29 Ağustos 2013 Perşembe

Yolda...

Yolculukların hiç bitmeyen sıkıntıları vardır. Ya koltuklar rahatsızdır ya klimalar yetersiz. Ya TV'ler çalışmıyordur ya da yanına çok şişman biri oturmuştur -ki bir ara bacağımı kaybetmek üzereydim dedim ki "arkada boş koltuklar var isterseniz rahatsız olmayın". Ne kadar kibarim di miii ? Halbuki o hiç rahatsız değildi- ya çenesi çok düşük biri gelir esir muhabbetine tutulursun ya da yerinde durmayan , susmayan çocuklu birileri vardır. Bunun gibi birçok sıkıntı sayılabilir. 

Hangisi tercih sebebidir bilinmez ama bugün her türlüsü var bu otobüste. Koridorda koşturan çocuklar var mesela. Annelerin sesi çıkmıyor , tehlike bilmiyorlar sanırım. Arka tarafta da yüksek sesle horlayan bir amca var , hemen önümde güneşten rahatsız olan ve sürekli perdeyi çekiştiren bir abla var. Bu arada çekişme ikimiz arasında oluyor. Aynı güneş banada geliyor çünkü. Sonunda dayanamadım. " Afedersiniz bir öndeki perdeyi çekerseniz daha iyi olacak " diyince perde çekişmesi bitti.

Sıkıldım bu yolculuktan.  Garip bir durum ama otobüs yolculuğunu seviyor muyum sevmiyor muyum bilemedim. Bazen özlerim bile , hatta çocukluktan kalma bir alışkanlığım da var.  Yanımda hep atıştırmalık bir şeyler olsun isterim. Pis boğazım ya , durmuyor. Ama susamlı çubuklar , cinler bile can sıkıntımı gidermeye yetmedi. 

Bu kaptanda çok mıy mıy çıktı yaa. Çoktan gelmemiz gerekiyordu. Ne çok durduk, belediye otobüsü gibi olduk resmen . Off amann neyse az kaldı inecek varrrr....

26 Ağustos 2013 Pazartesi

Sen düşün bi...

"Hayat standart ve çok sıkıcı "dedin ama değiştirmek için hiç birşey yapmadın ? Neden sıkıntını gidermek için standartın dışına çıkmıyorsun? Mesela değişik birşey yapıp , beni arayabilirsin :) Birlikte standartın dışına çıkabiliriz . Bak hemen de kendime pay çıkarttım...

Hemen hemen herkes aynı standartın içine girmiyor mu , sıkılmıyor mu dönem dönem ? Giriyor , sıkılıyor hatta kaçacak yer arıyor. Ama ne yapıyor ? Birbirini arayıp iletişim kuruyor. Bir yerlere gidiyor , değişik bir şeyler yapmaya çalışıyor , paylaşıyor. Çekmiyor kendini öyle köşesine. Yoksa içinden çıkılmaz bir hal alır. 
 
Sıkılma öyle ...Sen düşün bi...

14 Ağustos 2013 Çarşamba

Homend 'e teşekkür...

Homend ürünlerini kullandınız mı bilmiyorum ama ben kullandığım ürünlerden , özelliklede satış sonrası hizmetlerinden çok memnun kaldım.
 
Bir ürünü alırken markası , fiyatı , satışı , verilen hizmeti ne kadar iyi olursa olsun satış sonrası hizmetler daha iyi olmalı bence.  Satmak için döktüğü dilleri unutmadan , herkes sattığı ürünün arkasında olmalı . Genellikle satış sonrası hizmette pek iyi şeylerle karşılaşmadığımız için bende memnuniyetimi bu şekilde paylaşmak istedim.
 
Kullandığım bir ütü vardı. Bir süre sonra buhar tetiği arıza çıkarttı. Ütüleme işinde sıkıntı yoktu ama şok buhar gerekli birşey olduğundan yardım istedim. Aldığım ürünü kayıt ettirdiğimden bilgilere hemen ulaşılabiliyordu. Ayrıca online yardım adı altında soruna anında çözüm bulabilmek de harika bir kolaylıktı. Karşımdaki kişiyle gerekli bilgileri paylaşıp , ütüyü istersem evden kargo ile aldırabileceklerini , istersemde kendim bırakabileceğimi , bu işlemi de ücretsiz yapabileceğimi söylediler. Güzel bir olaydı . Gönderdim ve beklemeye başladım 4-5 gün içinde mesajla bilgi geldi "onarım tamamlanıp, adresinize gönderilmiştir" diye. Sorun yok gayet güzel , birkaç ay kullandım aynı sorun yine nüksetti. Yine aynı ilgi alaka , aynı işlemler , ütü gitti geldi. Yine sorun yok. 
 
