27 Şubat 2014 Perşembe

Serum bağlayalım...

Akıllı telefonlarla bazen aklımızı kaybettiğimiz bir gerçek. Her ne kadar koca bir teknolojiyi cebimize sığdırmaktan keyif alıyorsak da , bir o kadarda zararını gördüğümüz kesin...
 
Ama görmezlikten gelemeyeceğimiz  bir gerçeklik var ki , vazgeçilmez oldukları , hızla yaygınlaştıkları ve gelişmeye devam etmeleri...Teknolojiyle birlikte son nokta nereye varacak merak etmiyor değilim . Tabiki görebileceğim kadarını. Seviyorum teknolojik herşeyi...
 
Ancak akıllı telefon kullanıcılarının en büyük sıkıntısı pil ömrünün az olması. Sanırım buda bilinçli olarak yapılıyor diye düşünüyorum. En olmadık yerde şarjın aniden sinyal vermesi bütün keyfimizi kaçırıyor.Bundan sonrası çok riskli ya elini bile sürmeyeceksin ya da kapanmasını göze alacaksın. Sürekli fişe takılı şarjda yaşayanlar olduğunu bile duymuştum. Ancak her gittiğimiz yerde fiş bulmak da imkansız olduğundan , iş burada seruma bağlanmaya kalıyor :))

Serum diyorum ben bu alete. Çünkü, şarjım bitmek üzereyken telefonumu bağlayarak tam 4 kez şarj edebilme özelliğine sahip. Bu aleti çantamda taşıyorum ve acil durumlarda hiç sıkıntı yaşamıyorum. Hatta "aay şarjım bitti" diyen arkadaşlarıma da "serum bağlayalım" diyerek imdadına yetiştiğim çok olmuştur. Şimdi onlarında serumu var. 9000 mAH 'lik bu harici bataryayı şiddetle tavsiye ederim...
 

24 Şubat 2014 Pazartesi

Şımartalım bence...

Tamam tamam , sızlanmayı bırakıp biraz daha güçlü olmaya karar verdim. Bu nasırlı siğiller bir an önce geçecek. Ve geçer geçmezde ayaklarıma bebekler gibi bakıp daha çok özen gösteceğim. Bakımlar yapıp , yağlarla onları şımartmayı düşünüyorum.
 
Bazen fazla ihmale geldikleri kesin. Onlar hem bu koca gövdeyi üzerinde taşısın  , hem de biz zıptırı zıptırı ordan oraya koşuşturalım , yok dans edelim , hoplayalım , zıplayalım , bazen saatlerce ayakta durmak zorunda kalalım. Bazen değişik ayakkabılara sıkıştırıp sağını solunu vurduralım , su toplatalım , baskı altında tutup nasır yapalım , çıplak ayakla sağda solda gezip virüs kapalım !! , bütün eziyeti çektirelim de sonra onlara verdiğimiz en büyük ödül sadece onları yıkamak , krem  sürmek ve temiz çorap içine tıkmak olsun...
 
Olmaz tabii , bende olsam bir yerden sonra isyan ederim. Ettiler de zaten...Bu kadar eziyete karşılık bu olmamalı. Şimdi hiç üşenmeyin çıkartın çoraplarını. Çıkartın , çıkartın. Ayaklarınıza bakın...Olmadı değil mi ? Beğenmediniz. Her gün yıkasak ne olur , hergün temiz çorap giysek ne olur? Yetmiyor işte.
 
Valla bu işin kadını erkeği yok. Bakım her ayağa şart. Hemde bazen değil , her zaman. Topuklar sertleşmemeli , tırnaklar düzgün kesilmeli ,  ayaklar pamuk gibi olmalı. Hatta ayak masajı bile yaparak onları rahatlatmalıyız. Biliyorum bakım işini biraz abartmış olabilirim ama canım çok yandı. Önemliydiler ama şimdi daha önemliler diye düşünüyorum. Tek bir nokta dahi acısa huzurunuz kaçıyor inanın. Yürüyemiyorsunuz bile.
 
Şımartalım bence ayaklarımızı. Ben söz verdim zaten şımartacağım. Birde üzerindeki yükü hafifletme kararı aldım. Bu da başlı başına ayrı bir konu zaten...

