31 Ekim 2008 Cuma

İtiraf...

Yine kafam bedenimden çoookk büyük. Artık ağır geliyor ... Üstüne üstlük taşıyamacağım pek çok şeyi inadına biriktirip , bi de kendi içinde yoğunlaştırınca inanılmaz ağrılarla başa çıkmam gerekiyor. İlaç kullanma taraftarı olmadığımdan , uykuya yöneliyorum. Çoğu zamanda uykusuzlukla baş ediyorum. Bi kaçış belki de.... Ancak kolay değil !

Çoğu zaman bu duyguyla savaşıp üstesinden gelebildiğimi düşünüyordum. Ama görüyorum ki gelemiyormuşum , hep kendimi kandırmışım ... Bugün de Dr . arkadaşım beni acımasız bir şekilde eleştirdi. İçinde bulunduğum bu sürekli karamsarlık, mutsuzluk , kaçış , yalnız kalma isteği , ağlama durum bozukluğu normal değil , zor bir dönemdesin dediğinde , hak verdim . Yardım önerdi ama inatla hayırrr dedim . Ama bu da normal değil ! Doğruyu bilmek ve kaçmak ne kadar normal olabilir ki ?
.
Bunu bile yazmalı mıydım yazmamalı mıydım bilmiyorum. Ben bu şekilde biraz rahatladığımı düşünüyorum. En azından bunu , içimde büyütmüyorum. Yazıyorum , saçmalıyorum , üzüyorum , hepsini biliyorum ama dedim ya aslında çok şeyden vazgeçiyorum ....
.
*** Artık böyle hissetmiyorum ve olması gereken de bu !!

Sayfa görüntülenemiyor...

Internet Explorer web sayfasını görüntüleyemiyor En olası nedenler:

  • Internet'e bağlı değilsiniz.
  • Web sitesi sorunla karşılaşıyor.
  • Adreste yazım hatası olabilir.

Yazısını görmekten nefret ediyorum. Kabloyu kontrol ediyorum , yok. Yeniden , yeniden , yeniden deniyorum . Yine yok ... Hemen wireless bağlantısına bakıyorum. Yine yok . Sinyal gücü “çok iyi “ olsa bile sonuç değişmiyor hep aynı yazı…

Sanki tuşların suçu varmış gibi , bu kez daha sert sert basıyorum ve her defasında yeni bir umutla bakıyorum ekrana . Ama olmuyor. Karşılıklı inatlaşıyoruz bir süre. Sonunda kabul ediyorum . Çaresiz bekleme süresi başlıyor söylene söylene. Elektrik arızaya telefon açar gibi de aranmaz ki ;

" - Abiii , bizim bi ağ bağlantı sorunumuz vardı daaa , bi el atıversen " denmez ki :DD

Görülen o ki "İnternet" , günlük hayatımıza o kadar girmiş ki , sanki o yoksa hiçbir şey de yokmuş gibi eksiklik hissediyoruz. Elektrik gibi , su gibi önemli neredeyse….Kısa süreli bağlantı sorunlarına bile tahammül edemez olduk. Elimizde laptop cafelerde , restoranlarda , otellerde kablosuz ağları sorgular olduk. Olmama ihtimalini bile aklımıza getirmedik . Yok dese , bi de üzerine tepki koyduk :)

Bağlantı sorunları , özellikle de dosya indirirken , yüklerken , önemli bir konuşma yaparken nasıl da denk getirir bilmem ki ...

29 Ekim 2008 Çarşamba

Ağlamak güzeldir...

Bazen diyorum ki bu kadar duygusal olmak zorunda mıydım ? Gözyaşlarımı hali hazırda bekletmenin bana ne faydası varsa ... Sulugözüm işte ...Boncuk boncuk dökerim hiç acımadan. Annem hep derki ; rahmetli babaannen çok ağlardı , sende onun gibi sulugözsün . Ama babacıkta çok duygusaldır , gen işte çekmiş :) Karşılıklı kızaran , sulanan gözlerimizi silip silip sonra da güleriz.

Ağlamak güzeldir aslında ve benim rahatlamak için kullandığım en iyi yöntemdir. Ya ağlamalıyım ya da kırıp dökmeliyim . Sanırım bu durumda birincisi en sağlam yol.