Sonra yine oldu derken maille kendilerine ulaşıp durumu anlattım. Önce tamir edelim , yine olursa değiştirme sözümüz var dediler ama aynı ürünün 3.ye aynı arızası olması durumunda ürün değiştirme garantilerinin olduğunu biliyordum. Bunu dile getirerek bu kez değişim talep ettim. Talebimi olumlu karşılayarak yeni ütümü adresime gönderdiler.

Sadece satış için değil , kendilerini kanıtlamak için yapılmış bir adım bu. Ürünümüzle her zaman her şekilde yanınızdayız mesajı. Bu nedenle Homend' e göstermiş oldukları ilgi alakadan dolayı tekrar çok teşekkür ederim. Müşteri memnuniyeti en iyi reklamdır bence.

Bu arada buharlı pişirici de bir harika...

12 Ağustos 2013 Pazartesi

Ömrümü yedi ömrümü...

Yemyeşil bahçe içinde oturmak güzeldir ama benim gibi börtü böceğe alerjisi olanlar için bazen eziyet olabilir...Günün yorgunluğunu atmak üzere akşam oturduğumuz bahçede uçuşan şeylerden birinin yolunu şaşıracağı tuttu. Hem gittiği yolun sonu yoktu hem de çektirdiği eziyetle ömrümü yedi.
 
Sen gel kulağıma gir , ay ay ayy derken inanılmaz bir pırpırlanma sesini beynimde hissettim. pırpırpır ...pırpırpır... pırpırpır...sanki beynim delinecek. Çığlık çığlığa bağırmaktan başka birşey yapamadım. Hem bağırıp hem ağlıyordum.İnsanlar paniğe kapıldılar doğal olarak. Her pırpırlanmada eşime, arkadaşlarıma "bir şeyler yapın ne olur" diye yalvarıp durdum. Düşünmek için sakin olmak lazımdı ama ne mümkün ...
 
Korkumdan elimi kulağıma bile sokamıyorum. Ya ezilirse , ya zehirliyse, ya ölürse , ya kulak zarıma zarar verirse diye bir çok şey düşündüm. Ne girdi bilmiyordum bile...Sadece bir ses. Çırpınma sesi vardı...Her çırpınma ile birlikte sürekli ağlıyordum , eşim "sakin ol , bakıyorum"  dedikçe daha da çok ağlıyordum. Cımbız dedi birileri , olmaz dedim. Sivri olan hiçbir şey olmazdı zaten. Üflemek olmaz , su tutmak olmaz -ki bir ara denediler galiba çok iyi hatırlamıyorum. Sakin olmak mümkün değildi ki  , kulağında birşey var ve çırpınıp duruyor. Yaklaşık 15 dk. kadar belki kendisi çıkar diye çabaladık , olmadı. Sonunda tek çözüm en yakın hastaneye gitmekti. Beni asıl endişelendiren merkeze 40 km uzak oluşumuzdu. Nasıl dayanırım bu yola bu pırpırla diye düşündüm ama mecburdum...
 
Arabaya bindik , çok karanlıktı. Eşim elime güçlü bir fener verdi ve "bunu kulağına tut"  dedi. Birkaç dakika olmuştu ki birden bir büyük sessizlik ve rahatlama hissettim. Bir kelebek , güve kelebeği koltuğa düştü. Ohh be dünya varmış dedim. İlk işim kulaklarımı kapatmak oldu ellerimle. Kulağa kaçan böceklerle ilgili öyle çok hikaye duymuştum ki , ne senaryolar yazdım anlatamam. Ömrümü yedi o kelebek , ömrümü...

7 Ağustos 2013 Çarşamba

Apar topar kaçış. ..

Plansız programsız kaçış bu olsa gerek. Eşimin iş yoğunluğu nedeniyle tam tarih belirleyemediğimizden tatil programı yapamadık. Hal böyle olunca da gitmek isteğimiz yerlerde ne yer bulabildik ne de bütçeye uygunluk...

Tam artık vazgeçmişken akşam vakti arkadaşlardan gelen telefonla hadi hadi toparlanın gidiyoruz moduna girdik.  Taa Datça'ya  küçücük bir köye , denize sıfır bir pansiyona. Hen Datça'yı da hiç görmemiştim iyi bir fırsat olabilir. Zaten beklenen sakinlik , deniz ve dinlenme değil miydi? Apar topar 3-4 saat içinde eşyaları topladık , çıktık yola.  Yol uzun , çıkılan saat gece. Biraz yorucu olacak ama olsun çift şoför.

Gece 1 ' de başlayan   maceramız dinlenme molaları ile birlikte sabah 10 'da bitti. Harika bir manzara eşliğinde kahvaltıyla uykusuz güne başladık. Gün içi küçük  şekerlemelerle akşamı kurtardık taaa ki apar topar kaçana kadar. .

Nasıl yani , ne kaçtı, kim kaçtı? Yok yok biz değil. Yerimiz güzel ama bu başlı başına başka bir yazı olsun...

IYI BAYRAMLAR...