26 Şubat 2009 Perşembe

Desinler değişemem...

Yok yok yenilenme süreci geçmedi , öyle kolay kolay da geçmez. Beyin hücrelerinin yenilendiğini hiç duydunuz mu ? İşte , kafaya taktığım her şey , hücrelere işlendiği için , zaman zaman bu şekilde vurgunlara neden oluyor , alıştım ben artık. Ve bastırmaya çalıştıkça da , daha baskın hale geldiklerini biliyorum . Böyle bir kaç gün yakıp , yıkıp , ağlatacak sonra yine toparlayacak ama sonuçta hep vuracak...
.
Bazen hepimiz daralıp , nefes alamayacak kadar sıkıntı içine gireriz. Takılıp kalırız bazı şeylere . Düşünürüz, düşünürüz , sorgularız , isyan ederiz , kendimizle kavgalar ederiz , küseriz hayata , çekiliriz köşemize ama yinede çözemeyiz. Bende kendime göre böyle şeyler hissedip , bazen bir adım bile ilerleyemediğimi görüyorum. O zaman daha bir çıkmaza girip yaptığım herşeyden vazgeçiyorum . "Olduğu kadar banane" diyerek...

Belkide herşeyi içimizde biz büyütüyoruz . Duruma uygun kurgular yapıp , gerçektende senaryo öyle yazılmış gibi , buna inanıp , o sahnenin içinde yer alıp rolümüzü oynuyoruz. Ve oyun sonu hep hüsranla bitiyor. Halbuki durup etrafımıza bakınca , bizim büyüttüğümüz , taktığımız şeylerin , hiç de dert olmadığını görüyoruz . Ama buna kendimizi bir inandırabilsek …
.
Bütün bu durumun çıkış noktası , heyecanımı ve bütün enerjimi kaybetmem oldu. Oysaki bazen küçücük bir kıvılcım bile yetiyorken , şimdi o da yok. Yok işte. O yüzden her şey boş gibi geliyor. Yaptığım hiç bir işten zevk almayışım , sadece yapılması gerekliliğinden belkide...
.
Neyse sadece yorumlarınıza cevap vermek amacıyla yazmak istemiştim . Beklediğinizi , alıştığınızı biliyorum , ilginize teşekkür ediyorum . Ama garip olan şu ki , niye karamsarlıklarımızı da içimizden geldiği gibi yazmayalım ki , her zaman mutlu ve umutlu olamayız ki? Hem yazabiliyor olduktan sonra ne önemi var. Üzülsekte , sıkılsakta , ağlasakta , bütün bunlar biz insanlar için doğal duygular değil mi ? Mutlu olabilmek , gülebilmek kadar da , doğal ... Ben de biraz hassas olan gruptayım , hepsi bu. Değişmiyor işte , değiştiremiyorum bazı şeyleri. Arkadaşım hep der ki "Sen üzülmeyi seviyorsun " . Hayır , olur mu hiç öyle şey ? Kim üzülmeyi sever ya da ister ki ? Bakalım bugünkü üzüntü listemizde neler neler mi varmış ? diyeceğiz. Yok artık! Sadece küçük olumsuzluklardan bile etkilenip , üzülecek bir şeyler çıkarabiliyor oluşum benim suçum mu? Pollyanna zıttı bir insanım , ne yapayım yani ? Fazla Pollyanna'cılıkta , bana kendimi saf yerine koyuyormuşum gibi hissettiriyor , sevmiyorum o rolü…
.
Sonuç olarak değişmeyen tek bir gerçek var . O da hayatın acımasız olduğu , hem de her anlamda ...Ve hepimizin takıldığı bir şeyler mutlaka var. Takıntılı mı diyorlar böylesine , deli mi ? Evet sanırım diyorlar. Desinler , değişemem ...

22 Şubat 2009 Pazar

Yenileniyor ...