Şimdi neden ağlamak konu oldu ? Çünkü bugün yine , dişlerimi sıkıp başka yerlere bakmaya çalışsam bile , burnumun titremesi ve göz pınarlarımın dolmasıyla ,kendime hakim olamayışım ve güneş gözlüklerimin altından sızan damlacıklara engel olamayışım, benim hala okul meselesini aşamadığımın bir göstergesi oldu. Tören için ilçe statyumuna geldik , öğrencilerimizle yerlerimizi aldık. Gözlerim hemen diğer okulu aradı , evet , ordaydılar uzakta , yanlarına gitsemmm olmazdı . Hazır değilim diye düşündüm. Ama onlar beni görünce uça uça geldiler , sıra filan kalmadı , her yana dağıldılar. Özlemlerini , sevgilerini dile getirdiler. O an boğazıma bir yumru tıkandı , sıktım kendimi . Gülümsemeye çalıştım , öptüm hepsini , sarıldım. Sonra sıralarına gönderdim ama ben tutamadım kendimi ...

Ve yine dava meselesini düşünmeye başladım . Daha ne kadar üzülebilirdim ki ? İtiraz hakkım 1 ay ve benim hala 15 günüm var... Alışamadım ben yeni yerime ...

28 Ekim 2008 Salı

Benden söylemesi...

Birkaç gündür bloglara konulan engellemeye rağmen , herkes birbirine ktunnel ve vtunnel aracı sitesi sayesinde yine ulaştı . Ancak bu iş biraz zahmetli oldu. Her blogu tek tek takip etmek için adresleri sürekli cntrl C - cntrl V yapmak gerekti . Listeden de seçilebilirdi ama ben uzun yolu seçmişim :) Neyse... Yorum yazmak istedim , ya sorun çıkardı ya da iki kez gönderdi. Yeni yazı eklemek istedim , sayfanın yarısını göremedim , resim ekleyeyim dedim o da olmadı ve sonunda vazgeçtim .
.
Blogdaki yazılar kaybolur mu diye bir an panik oldum , kopyalamanın kolay bir yolunu aradım ve bir çok blogda bu konuda yardımcı olabilecek güzel bilgilere rastladım. Herkese teşekkürler...Çözüm yollarından biri wordpress 'e geçmekti . Tüm yazılar içe aktarma yöntemiyle taşınabiliyormuş ancak fotolar picasada olduğu için yüklenemiyormuş. Bu da işin kötü yanıydı tabii ...

Ben yine de gidip wordpressle tanışmak istedim. Ama sevemedim. Blogger'a göre üstün yanlarının olduğu söylense de sayfa düzenini istediğim gibi ayarlayamamak canımı sıktı. Burada alıştığım şeyleri , orada yapamadım. Başlangıç yaptım ama geliştirme aşamasında bıraktım . Beklemede kalsın. Ne olur ne olmaz! Sonuç olarak ben Blogger'ı çok seviyorum , bir daha engelleyenin önce ellerini sonra da kafasını kıracağım . Bu konuda da kalabalık bir ekip olacağımıza inanıyorum :))) Benden söylemesi...

21 Ekim 2008 Salı

Vazgeçiş...

Artık yoruldum ve vazgeçiyorum , kırılmaktan , ağlamaktan , düşünmekten , önemsemekten , belki de sevmekten , sevilmekten... Herşeyden ...

Hem biliyor musunuz ? İstemezsek eğer , kırılmazmışız. Ne güzel değil mi ?
İşte hayallerin öldüğü an , bu an ...

20 Ekim 2008 Pazartesi

Uluslararası arkadaşlık ödülü...

Arkadaşlarımın beni yakın bulup , benimle bu ödülü paylaşmalarına çok mutlu oldum. smİlena , mani ve içimden geldiği gibi' ye tekrar tekrar teşekkür ederim . Bu aslında birlikteliğin hoş bir ifadesi ... Bir şeyleri paylaşmak , iyi ya da kötü , her zaman elele olduğunu bilmek ...

Yorumlarınız benim için değerli...
Ve paylaşımı arttırmak için , sizlerle paylaşıyorum ...

Nimet , ---- Bir , ---- Meleğin dünyası , ---- Kuğu boynu , ---- Katre , ---- Kelebek uçuşu , ---- Evrim , ---- Zeyno , ---- Nikkentobi's

An' ı yaşamak...

"An' ı yaşamak" demişti arkadaşım. Haklıydı da. Yaşadığını, yaşayacağını , geçmişi, geleceği hiç sorgulamadan.... Sadece o an'ı yaşamak. Mutluluk duymak adına , herşey için belki de...

İçimizdeki doğrularla savaşıp , kuşkuyu , acaba duygusunu bir kenara bırakarak , hayatı bir ucundan , bu şekilde yakalamak belki de . Neden olmasın ?

