILAR DİLERİM ” yazmıştım. Çok sevgili öğrencim kibarlık yapmış ve buna cevap verme gereği duymuş. Keşke bunun yerine soruları cevaplasaydı ama onları da boş bırakmış. Bir de kocaman harflerle süslü süslü yazıp , epey zaman harcamış .
Güler misin , ağlar mısın?
.
SAGOLUNNN HOCAMMMMMM . THANK YOU !
.
** Başka biri de , sorunun cevabı yerine , epeyce uzun cümlelerle cevaplayamayışının nedenini açıklayıp , azıcık dert yanmış. Aynen yazıyorum “ Bu konuya hiç bakmadım ki , hem bakcam da nolcak !!! İşime yaramaz ki ! İşte böyle şeyler yüzünden yazılılarım hep düşük geliyoo. Off yaa ağlıcam ! Çalışamadım ki ...hüngürt…

Eee ben ne diyim , şimdi bu kıza ? Çalışsaymışsın kızım , hem işime yaramayacak dediğin o şey , gerçekten işine yaramayacak olsa , zaten karşına getirilmezdi. Sorularımız eziyet amaçlı değil ki , hayatın içindendir güzel çoooocumm....Bugün de bu cümlesini ona hatırlattım , ama dedi ki “ Babaannemle mi konuştunuz? ” :)))

3 Mayıs 2009 Pazar

Sözler gittiği yeri bilir mi?

Neden bazen söylemek istemediğimiz şeyleri dile getiririz ki , bunlar gerçek düşüncelerimiz midir ? Sonradan "ben öyle demek istemedim" demek durumu kurtarır mı ? Yoksa hepsi , birer yanlış anlaşılma mıdır ? Peki , yanlış anlayan mı , yoksa yanlış anlatan mı hatalıdır ? Sözler gittiği yeri bilir mi ? Ya kırdığı şeyleri düzeltebilir mi ?

Neden bunun bir dengesi yok ? Birisi üzülürken , diğeri gülmeli mi ? Bilmiyorum. Bilmiyorum . Bilmiyorum.

İşte o yüzden soruyorum ya...

1 Mayıs 2009 Cuma

Biliyor musunuz?

Baktığınız , okuduğunuz bu sayfa , bu ekran var ya , aslında yok. Ben gerçek değilim , insan , hiç değilim . Sadece yönlendirilmiş özel bir bilgisayar programıyım. Konuşurum , dinlerim , düşünürüm , gülerim , ağlarım , yazarım , yardım ederim , severim , üzülürüm , değer veririm , anlarım . Hem de çok iyi anlarım .

Ama her program da olduğu gibi , benim de zayıf bir noktam var. Duygulardan yapılmışım. İşte bu yüzden de o program çöktü , hem de acıyla sarsılıp çöktü...
.
Zaten , virüsler hep böyle değil midir ? Amaç o programı alt üst etmek. Artık formatlanır mııı , bilemiyorum.