Gidiyorum , geliyorum , sıkılıyorum , kızıyorum , yazıyorum sonra taslaklara kaydediyorum . Neden bilmem ama "kaydı yayınla" tuşuna basacak cesareti bulamıyorum kendimde. Yayınlayacak olsam , taslaklarımda beni en az 2 ay idare edecek kadar yazım var. Ama gerek ruh halim , gerekse yazıların düzenlenmemiş hallerinden , hep geri dönüp vazgeçiyorum . Zaten yazıların çoğu da karamsar olduğundan , vazgeçiş nedenim daha çok bu oluyor . " Şimdi sırası değil , ne gerek var , boşu boşuna yayınlama " diyerek kendimi ikna edip , çıkıp gidiyorum . Derdim yok , dert yaratıyorum cinsinden yani ...

"İçimdeki yazma heyecanı bitti mi ? " diye sorguluyorum kendimi. "Yoo aslında değil . Aksine seviyorum saçma sapan bazı duygularımı buraya yazıp kendimle dalga geçmeyi ya da yaşadığım bazı anıları paylaşmayı " , " Peki ya noluyoo , annem sana ? "
.
Bazen aynı düşüncelere takılıp kalmak , çözümsüzlüklere çözüm bulmaya çalışmaktan , bulamayınca da herşeyden vazgeçmek düşüncesi belki de. Şu aralar uzak durmalı , kesin kararlar almadan , o kafayı sakinleştirmeli , sonra gelmeli belki de , yoksa dedim ya yine her şeyden vazgeçişim var . Kendi haline bırakma gibi işte...Yenileniyor diyelim...

19 Şubat 2009 Perşembe

Temizlik çamuru !!

Tesadüfen rastladığım ve çok beğendiğim bu ürünü sizlerde görün istedim. Bence hepimizin , olsa da kullansak , diyebileceği bir ürün CYBER CLEAN...Temizlik çamuruymuş.
.
Tüm elektronik eşyaların , özellikle de klavye, tv kumandası , cep telefonu gibi parmaklarımızın her an üzerinde olduğu mikroorganizmaların kaynadığı bu ortamları temizleyen ve öldürme garantisi veren , en ince ayrıntısına kadar girebilen , kıl , toz , tüy, kir ve her türlü lekeyi temizleyen , oyun hamuruna benzeyen bir süper madde...

18 Şubat 2009 Çarşamba

Hastanın keyfi ...

Küçük beyimiz bugününü evde geçirdi , ilaçların etkisini görmeye başlayıp , cin moduna geçti bile... Bilirsiniz , çocuk hastalıkları klasiktir zaten , hele ki okul dönemiyse , ondan ona taşınır durur. Gribal enfeksiyonlar , alt ve üst solunum yolu enfeksiyonları en sık görülen durumlardır. Ama hastalıkların verdiği üzüntü ve sıkıntıların dışında çocukların hoşuna giden başka durumlarda vardır. Mesela , en önemlisi okula gitmemek . Ama bizimkisi için durum biraz başka.

Şöyle ki ; hasta olduğunda yastığını ve battaniyesini TV 'nin karşısına taşır. Çizgi film kanalını gün boyunca açık tutar. En sevdiği oyuncakları koltuğun tepesine , sağına soluna yerleştirir , yatarken canı sıkılmasınmışmış ve gün boyu giden gelen tepsinin de haddi hesabı olmaz. Gönüllü hemşireleriz ya , biz annecikler . Sürekli olarak ilaç , yemek , meyve , su , vs. taşıyıp dururuz. Yeter ki , çabucak iyi olsunlar . Bir de can alıcı sorular vardır “ Canının istediği bir şey var mı , bugün sana ne yapayım ? ” gibi .. İşte en iyi değerlendirme anı , o andır. Eğer iştahı yerindeyse tabii. Yoksa , yeter ki yesin de , bir kase çorba bile içse razı olduğumuz anlar olur. İştah sorunu olmayan durumlarda tepsiyle önüne gelen yemeğin , öyle bir keyfine varılır ki , o an hasta olabilmeyi , annemin de bana bakmasını hayal ederim. Baktığı günlerin hakkını ödeyemem tabi de , öyle bir an aklımdan geçiverir işte...