Yapmak istediklerimizi , yapabilecekken neden daha fazla erteleyelim ki ? İçimizdeki en çılgın çocuğu , en yaramazı , en deliyi çıkarmak için , daha ne bekliyoruz ?

Ya yarın çok geç olursa ?

17 Ekim 2008 Cuma

????

Arızaymışım bugün ...

15 Ekim 2008 Çarşamba

Mutsuzluk...

Mutluluk denen şu şey , her neyse yakınlarda aranmayacağını öğrendim.Kolay olmadığını öğrendim. Neden bilmem ama bana ait olamayacağını da öğrendim. Hak edilemeyen bir şey midir? Yoksa ben mutluyum da , farkında mı değilim ? Acaba anlamını mı bilmiyorum ?

Yok yok mutluluk ile mutsuzluk arasındaki farkın , gözlerdeki ışıltı olduğunu bilecek kadar büyüdüm. Ve o ışık söndüyse eğer , yakmanın çok zor olduğunu da biliyorum.Hele de benim gibi biri için….Pozitif bir nokta bulmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Bu bir kabus ve ben , ne görmek , ne de içinde olmak istiyorum. Okulumu özledim ben ….Mutsuzum...

14 Ekim 2008 Salı

Hafta sonundan....

Yağışlı ve soğuk başlayan bir hafta sonu , Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesinin harika boğaz manzarası eşliğinde yapılan turnuvayla renklendi.

Turnuvada bana göre etkileyici birkaç güzel olay vardı. Her oyun benim için ayrı bir heyecan olsa da , Türkiye Haritasından go tahtası yapılması fikri çok orjinaldi. Bizde Eda ile yeniden bölge bölge paylaştık ve gerçekten de farkına bile varmadan 7 bölgeye ayırmış olduk. Oyunumuz oldukça uzun sürse de , tahta başında ayakta oynarak il il gezmenin keyfini de aldık.

Bu da turnuvamızın maskotu olan minik kediciğimiz . Masalardan ve omuzlardan hiç inmedi. Sonunda bulduğu sıcacık bir kucakta kıvrılıp ,mır mır uykuya daldı. Hemen ona da bir yaka kartı hazırlandı.
Bu daaa... günün süper olayı. Bir gün TV'de yayınlamasını umut ettiğimiz ve Türkiye'de Go'nun patlamasına neden olabilecek harika bir animemiz var. "HİKARU NO GO " Bu animenin en güçlü karakteri , elbetteki go ustası ve aşığı olan hayaletimiz "SAİ " . Salona da en büyük heyecanı veren kişi Sai oldu. Orjinali ile aynı kıyafetlere sahip olan sai , bir süre masadan masaya gezinerek oyunları izledi. Herkesin ilgi odağı oldu .Bence harika düşünülmüş bir ayrıntıydı . İşte bu da gerçeği... Ve animemizin ilk bölümü....

13 Ekim 2008 Pazartesi

Özlemişim..

İstanbul 'da , Turnuva da çok güzeldi. Benim için tamamen farklı ve özel bir paylaşımdır turnuvalar... Özlediğimiz arkadaşlarımızla birlikte olma , yeni kişilerle tanışma , paylaşımlar , keyifle oynanan oyunlar , yapılan yorumlar , hatalar , tekrarlar ve kısacası o an'ı , orda birebir yaşamaktı , herşeyden en güzeli ! Gerçekten özlemişim.

Moralim bozuk gitmiştim , dalgındım , üzgündüm , biraz da isteksizdim. Oyunlarıma yansıtmadım dersem yalan olur. Ama yine de gittiğim için çok mutluyum. Kafam dağıldı , az da olsa derdimi unuttum .

Şimdi de yeni okulumla , yeni öğrencilerimle ve arkadaşlarımda tanışmama saatler kala , biraz gergin miyim ne , anlayabilmiş değilim ? Ama geçecek...Geçmeli...

10 Ekim 2008 Cuma

En azından İstanbul...

Artık içim daralıyor, dayanamıyorum . Diken üstünde gibi , hiç birşeye adapte olamıyorum. Çünkü hala atama işi sonuçlanmadı. Hem hangi işi düzgün yaptılar ki , şimdi bu işi düzgün yapsınlar ? Benimki de laf...Delirmemek elde değil !

