31 Ocak 2011 Pazartesi

Dinlenmek ve sessizlik....

Bugüne dair içimde bir rahatlık söz konusu . Ve nedense ilk kez pazartesi sendromu yaşamıyorum. Erken yatmak , erken uyanmak gibi bir kaygım da yok. Yoksa , tatilden midir nedir , yüzsüzcesine çıkıverdim ortaya...

Şaka bir yana ama gerçekten sakin ve sessiz kalmaya , kısa da olsa bir tatile ihtiyacım varmış. ( bak nanköre diyenler mi oldu ne ? ) Ama demeyin ne olur. Gürültü ve stres  insanı yoran şeylerin başında geliyor ki , artık benim de tahammül sınırlarım zorlanıyordu. Yani bedensel yorgunluktan çok beyin yorgunluğu beni bitiriyor. O yüzden de herşeyden uzak kalmak , bazen "çıt" sesi bile duymak istemiyorum . Bir de aklımdakileri gerçekleştirebilirsem harika bir doping olur bana...

Ama bu durumdan memnun olan sadece ben değilim , bütün çocuklarda gayet mutlu ve mesut evlerindeler. Yoğun anlamda ders yok , ödev yok. Yasaklar , kısıtlamalar geçici bir süreliğine kalkmış , çoğu tv karşısında elinde kumanda kanal kanal gezip yan gelip yatarken , çoğu da okul döneminde sınırlı kullandığı pc'sinde oyununda , ya akraba ziyaretinde yada kısa bir gezide. Birkaç gün herşey böyle güzel geçer, paylaşımlar yapılır sonra da  " Canım sıkılıyooo benimmm"  demeye başlar çocuk . Anneler babalarda " aay şu okul açılsada gitseniz . Sizi okul paklıyormuş " demeye başlar. Bilmezler 30 değişik karakterin aynı sınıfta neler yaptığını...Hepsi birbirinden başka... 

Ama ben şimdilik açılsın istemiyorum hatta kar yağsın da , tatil uzasın istiyorum. Şu an koşan , çığlık çığlığa bağıran , kapılardan camlardan sarkan , birbirine vuran , kötü sözler sarfeden , ısrarla çalışmayan , dinlemeyen , okuldan kaçan , saygısız , yaramaz birilerini görmek istemiyorum. Sadece dinlenmek ve sessizlik istiyorum. 

Şişştt tuşlara yavaş basın :)))

24 Ocak 2011 Pazartesi

Güçlü olmalı...

Yoğunluk , yoğunluk dedim. O da geçti gitti , artık gayet sakinim . Sakin olmasam bile gerçekten kendimi zorlayarak sakin olmaya çalışıyorum . Farklı şeyler düşünüp , farklı şeyler yapmaya çalışıyorum. Kendimi mi kandırıyorum anlamış değilim ama en azından hiç birşeyi değiştiremeyeceğimi biliyorum.

Aslında yine son günlerde sağlık anlamında , büyük bir üzüntü ve sıkıntı içerisindeyiz ama inanın stres ortamı yaratmamak için düşünmemeye çalışıyorum. Özelliklede sonradan yaşayacaklarımızı olduğundan öne çekerek , şimdiden kötü senaryolar yazmamaya çalışıyorum. Yoksa çoktan kendimi kaybeder , yok olurdum . Zaman zaman böyle hissettiğimde olmuyor değil ama kısa süreli iniş çıkışlarla durumu kurtardığımı düşünüyorum " Şimdi sakin olmak zamanı , toparlan" diyerek kendimi telkin ediyorum.

Bazen de donuklaşıyorum ve hiç birşey düşünemiyorum . Sadece boş boş bakıp , ne olacak şimdi havasında , duvar etkisi yaşıyorum. Öyle sanıyorum ki , yaşadığımız benzer olaylar ve acılar farkında olmadan bizi biraz güçlendiriyor. Belki de , kendimizi korumak için bir çeşit kalkan oluşturuyor , ruhsuzlaştırıyor gibi. Şok etkisi dedikleri bu mu yoksa ? Tek dileğim iyi bir şeyler olması ve ne olur , ne olur bu kez kolay atlatılsa , bir kez daha üzücü şeyler yaşanmasa...Tamam , tamammm , düşünmüyorum. Herşey iyi olacak ve olmalı da. Ve zamanı geldikçe , çözebildiğim kadarına , yetebildiğim kadarına varım... Hayat bu , ne kadar istesekte bazı şeyleri değiştiremiyoruz işte. O yüzden de "güçlü olmalıyım ve güçlü olmalıyız" diyorum.