17 Şubat 2009 Salı

İyi bir şey , lütfen...

Neden bugün , her şey bu kadar ters gitmek zorundaydı ki ? İyi bir şey duymak istiyorum desem...Çok mu şey istemiş olurum...

*Yakın arkadaşım trafik kazası geçiriyor. Büyük bir tankerle çarpışıp , büyük bir faciadan kıl payı kurtuluyor , araba pert...

*Aynı arkadaşımın eşinin dayısı da aynı anda , başka bir şehirde hastaneye kaldırılıyor. Beyin ölümü olmuş deniyor...

*Oğlumun öğretmeni arıyor, ateşimiz var , öksürük var , ilaçlarımızı alıp eve geliyoruz...


*Aynı akşam ben halsizleşiyorum ve tüm eklemlerime ağrılar giriyor , taşımıyor bedenimi , üşüme başlıyor , boğazım yanıyor ve kesik kesik öksürük başlıyor . Demek ana-oğul hasta olmak varmış ...Babamız hasta olmasa da bize o baksa… Biz de naz yapsakk…

*Kayınvalidemse yıllardır büyük savaşlar verip yendiği kansere karşı , yeniden mücadele etmek zorunda. Öyle çok güce , öyle çok morale ihtiyacı var ki. Ve ben ondaki sonsuz umudu , azmi gördükçe hep şunu düşünüyorum. Savaşı kazanmasını sağlayan , hiç bir zaman "ben hastayım " dememesiydi . Ama biliyorum , küçücük yüreğinde ne yangınlar olduğunu... Kabul etmemesi bile onu ayakta tutmaya yetti. Ve eminim yine aşacak , yine iyi olacak. Ben kadar güçlü olabilir miydim bilmiyorum. Belki başa gelince , Allah ona göre dayanma gücü de veriyordur. Şimdi yine , bir başlangıç sürecine giriyoruz. Tahliller , testler , ilaçlar , ağrılar , acılar ...Güçlü olup , bunu da aşacağız , biliyorum...

* Ve şimdi duyuyorum , bütün bunların üzerine bir kez daha şok oluyorum. Tiyatromuzun ton ton babasını , Gazanfer Özcan'ı kaybetmişiz. Daha ben ne diyim ? Ailesinin ve hepimizin başı sağolsun...

Antibiyotiğin sırrı...

Doktor bir arkadaşım anlatmıştı . İşte size "hadi canım , yok artık ! " dedirtecek cinsten komik bir hikaye....

Dedeciğin biri hastalanıp , sağlık ocağına gelmiş , arkadaşım onu iyice muayene edip , tüm şikayetlerini dinledikten sonra ilaçlarını yazmış ." Bu ilaçları al , düzenli olarak 1 hafta kullan sonra kontrole gel amca , tamam mı? "demiş. Dedecik de doktorunun söylediklerini aynen uygulamış ve 1 hafta sonra gelmiş .
.
-"Dr. hanım kızım , dediklerini aynen uyguladım , ilaç gerçekten çok iyi geldi. Allah , ne muradın varsa versin " demiş. " Özellikle de şu en son içtiğim , o var ya , en iyi o geldi . Biraz büyüktü , yutması zor oldu amaaa yine de yuttum . " demez mi !

Arkadaşım şok tabii ki , ne dese bilememiş , meğer dedecik zorlanmakta haklıymış. Antibiyotiklerin içindeki , nemden korunması için konulan kapsülü (desiccant) yutmuş :)))))

15 Şubat 2009 Pazar

Herpes Simplex...

