21 Eylül 2013 Cumartesi

Ben değilim bugün...

Bugün yine bir negatiflik var üzerimde. Halbuki güneşli güzel bir gün , gayet iyi hissetmem gerek. Ama bazı şeyleri düşününce daraldım. Zaten herşeye de daralıyormuşum ya neyse !!! Belki yazınca rahatlarım diye düşündüm

Okullar başladı , herşey neredeyse yavaş yavaş düzene girmeye de başladı. Tek bir şey hariç , o da ev işi . Bizim için  kötü bir süpriz oldu. Sanırım kiracı olmanın en sıkıntılı yanı bu olsa gerek. Yıllardır kendi evimiz gibi oturup rahat ettiğimiz evden her an çıkmak zorunda kalabiliriz. Şeker gibi ev sahiplerimiz var , asla sorun yaşamadık ama elllerinde olmayan özel nedenlerle evi satışa çıkarmak zorunda kaldılar. Henüz satılmasa da durumun aciliyeti olduğunu biliyorum. Ve bu tedirginlikle yaşamak beni çok daralttı. Ev evlikten çıktı hiç birşey yapamıyorum. Beni rahatsız eden şeylerden biri buydu.

Diğer bir konuda, gereksiz abartıyor olabilirim ama içimden atamıyorum. Malum sürekli değişen sınav sistemleri , yaşanan karmaşa , çocukların ve velilerin yaşadığı bu stres...Dersane bu anlamda gerekli midir? Erken midir ?  Hem maddi hem manevi külfet midir? İnanın çıkamadım işin içinden. Kişisel fikrim "gereksizdir okul yeterli olmalıdır " ama sisteme baktığımda "gerekliymiş" gibi görünüyor. Çocuğun kendine ait zamanı kalmadan , deli gibi ders çalışıp bu sistemde başarılı olması için ister istemez hafif çaplı baskılar uyguladığımızdan rahatsız oluyorum. ", Aman canım boşver ne olursa olsun" diyecek durumda hiç değilim. Çocuğun dinlenmeye, kendine ait zamanı kalmadığına mı yanayım, bu stresi benim taşıdığıma mı?  Yazık çocukların hepsine...Yazık bunu yapmak zorunda kalan biz velilere...Yazık ki , ne yazık sisteme...

Nasıl da çarka uymak zorunda bırakılıyoruz, buna kızıyorum. Yok ben , ben değilim bugün...

15 Eylül 2013 Pazar

Gece gece kasap köfte muhabbeti...

Saat gecenin 1'  i olmuş arkadaşımla yemek muhabbeti yapıyoruz. Olacak iş mi ? Karnım nasıl guruldamaya başladı , nasıl acıktım anlatamam. Ve biliyorum ki bu şekilde uyumam imkansız. Tutmuş bana kasap köftelerden filan bahsediyor. Yakın olsa gidip yiyeceğim ama uzak işte...  
 
Bende gidip nefsimi kokoreçle mi köreltsem diye düşündüm ama benimle gelecek arkadaş bulamadım. Yok bu saatte yenirmiymiş , yok kilo alırmışız falan filan ?  Kim düşünür kiloyu , sanki her gece mi yiyorum. Hem zaten bu işin raconu bu , bu saatte yenir...
 
Ama ne kokoreç yemeye gidebildim , ne de başka birşey. Arkadaşımda oturdu evinde kasap köftesini yaptı da , banada "çatla e mi ? " dedi. Çatladım ama çaktırmadım :) Kedi gibi mutfakta gezindim , bulduğum en masum şey salatalık oldu . Biliyorum çok alakasız oldu ama napiim tuzlayıp tuzlayıp yedim çıtır çıtır...
 
Köfte de güzelmiş ama söz aldım. Afiyet olsun artık ne diyim. Bende gidip uyuyayım barii yoksa kahvaltıda köfte diye tutturucağım  ters olacak :) İyi geceler olsun...

9 Eylül 2013 Pazartesi

Tane tane...

Kulaklarım konusunda hiçbir endişem yok ama bazen insanların söylediklerini anlamıyorum.Nasıl homur homur bir konuşmadır , nasıl bir aceledir gel de anla.
 
İşin kötüsü bazen önemli bir görüşme yaparken "1 dk. sakin ol , acele etme yarısını anladım yarısını yuttun zaten" diyorum ama herkese de denmiyor ki. O nedenle tane tane acele etmeden konuşanları seviyorum . Ne o öyle blırıp blırıp bıyık altından konuşmalar. Ne diyosun , ne anlatıyorsun , bana mı dedin , acelen ne ? Sonra kısa bir kilitlenme yaşıyorum bunu mu demek istedi , onu mu demek istedi diye. Yoksa ben mi sağır oldum. Hayır değilim özellikle de az seslere karşı bile hassasım. Sen acele acele konuşacaksın diye ben bulmaca çözmek zorunda mıyım?
 
Mesela , az önce servisten biri aradı , birşeyler anlattı anlattı ama ne dedi anlamadım. Genellikle telefonun her yerde çekmemesinden de kaynaklanan sorunlarda olabiliyor ama en son geç kaldığı için özür diledi sadece onu anladım. Neyse birazdan gelince anlatır ama umarım blırıp blırıp olmaz. Tane tane konuşsa bari ...

Armut dip meselesi...