Derrslerimde her gün duygu dolu anlar yaşıyorum ... Sevildiğimi görmek beni sonsuz mutlu etse de , gideceğimi bilmek de bir o kadar acı veriyor. Dersin ortasında gelip sarılanlar, "sizi çok seviyoruz , biz size çok alıştık , ne olur gitmeyin diyenler.." Kolay mı sanıyorlar ? Ben çok mu gitme taraftarıydım? Oysaki aynı duyguları bende paylaşıyordum . Onları teselli etmeye çalışıp güçlü görünmeye çalışıyordum . Çünkü içimde bir yerlerde bu fikre alıştığımı düşünsem de hala kabullemediğim yerler vardı. Dava açma işi ise, kafamın içinde kocaman bir soru işareti şeklinde beni rahatsız etmeye devam ediyor. Yapmalı mıyım , dayanabilir miyim bilmiyorum. Sanki bu bir savaşmış ve ben bu savaşı kaybetmiş gibi elim kolum bağlı hiç birşey yapamamış olmaktan , kabullenmekten başka çaresi yokmuş gibi ferman kağıdını beklemekten başka birşey yapamıyorum. Kararname Pazartesi günü gelir diyorlar. (kara name şeklinde...) Bu da demek oluyor ki , benim için zor bir hafta geliyor...

Simdi ise içim biraz buruk ,biraz da heyecanlı bir haftasonu geçirecek olmanın , bana iyi geleceğini düşünüyorum . Bir kaç kez turnuvaya gitme fikrimden vazgeçsem de , bana iyi gelen bir şeyler mutlaka çıkar diye gitme kararı aldım . En azından istanbul... En azından Kız Kulesi manzarası , Boğaz köprüsü , Dostlarım ve Go olacak ... Unutmaya değer ...

8 Ekim 2008 Çarşamba

Kız Nazlıı....

Bu sabah uyandığımda yataktan kalkmak öyle zor geldi ki , zaten üşümüşüm , yorganıma sarılmışım , haliyle kalkasım da gelmedi. Şimdi uyumak varken , ne işim var kalk , giyin , okula git , bütün gün bıdı bıdı ders anlat di mi ama ?

Neyse saatin alarmı çaldığında 07:15 ti , gözümü açmadan bastım kapadım. Klasiktir , 5 dk daha , 5 dk daha derken , uzatmaları oynamadan olmaz...Bazen uykuya yenik düştüğümüzde , hazırlanma süresi 15 dk. ya bile düşer ama o andaki telaşeyi görmeyin. Hadi hadi hadii , İki ayak bir pabuç misali....

Bu sabah da saatin sesiyle ilk kez yataktan fırlayan oğluş , bakın ilk kez diyorum . Genelde yatağa yapışık ve sürünerek uyandırıldığı için her sabah gerilimli bir seramoni yaşanır. Sessizce odaya girdi , babasına fısır fısır bir şeyler söyledi. Gözümü hafif araladım bir de ne göreyim , bizimki (yine ilk kez ) okul formlarını giymiş , hali hazır durumda evde geziniyor. Genelde uyuşuk uyuşuk 40 dk sürer giyinmemiz , o yüzden şaşırdım. Hemen kalktım tabii.. O saatte çizgi film seyretmeye başladı, ben de o arada hazırlandım. Ne giysem , ne giysem , üşür müyüm , terler miyim derken epey vakit harcamışım. Neyse o sırada babamız kalkıp , mutfağa gitti. Oğluşa kahvaltı hazırlasa bile yeter , bana dünyalara bedel ...Sonra bir baktım ki bize omletli filan güzelll bir kahvaltı hazırlamış . Hizmet süperdi yani. Aman da aman ne de güzel oluyormuş , anlatamam. Dedim ki :

– Kız Nazlıııı (bazen böyle takılırım da) , sen bize her sabah gelsene … Böyle pek güzel oluyormuş...Hem arada temizliğe de gel kız... :=))

Görsel DNA testi...

Smilenacım, sobene cevap... Sanırım benim de bazı özelliklerim tutuyor. Bende merak ettim deneyeyim diyene ------> işte burada <------