Tanıştırayım , kendileri Herpes Simplex olurlar. Bilmem tanıdık geldi mi ? Bir sabah uyandığınızda , bir bakarsınız ki sürprizzz. Gelmişler. Hemde dudağınızın kenarına , içi sıvı dolu kesecikler taşıyarak , yüzlercesiyle... Nereden çıktı bu davetsiz misafirler ? Konuşmaya , gülmeye , yemeğe kısmen engel olup acı verecekler. Aşırı hassasiyet , yanma , kaşıntı , kızarıklık gösterip tüm şekilsizlikleriyle bütün becerilerini sergileyecekler . Ortalama 1 hafta süresince de , 5 kuruşluk faydaları olmadan , kesecikleri patlayıp kuruyuncaya kadar kalacaklar sonra da tası tarağı toplayıp gidecekler. Bu yetmezmiş gibi arasıra da kendilerine özel bakım isteyecekler. Kremler , rujlar vs…Çok sinir bozucu bir durum çokk .

* Bu virüse neden olan etkenler ise şöyle sıralanıyor. Stres , ateş , soğukalgınlığı , grip , aşırı güneş ışınları ve ultraviyole ışınlar , hormonal değişimler (hamilelik, adet dönemi) , aşırı yorgunluk ve uykusuzluk , dişe yapılan müdahaleler (diş çekimi dolgu vb.) , diğer enfeksiyonlar ve aşırı alkol gibi durumlar .

* Araştırmacılara göre de , uçuktan uzak kalabilmek için sağlıklı beslenmeye özen göstermek ve özellikle Lisin içeren besinleri tüketmek , Arjinin içeren besin maddelerinden de uzak durmak gerektiğiymiş. Lisin içeren besinler , tavuk , patates , süt , bira mayası , fasulye ve balık iken , Arjinin içeren besinler de çikolata , yer fıstığı , bira , üzüm , mısır gevreği gibi yiyeceklermiş. Olaya bakın . Arjinin olması gereken yerleri iyi biliyor. Yani uçuk kaçınılmaz gibi...

* 'lı yerler gsk ' dan alıntıdır.

14 Şubat 2009 Cumartesi

Oh ! olsun bana ...

Bugün oturup , surat asmamın ne bana , ne de başkasına hiç bir faydası yok. Ya kendimi eve hapis edip , kendimce yas tutmalı ya da kendimi oyalayacak bir kaç şey bulmalıyım. Turnuvaya gidemedim çünkü. Ve çok sıkkınım . Oysaki bu , kararsızlığımın verdiği bir sonuç . Kendim ettim kendim buldum hesabı .

Yerine getirmem gereken en önemli olayı yani kendime oyunda bir eş bulmayı hep erteledim. Hiç de problem edilmeyecek bir konuydu ama dediğim gibi hatalı olan benim. Son güne bıraktım ve olmadı. Dün gece itibarıylada vazgeçtim. Zaten 2 gündür havanın kapalı oluşu ve aşırı yağış , yola çıkmamı engelleyen başka bir etken oldu. Bahane mi yaratıyorum acaba ?

13 Şubat 2009 Cuma

Ödül furyası...

Bir blog ödülü furyasıdır gidiyor . Birbirine forward edilmiş mailler gibi eninde sonunda hepimize bir şekilde ulaşıyor . Sonuç olarak hepimiz birbirimizi seviyor ve sevdiğimiz içinde birbirimizi takip ediyoruz. İşte en büyük ödül bu aslında.
.
Kim beni layık görecek , kim görmeyecek , seçilmesi zor bir durum . Kimse kimseyi üzmek istemez. Ama kimimiz gerçekten çok faydalı işler yapıp bunu sergilediği için ödülü baştan hakediyor zaten. Bu başlı başına gurur verici bir durum. Hepsini yürekten tebrik ediyorum ve başarılarının devamını diliyorum.
.
Bu anlamda önce GeCe' ye çok çok teşekkür ediyorum. Ve diyorum ki , herkes bir şekilde kendini ifade edebiliyorsa , bizi takip ediyorsa , biz de onları takip ediyorsak , paylaşıyorsak ve her şeyden önemlisi buradaysak ne mutlu bizlere. Yani bu ödül hepimizin ...