 

22 Şubat 2014 Cumartesi

Ayağım çığlık atıyor...

Yaklaşık 1 ay önceki bir yazımda kendisini Nasır sanmıştım. Acısının değişik olduğunu ve bir türlü iyileşme göstermediğini de söylemiştim. Meğer o kadar masum değilmiş...
 
Sanki ayağımın altınca taşlar varmış gibi batmalar olup, üzerine basmakta da sıkıntı yaşayınca  bir baktım ki minicik  minicik 4-5 tane siyah noktacık var. Etrafıda beyaz beyaz. Anammm dedim nurtopu yavrularım olmuş galiba... 
 
O gün soluğu hemen Ayak Sağlığı Merkezinde aldım. Siğilli nasırmış kendileri ve bulaşıcıymış. "Hadi bakalım yeni bir uğraşı çıktı" dedim kendi kendime. Gerekli bakım , tedavi yapıldı , ilaç alındı ama 10 gündür pek bir iyileşme görülmedi. Hatta yenileri çıkmaya başladı , acı arttı. Moralim ciddi ciddi çok bozuk. Üzerine basamıyorum... Ayağım çığlık atıyor adeta... 

15 Şubat 2014 Cumartesi

Ardına bile bakma...

Bazen deli gönül diyor ki,  vur kilidi indir kepengleri çek git...Ardına bile bakma...
 
Yazıyorumda ne oluyor , kaldı ki yazmasam ne olur? Ya da yazsam da yayınlamasam ne olur? Hava mı etkiledi  beni böyle , bu kadar karamsar ve keyifsiz oldum. Yok yok , canım yazmak istemiyor şimdi. Galiba en güzeli sessizinden gitmek ...
 
 
Yoksa herşey yolunda inanın , sadece ruhum biraz daraldı ...

11 Şubat 2014 Salı

Kendisi küçük ama ...

Annnelerin gözü aydın diyorum çünkü kulağıma gelen her söz bu yönde.  Okullar açıldı diye " ohh be kafamız rahatladı" diyorlar. Ben anne değil miyim ben neden diyemiyorum :))  Öğretmen olarak "ayy okullar açılacak, dinlenemedim " derken anne olarak " iyi oldu" dedim mi ? dedim tabiki. Çünkü herşey daha planlı programlı gidiyor. Herkesin gidiş geliş saati belli , bu düzene göre kendime daha çok zaman ayırabiliyor ve daha çok dinlenebiliyorum.
 
İşte böylece 2.dönem maratonuna başlamış olduk hatta 2 gününü yedik bile. Yedik diyince de geriliyorum açıkcası...
 
Dün derse girerken planımı alıp deftere işlemek istedim.Dolabımı açtım ,  dosyaları elime aldım , üzerine baktım , bir daha baktım , bir daha baktım , çığlık attım ve hepsini yere fırlattım. Herkes bana baktı doğal olarak. Dosyalarımın üzerinde siyah pislikler vardı o malum pisliklerden...
 
Meğer bizim 15 günlük yokluğumuzdan istifade eden minik konuklarımız varmış da , o dolaptan bu dolaba cirit atmışlar. Hangi dolabı açsak pislikler çıktı . Ama en kötü durumda olan benim dolabımdı. Çünkü biraz suçluyum :( Ama nereden bilebilirdim ki aklıma bile gelmemişti. Dolabımda mısır gevreği vardı. Onu yemiş bitirmiş , poşetini yemiş bitirmiş , diğer poşeti de parça pinçik etmiş. Yemiş yemiş olduğu yere etmiş...Iyyk ıyykk...Düşündükçe hala tüylerim diken diken oluyor.
 
Dün o dolabı öyle görünce sinirlerim bozuldu, kapattım kapağını çıktım. Bugün tam teçhizat kuşandım gittim. Eldivenlerimi giydim , çamaşır suyu katkılı Cif'imi aldım , ıslak mendillerimi , havlu peçetemi ve çöp poşetimi hazırladım. Dolabın kapağı açıp beklemeye başladım artık ne bekliyorsam...Yiyen malı yedi , götürdü de gitti zaten...
 