19 Ocak 2011 Çarşamba

Yoğunluk...

Aslında "ceee" demek için geldim. Uzun uzun zaman ayırmak , yeni yazıları okumak , yorum yazmak , cevap vermek isterdim ama son haftaların getirdiği bir yoğunluk var. Sınavlar , ödevler , notlar , ortalamalar , hak ettiydi etmediydi gibi iç hesaplaşmalar vs vs... 

Yani , her birinin derdi de ayrı , koşturmacası da. Neymiş , beyefendiler , hanımefendiler keyfe keder derslere gelmeyecek , sınavlara girmeyecek , okula geliyormuş gibi yapıp , kaçacak , sağda solda oyun oynayacak , gezecek . Bizde " aman canım , aman cicim , gel bakiim sınavın da eksikmiş " diye peşinden koşacağız. Sonrada not yükseltme derdine ödev alacaklar , sorumluluklarını da yapmacaklar . Yine biz , defalarca hem hatırlatmak zorunda kalıp hemde dürte dürte o ödevi teslim almak için uğraşıp duracağız. Yani pek çok şeyi zorla yaptırtıyor olmak çok üzücü. Tabi , bu bahsettiklerim belli bir gruba yönelik. Ama öğrenmek isteyeni , dinleyeni de baştan çıkartıyorlar ya , ona yanıyorum. Zaten bu konu başlı başına sayfalar alır , şimdi sakin olmam lazım...
 
O yüzden de sorumluluklarını bilen , çalışan öğrencileri bir kez daha tebrik ediyorum. Bunlar , madalyonun güzel ve gurur verici yüzü ama diğer yüzünü çevirmeyelim derim.

Yani , anlayacağınız şimdilik işim başımdan aşkın. Şu telaşeler bir bitsin , hafta sonuna doğru herşey yavaşlama moduna girecek (yani en azından ben öyle umuyorum , eğer sistem yine çökmezse :)) Öyle yada böyle gece kuşu olup , bir şekilde bitireceğim . Molaya az kaldı , dinlenmek şart ama şu arada yoğun çalışmak bana iyi geldi. Kendimi sadece yaptığım işe odakladım. Sıkıntı yapmaya pek vakit kalmadı diyebilirim.Hem , zaten boşvermiştim... 

16 Ocak 2011 Pazar

Sabret ve sus !!!

Sabret ve sus !! Nereye kadar dayanırım , merak ediyorum. Yine herşeyi içime atmaya başladım ya hadi hayırlısı...Birikecek birikecek ve olur olmaz bir yerde patlayarak , benide yakacak , biriktirenleri de.

Görmezlikten geleyim diyorum , olmuyor , yanlışı olduğu gibi kabullenmeye çalışıyorum , o da olmuyor. Herşeyi ben mi düzeltmek zorunda mıyım ? Ben , peki ya ben nasıl sakinleşeceğim ? Kafamdaki türlü düşüncelerle neden hala sabrediyorum ? Biriktirmeden konuşsam ya , döksem ya binbir soru işaretini , gerisini de bıraksam ya. Çözsünler bakalım nasıl çözecekler. Çözemedikleri gibi daha da beter karıştıracaklarını adım gibi biliyorum. O yüzden de şimdilik susuyorum , susuyorum ve sadece bakıyorum ama ters ters bakıyorum .

İçim kaynıyor , hemde her an patlamaya hazır volkan gibi...İşte yine konuşmuyorum, yine susuyorum . Kapattım tüm alıcılarımı görmüyorum , duymuyorum , karışmıyorum ...

13 Ocak 2011 Perşembe

Mutlu yıllar...