Siyah çantalı adamlar...

Siyah , lacivert , gri takım elbiseli kalabalık bir ekip elinde siyah çantalarıyla göründüğünde hepimizi bir telaş aldı. Hazırlıksız yakalanmıştık. Bugüne kadar hiç habersiz gelmedikleri için ani bir baskın olmuştu. Peki kim mi bu adamlar ? Tabiki Müfettişler ...

Aslında sadece bizlere rehberlik amacıyla gelip ,yardımcı olmayan çalışıyorlar. Ama yine de bazen korkulu rüyamız haline gelebiliyor. Bende bu gibi durumlarda her şeyim tam olsa bile panik yaparım. Sanki ne olacaksa...Aslında tek derdim dosyalarımdı. Her şeyim vardı ama biraz karışık durumda olduğundan hazırlık gerektiriyordu. Ve o dosyalarda , öyle lüzumsuz kağıtlar varki anlatamam . Hep boşu boşuna israf ...Ama istiyorlar işte , çoğu formalite... "Var mı ? Var." diyebilmek için. İşte bunu sevmiyorum , angaryadan bir sürü yazı çizi ile uğraşacağımıza daha faydalı işlerle uğraşmayı tercih ediyorum . Ama çaresiz yapıyoruz.

Hemen hemen herkesin dosyaları evde olduğundan problem çıkmadı. Yarın bakarız dediler. Tabii akşamı nasıl geçirdim tahmin edersiniz. Yaz kızım , bas kızım , dosyala kızım , derken 4 adet düzene girmiş , kalın kalın dosya oluşturmuşum . Sonunda "yeter bu kadar " dedim bıraktım. Teftişi de böylece atlatacağız bakalım...

11 Şubat 2009 Çarşamba

Tırşiba tırlar...

Yok annem yok . Arızalanan elektronik eşya , bir kere tamire gitmeye görsün. Hah tamam süper olmuş derken , kısa sürede bir yerinden patlak veriyor. Geçiştiriyorlar mıdır nedir ? Yoksa bizim insanlarımız mı tamir etmeyi beceremiyorlar ? Anlamış değilim.
.
Şu an itibarıyla yazdığım bu bilgisayar varya , yine tırrrrr diye sesler çıkarıyor. Bugün çıkardığı seslerden utandım desem yeridir. Zümre toplantımız vardı. Toplantı tutanakları bilgisayarımda kayıtlı olduğu için , zümremizin vazgeçilmez bir elemanıdır O . Gündem maddeleri üzerinde ufak tefek değişiklikler yapıp işimizi çabucak bitirebiliyoruz. Ama benimkisi bir başladı tırlamaya . İnanılmaz !
.
"Suss , dett " yok ! Bana mısın demiyor. " ee şeyy mımm arkadaş , biraz rahatsız daaa " dedim gülüştük. Tırrrr tır tır tır tırrr . Bi uzun , bi kısa tutturmuş gidiyor. Tırşiba işte nolcakkk ! Bende hafiften sağına soluna küçük küçük tık tıklar yaptım. Hani vardır ya , Türk usulü ... Arada sustu da işimizi bitirdik. Ama bu işin sonu nereye varacak , bilemiyorum . Canım sıkılıyorr canım , zaten sıkılıyorum , takılmışım yine ... İşte ölee...

10 Şubat 2009 Salı

Juss reklam müziğinde Jingle Jungle...

JUSS meyve suyunun reklam müziğini Jingle Jungle adındaki reklam şirketinin yaptığını ve bu konuda da bir çok ödülleri olduğunu biliyor muydunuz ? Henüz siteye eklenmemiş olan bu müziği şimdilik sadece resme tıklayarak dinleyebiliriz. TV 'de izlediğimiz pek çok reklamın müzikleri de bu şirket tarafından özel olarak besteleniyormuş. Bence hepsi çok başarılı ve çok güzel ...Tebrik ediyorum...