Ruh hali
Hayalperest
Rahatlamayı, gevşemeyi seviyorum ... Biraz romantik ve eskileri hatırlamayı seven biriyim. Beni sakinleştiren manzaralardan hoşlanıyorum. Müzik hayatımın fonunda çalsın istiyorum. Gerçek dünyadan bir süre de olsa kopmamı ve rahatlamamı sağlıyor. Yaratıcı ve kendini nasıl ifade etmem gerektiğini biliyorum. Duygusal bir yapım var.
Eğlence
Heyecan Peşinde
Tatilde yakınlarımla birlikte olacağım keyifli zamanları, her türlü konfor ve hizmeti sunan, dinlenip yenilenmeni sağlayacak bir mekanda geçirmeyi tercih ediyorum .Hiç bir şey adrenalin dolu bir anın yerini tutamaz. Risk almayı ve limitleri zorlamayı seviyorum . Hımm bu çok doğru işte...Cesur ve doyumsuzum!!
Alışkanlıklar
Keyif Düşkünü
Hayata bakış açım her ne kadar sağlıklı ve olumlu da olsa iyi bir gün geçirmek için yapmam gereken vazgeçilmezlerim var. Bunlar benim rutinlerim. Yani tam bir alışkanlık yaratığıyım.Evimde modern ve cool bir zevkim var. Fonksiyonel olması yetmez, evim de benim gibi tarz sahibi olmalı. İçmeye gelince hiçbir şey dostlarımla beraber olduğum bir akşama değişilmez. Bir kaç birayla rahatlamak ,omuzlarımı gevşetip koyu bir sohbete dalmak. Günün yorgunluğunu unutmaya değecek en mükemmel şey !
Aşk
Aşk Böceği
Gerçek bir romantiğim, biraz da hayalperest. Aşk benim için kendimi adamak ve sevecenlik. Hislerimi her gün ufak sürprizlerle ifade etmeye çalışıyorum. Kalbim ortada. Özgürlükse, çıktığım yolda yönümü , kendim seçebilmek. Açık bir yol ve dolu bir depoyla , yol beni nereye götürürse..

6 Ekim 2008 Pazartesi

Özel notlarım ...

Kitabı okurken , not ettiğim satırlar olmuştu. Paylaşmak istedim ama hepsini birden yazarsam hem sıkıcı olabilir , hem de cümleler anlamını yitirebilir diye parça parça yayınlamayı düşünüyorum. İstedim ki her bir cümleye , yorumunuz olsun...
Ya da olmasın ...( Başucumda Müzik'ten)

**Bir konuda fazla düşünürseniz , hiçbir şey yapamazsınız!

**Bir zamanda durmak ve başka bir zamanın kapısını açmak...

**Bir hayalin gerçeğe dönüşmesi mümkün müdür?

**Başkalarının hayatlarını okuyup , hayaller kuran değil, o hayallerin kahramanı olan , hayalleri gerçekleştiren biri olmak...

**Ben başkalarının duymak istediği cümleleri kurmayacağım.

  • Gerçekten de bir şeyi çok düşünmek , o konudaki cesaretini kaybetmeye neden olur. Riski göze almayı bilmek lazım...
  • Başka bir zaman hımm ... Çok hoşş bence...
  • Hayallerin gerçeğe dönüşmesini kim istemez ki ? Bu yüzden adı hayal zaten...
  • Hepimizin hayalleri var ve hayallerimizin kahramanı olmak için neler vermezdik ...
  • Ben de başkalarının duymak istediklerini değil hissettiklerimi söylemeyi tercih ediyorum.

5 Ekim 2008 Pazar

Merdiven

Sonsuzluğa çıkan bu yolda , acaba kaçıncı basamaktayız ?

3 Ekim 2008 Cuma

Eskiden bambaşkaydı...

İşte bir bayram daha geldiii ve geçti . Belki çok klasik olacak biliyorum ama bazı şeylerin çocukluğumuzda çok daha güzel olduğunu sanırım kabul etmeliyiz . Bayramlık giysilerimizi geceden başucumuza hazırlamak , sabah olunca bir çırpıda giymek , toplanan harçlıklar , tatlılar , şekerler , mendil ve çorap hediyeleri , gelenlerin ya da ziyarete gidilecek yerlerin heyecanı içinde olmanın tadı bambaşkaydı . Şimdi hala yaşanıyor veya yaşatılıyor olsa da , o zaman ki değil sanki ...Birşeyler eksik kalmış gibi . Yoksa ben mi aynı gözle göremiyorum ? Bilemiyorum...

Şimdi ise her bayram geldiğinde , üzerimde bir tembellik , bir isteksizlik , bir gerginlik olur . Mecburen yapılması gereken şeylerin üzerimde oluşturduğu psikolojik baskıdan ya da sırf adet yerini bulsun dendiği için belki de...

Aile , eş dost , arkadaş ziyaretlerini sevsem de , bayram yaptırımları olmasa , daha çok sevsem . Bu konuda garip takıntılarım var işte , ne biliyim . Herşey daha doğal olsa . Çocuklarımız için yine de değişen bir şey yok aslında , herşey yine onlar için , bizim çoçukluğumuzun tadında . Zaten önemli olanda onların keyif alması.
.
Sonuç itibarıyla şeker tadında bir tatili bitirdik , benim için önemli olan bu . Ve herkes mutlu ise sorun olmamalı diye düşünüyorum... Çünkü biliyoruz ki , deliye hergün bayram :=)