Söylene söylene bazen minik çığlıklar ata ata herşeyi masaya çıkartmaya başladım. Nasıl didik didik etmiş herşeyi inanılmaz. Bu arada ben iyi hissetmediğim için yardıma gelen arkadaşlarıma da kızdım "ellemeyin yaa , gidin elinizi yıkayın , pis iştee " gibi gibi...Çekilmezdim inanın. Hani gören de çok aşırı titiz , herşeyden tiksinen biri sanacak ama bu başka birşey . Kendisi küçük ama etkisi çok büyük...
 
Sonuç olarak , o dolap boşaltıldı , herşey silindi , bazıları atıldı ve bir kutuya dolduruldu. Yine gelirse bu kez kutuyu da atarım artık :)) Fındık kadar boyuyla çektirdiği eziyet bak. Bir daha oralara etme , al poşeti git ananın evine ...aaa ne bu beee...
  
 

7 Şubat 2014 Cuma

Sizce mümkün mü ?

Vejeteryan olan yakın bir arkadaşım vardı. Biz etli dönerleri , kıymalı , kuşbaşılı pideleri , mangal keyfini ya da kahvaltıda sucuklu yumurtaları afiyetle yerken o hep etsiz dürümleri , peynirli pideleri ya da sade yumurtayı yemeyi tercih etti. Böyledir zaten Vejeteryanlar biliriz... 
 
Et yerine en az onlar kadar protein içeren tahılları tercih eder , yanı sıra süt , yoğurt , yumurta ve peyniri bolca tüketirler. Benim aklıma bile gelmemişti et yememek. Hep kötü bir fikirmiş gibi düşünürdüm. Böyle öğretildi , bizde böyle öğrettik kabul ediyorum. İster ızgara olsun , ister fırında , kavurma ya da çeşit çeşit pişirme şekilleriyle seviyorum o tadı ya da seviyor-dum. "Ne demek bu? " derseniz şimdilerde biraz kafam karışık ve düşünüyorum. Ama araştırmaya da devam ediyorum. Zaman zaman kendimi sorgulayıp tiksinsem de hangi düşünce doğrudur ? Ne yapılmalıdır ? Buna doğru bir şekilde karar vermek istiyorum.  
 
Peki Vegan 'ı duyan oldu mu ya da bu yazıyı okuyan bir Vegan var mı ? Açıkçası ben duymamıştım. Çevremde olmadığı gibi , ilgi alanım dışında da olduğu için dikkatimi çekmemişti diyebilirim. Taa ki geçen gün bir arkadaşımla muhabbet edene kadar. Son birkaç aydır vejeteryan olduğunu söyledi. Şaşırdım bu ani değişikliğine "Neden? Hayırdır, nasıl oldu bu? " derken " Vegan da olabilsem keşke" dediğinde, "Nasıl yani ? " dedim. Bunu duymamın bir nedeni olmalıydı...Vegan olmak Vejeteryanlıktan çok ama çok daha katı. Hayvanlardan elde edilen hiçbir ürünü tüketmemek , kullanmamak anlamında. Onların acı çekmesini redetmek adına ...
 
İşte en can alıcı noktada bu zaten. Bir an bilinçli düşünemiyoruz bazı şeyleri. Onları kesen , parçalayan , işleyen biz değiliz diye , bu suça ortaklık etmiyoruz anlamına gelmiyor. Hayvanlara zarar veren eziyet eden herkesle aynı suçu paylaşıyoruz aslında. Sonrada kızıyoruz , yazıyoruz , çiziyoruz , sözde kıyamıyoruz , çok seviyoruz ama şekil değiştirmiş her halini aklımıza bile getirmeden afiyetle yiyoruz. Düşününce bu çok vahşice , çok acımasızca...Sebep oldum dememek ise imkansızzz...
 
Evet , kesinlikle ben bu vahşete ortak olmak istemiyorum. Et yemeden yaşayabilirim belki ama peynirsiz , sütsüz , yoğurtsuz , yumurtasız yapabilirmiyim bilmiyorum. Veganlık sizce mümkün mü ? İnanın bilemiyorum . Bu çok ama çok zor birşey. Çıkamadım ben bu işin içinden...
 
Şimdi 1 saatinizi ayırarak aşağıdaki sunumu izlemenizi tavsiye ediyorum. Sonra fikirlerinizi paylaşırsanız sevinirim...Pek çok şeyle çelişse bile bu oldukça önemli bir konu...