Daha önceki ürün tanıtımını sadece imzasına güvenerek , denemeden yazmıştım. Artık denedim ve kesinlikle de haklıymışım . Yani boşuna dememişler "İlk kez meyve suyu içer gibi " diye. Özellikle kırmızı meyvelerden oluşan karışım süper... Hem vişne , hem elma , hem de çileğin yoğun tadını , hem frambuaz , hem havuç , hem de üzümün buruk kokusunu alarak kaç meyve suyu içilebilir ki ? Meyve suyu oranı %100 ve şekersiz olan bu meyve suyunun içinde , tam 10 meyvenin karışımı var. Sadece doğal tatlar... (Elma , Üzüm , Vişne , Kiraz , Siyah Havuç , Çilek , Erik , Frambuaz , Nar , Karpuz )

Şimdilik 5 büyük ilde dağıtımlar başlamış ve bazı kısımlarda da Erikli su ile beraber tanıtıma çıkmış bile...Bence ısrarla isteyin...

8 Şubat 2009 Pazar

Format günü...

Tatilin bitmesi üzerimde hafif bir gerginliğe neden oldu. Biliyorum , şimdi çalışanlar bana "yuhh " diye bir iç ses geçirmiştir ama demek istediğim tatilin yetersizliği değil , sadece düşündüğüm şekilde kafamı dinleyememiş olmamdı . Tatil bana daha çok yorgunluk verdi . Küçük küçük stresleri içime atıp kocaman yaptım. Ayrıca yapmak istediğim bir kaç şeyi de yapamadığımdan , aklımda kaldı. Bu da canımın sıkılmasına neden oldu . Ama tüm bunların dışında arkadaşlarımı görmek ve güzel anlar geçirmek çok hoştu.
.
Bu şekilde sonunda kürkçü dükkanına geri döndük. Yapılamayan her şey gibi bu da başka bir zamana ertelendi. Şimdi ev işi ve okul işine kaldığı yerden şiddetle devam etmek var. Değişim şart olduğundan bu dönem , hem kendi adıma , hem de öğrencilerim adına küçük yenilikler yapmayı planlıyorum. Yoksa çekilecek gibi değilim. Bu durumda pazartesi gününü her şeye " format atma günü " olarak ilan ediyorum.

Bu arada değişimden nasibini alan bilgisayarım da düzelmiş . Tahmin ettiğim gibi arıza fandaymış...Aşırı ses ve ısınma , zaten ancak bu olabilirdi. Fan için , geçici bir çözüm uygulanmış olsada eskisine göre çok çok iyi , en azından artık çim biçmiyor. Kendi işine odaklanmış :)) Atılan format nedeniyle de epeyce hafiflemiş. Şimdi gerekli tüm programları yeniden yüklüyorum . Kurulumlar , sözleşmeyi kabul etmeler , çalıştırlar , kaydetler içime fenalıklar getirdi . Sinir bir iş ama yeniden şekillenecek...Format olayında ise tek bir şeye üzüldüm . Yıllardır biriktirdiğim , çok sevdiğim şirin msn ifadelerimi kaybettim . Takıldığım olaya bakın , aslında ne kadar basit. Ama aynısını bulmak zaman ister. Ben en iyisi yine yavaş yavaş toplamaya başlayayım ...

6 Şubat 2009 Cuma

Eve dönüş...

Planımdan vazgeçmedim , Ankara'ya geldim . İyi ki de gelmişim . Hatta ya bugün ya da cumartesi günü için dönüş planı içerisine girdim bile. Ama şimdiden gözümde büyüdü . Hâlâ ışınlanma olayından da "tık" yok. Hal böyle oluncada tın tın yola devam :) Deli edecekler beni...

Otobüs yolculuğum düşündüğümden daha da kabus gibi geçmişti , şimdi dönüş yolu bunun katmerli hali gibi olacak . Çünkü ,küçük beyimizin dünden beri baş ağrısı , hafif ateş ve huysuzluk gibi belirtileri var. Hal böyle oluncada sürekli bir mızıldanma söz konusu. Dilerim sabaha daha iyi olur.