Yazmadan geçemedim , gündemimiz boyacı. Küçük bey artık ergen ya , odasında  değişiklikler istiyor haklı olarak . Bizde boya işinden başladık ama gülsem mi ağlasam mı bilemedim.
 
Hani öyle ev işi filan yapmayı sevmem derim ama titizimdir , düzen hastasıyımdır. Zaten bu yüzden  sevmiyorum. Çünkü çok inceliyorum. Temizlik yaptığım zaman da gözüm aksi bir hareketi görmüyor , anında terse bağlanıyorum. " Şunu yapmayın , bunu yapmayın , dikkat edin , toplayın , düzeltin , dökmeyin" şeklinde sesler yükselmeye başlıyor benden. Nasıl olsa düzene sokan temizleyen var diye hiç kimse yapılana saygı duymadan bozunca sinirleniyorum doğal olarak. İşin ucu kaçıncada boşveriyorum uzun süre kendime gelip toplayasım gelmiyor . 
 
Neyse , bu sabah boyacı geldi adam gayet rahat. Sokaktan geldiği terlikle hoopp eve dalıverdi , ayy dur yok filan duymadı bile. Zaten halıları kaldırmıştık ama yine de sokakla bir tutulur mu? İnşaat muamelesi yapıyorlar resmen . Boyanacak odada da sadece yatak var odanın ortasında , bir de kaldırıp atılması gereken bir halıfleks. Özellikle kaldırmadım ki boya dökülürse zemin temizlemekle uğraşmayayım diye. Adam iki arada bir derede falçatayla halıyı kesip yatağın üzerine koymasın mı . Oğlumun gözlerinden çıkan ateşi görmeliydiniz nasıl sinir oldu adama anlatamam.O an göz göze geldik ama gülsem bir türlü gülmesem bir türlü. Adam ne yapsa gözüne battı " Onu kırdı , bunu böyle yaptı , herşeyi pisletti "dedikçe , dedim ki " hımm temiz tutmuyor , yapmıyor ama armut dip meselesi galiba rahatsız oluyormuş en azından :)) "

2 Eylül 2013 Pazartesi

Trafik eziyeti...

Her ne kadar hoşumuza gitmese de , döndük dolaştık kürkçü dükkanına geri döndük. Malum okullar açılmadan 15 gün önce bizim göreve başlamamız gerekiyor. Seminer çalışmalarıı vs vs. Ne kadar etkilidir tartışılır ama en azından bizler uyum sürecini aşmış oluyoruz. Hazırlık çalışmaları , toplantılar derken dönemi en iyi şekilde geçirme planları yapıyoruz.

Dönüş yolunda çekilen eziyeti anlatamam. Anlatsam mı ? Otobüs "eziyet" dedik , arabayla döndük ama bu kezde trafik eziyeti yaşadık. Bir önceki yazıyı yayınladığımda henüz Akhisar'dan yeni yola çıkmıştık ki Balıkesir tarafını hiç sormayın. Saatlerce milim milim yol alabildik. 3 saatlik yolu 6 saatte gelebildik. Hani kamlumbağa olsa bizden çabuk ulaşırdı.

Pazar gününe dönüş bırakılır mı , bırakılmaz elbette ama yol yapımı için de pazar günü seçilir mi seçilmez elbette. Yaww şu işi baştan düşünüp ona göre yol yapamıyorlar mı? Milleti dar boğaza sokmanın ne anlamı var? Ortalama yol durumunu hesaplayan pek çok kişi bir sonraki aktarıma mümkün değil yetişemez. 3-4 şeritli yolu 2 'ye , bazen de teke düşürürsen , yarısını gidişe verirsen , o kuyruk hiç bitmez. Zaten herkes dur kalk yapmaktan gergin , 1 km 'lik yolu 1 saate gidememiş.  Birde araya girip kendini akıllı sananlar varki , yolun en sağına geçip 2-3 araç öne geçmeyi marifet biliyorlar. Tabi bunu kamyonlarda yapmadı diyemem. Sonuç elbetteki kazaya sebep oldu. 

Ama sonunu bilmediğim çok enterasan bir şey oldu ki , paylaşmadan geçmek istemedim. Yol tıkalı , aşağıdan yukarıya uzanan kıpkırmızı bir konvoy var. Biri nasıl olduysa kafayı kırıp aracını sol şeride çıkarttı. Karşıdan akan trafiğe meydan okurcasına. Yaktı 4 'lüleri gelişe karşı gidiş yaptı . Ne kadar gitti bilemiyorum... Belkide acil bir durum vardı , elbetteki anlarım ama gece gece karşıdan gelen araç bunu farkedene kadar iş işten geçmiş olabilir.

Trafik bu , oyuna gelmez , aceleye hiç gelmez...  

1 Eylül 2013 Pazar

Dönüş yolu...

Yine yollar ama bu kez dönüş yolu. Biraz buruk tabi. Güzel bir Çeşme tatili oldu. Ben çok sevdim hatta Çeşme'ye aşık oldum bile diyebilirim. Çeşme'den dilek ağacı..

Şimdi eve doğru yaklaşırken önce Urla , İzmir , Manisa , Akhisar yolundayız küçük  molalarla. Sonra Balıkesir'de, Bursa ve ev.  Yarın sabah da okul . Sanırım bu yüzden biraz gerginlik var üzerimizde. Bu yaz bitiyor hatta bitti demek. Yepyeni ve uzun bir dönemin başlangıcı demek.  

Hadi hayırlısı...