Ankara gezimizin en önemli kısmını elbetteki Anıtkabir ziyareti oluşturdu. Yoğun duygulu anlar yaşayarak , Ata'mızı andık. Sonrasında arkadaşlarımızla buluşup , çok keyifli anlar yaşadık. Güldük , eğlendik , hoşça muhabbetler ettik. Hoşlanmasam da kapalı ortam gezilerinin vazgeçilmez mekanlarından olan alışveriş merkezi gezileri yaptık ama amacımız mağaza gezmek , alışveriş yapmak değil , yine arkadaşlarımızla zaman geçirip , yemek , kahve gibi paylaşımlarla bir arada olmaktı . Önemli olan bu anlardan keyif almaktı zaten. Bu da yeterince güzeldi . Ayrıca tüm bunların dışında , en önemli şeylerden biri de , blog arkadaşlarımdan 2 tanesini tanıma fırsatım olmasıydı. Bu nedenle de çok mutluyum. Birisi dünya tatlısı eşiyle geldiği için , diğeri de tatlı kızından zaman ayırıp geldiği için çok çok teşekkür ediyorum. Çok güzel anlardı...

Bu arada internetten 2-3 gün uzak kalmak , zaman zaman iletişim sorunu yaşamak da bilgisayarın , hayatımızın önemli bir yerinde olduğunu , bir kez daha farkettirdi. Hep bir şeyler eksik gibi hissettim...Ve bulduğum ilk fırsatta değerlendirme yoluna girdim . Kısa ve hızlı ziyaretler yaparak geçtim . Toshimi de çok özledim , umarım düzelmiştir , evden görüşmek üzere...

2 Şubat 2009 Pazartesi

Resti çektim...

Özii sıkıldı , özii bunaldı , 1 haftadır evin içinde dolandı , durdu , ağladı , zırladı, tam kafayı yemek üzereydi ki , sonunda çekti resti ... Ve Ankara'ya gitmeye karar verdi. Yani Egecik ve annesi yola çıkacak. Babamız maalesef bizimle gelemiyor. Kurs , sınav, vs. gibi sebeplerden bizi salladı. Aslında en akıllıcası onun yaptığı , uyanık şey ! Sınav filan bahane , kafa dinleyecek tabii. Sonuç itibarıyla "Canım sıkıldıııııı " diyen iki kişi de eksilmiş olacak. Vıdıvıdıvıdı...Bi baba olamadık gitti...

Niye bir tek bana , tatil olmadı ki sanki ? Ben niye kafa dinleyemiyorsam ? Hiç bi şeycikler anlamadım ben bu tatilden. Hem Egecikle yola çıkmak , evden uzaklaşmak da pek kolay değil. Başıma gelecekleri , şimdiden kabul etmiş durumdayım. Ama yinede evde durasım gelmedi. Değişikliğe ihtiyacım var. Hem de çokk...

Yola çıktığım andan itibaren de Egecik beynimi tırtıklamaya başlayacak. Babamı özledim , evimi , yatağımı özledim , geri gidelim , ne kadar kaldı , canım sıkıldı , yoruldum , susadım , tuvaletim geldi , acıktım , gidelim , onu istiyorum , bunu istiyorum. Ayy ayy , yok öyle her gördüğünü isteyen bir çocuk değildir ama çenesi çok , ondan yanii. Bir kere de olsa , şansını denemeyi ihmal etmiyor. Sonra sesteki tonlamadan anlayıp kendine geliyor. "şaka yapmıştımmm" diyee vazgeçebiliyor. Öyle stresli anlattım ki , evde mi otursam acaba diye düşünmeye bile başladım. Neyse gidip biraz eşya toparlayarak havaya girmeye çalışayım . Yoksa her an vazgeçebilirim. Sonra da gidip otobüs saati filan öğreneyim , bilgisayaramı da servise göstereyim . O da ben yokken iyileşsin barii...