Unutmam ki , özelliklerde sevdiğim kişilerin doğum günlerini hiç unutmam. Ama bazen iç hatlar öyle bir karışıyor , o kadar yoğun olaylar yaşıyoruz ki , değil doğum günlerini hatırlamak haftanın günlerini bile unutuyoruz , bir an aklımızdan uçup gidiyor.

Sevmediğimizden mi , değer vermediğimizden mi ? ASLA ! Herkes biliyor kendine verilen değeri , hissediyor sevgisini. Ben de unuttum birkaç kez , biliyorum kötü hissedildiğini ama önemli olan ,  kalplerdeki yerinin varlığı bence...

Yani demek istiyorum ki unutmadım , yeni yaşının sana güzellikler getirmesi dileğimle , seni çok çok öpüyorum canım , mutlu yıllar ...

10 Ocak 2011 Pazartesi

Ne yaparsanız yapın ...

" Ne yaparsanız yapın ama beni değiştirin , hatta mümkünse beni baştan yaratın " dedim de epeyce bi gülüştük . İşin şakasındaydım ama  " Sıkıldım bu saçtan , kazıyıp kel mi yaparsınız , model mi değiştirirsiniz , boyar mısınız ama ne olur bir şeyler yapın , çok sinirim bozuluyor artık " dedim. Aslında saçlarım kıvır kıvır , tabiki de sıkılmadım ama elektriğe tutulmuş gibi kabarması ve kuruluğu , yıpranmış ve bakımsızmış gibi görünmesine neden oluyor. Bende bundan hoşlanmıyorum.

"Kuruluk " boyanın vermiş zararlardan birisi . Saça yıpranmış görünümü veriyor. Diğer bir olumsuz yanı da , hergün yıkanıyor olması.  Zaten böyle dediğim anda , ters bir bakışla karşılaştım , " o zaman hiç şikayet etme! " dercesine bir bakışla. Saçın doğal yağlanmaya da ihtiyacı olduğunu , hergün şampuanlanmamasını , yıkanması gerekiyorsa da sadece ılık suyla yıkanmasını , doğal olarak kurutulmasını ve sık sık fön çektirilmemesini de peşi sıra ekledi. Uzmanlarda saç sağlığı için haftada 3 gün yıkamayı öneriyorlar. Hergün yıkamak saç derisine ve saça zarar verdiğinden , kepeklenme ve kuruluğa neden oluyormuş.

Bu kadar konuşmuştuk ama ben hala nasıl bir değişiklik istediğimi bilmiyordum. Huyumuda bilir , ani değişklikleri kolay kabul eden birisi değilimdir. Önce kendimi bir fikre alıştırmalıyım ki , değişiklik sonra ... Düşündüm , kısacık kestirsem , ıh ıh olmaz , o zaman bonus kafa oluyorum . Renk değiştirsem , ıh ıh o da olmaz , kızıl benim dönüşü olmayan rengim. Model değiştirsem , biraz daha katlı kestirsem , ıh ıh o da değil. Zor uzadığı için kısaltmaya da kıyamam. Bildiğim tek şey , değişiklik istediğimdi ama o da olmadı.

Sonunda anladı beni " Gel sen ,  en iyisi sana hafif dalgalı bir fön çekelim de , kendine gel . Değişikliğide sonra düşünürüz . Hergün saçını yıkama , mutlaka bakım kremi kullan , ihmal etme " dedi . Bende " peki öyleyse "  dedim  ve anlaştık :)

8 Ocak 2011 Cumartesi

Neskrucavasfesan...

Dayanamadım ve bu saatte en yapılmaması gereken şeyi yaptım. Pişman mıyım ? Hayır değilim , en azından kayıtlara geçmesine sebep oldum. Belki bir daha yapmam diyeceğim ama yine de bana belli olmaz . 

Gecenin bu saatinde midemden gelen gurultulara karşı koyamadım . Bu gurultuyla yatağa girip zorla uyumaya çalışmayı da istemedim. Zaten istesemde uyuyamazdım , biliyorum . Kafaya taktım ya...Bir keresinde de sabahı sabah etmiştim , dön sağa dön sola ama inatla birşey yememiştim.  

Aslında tam olarak aklımdan geçen şey , bol acılı , bol kekikli bir kokoreçti ama bu teklifi sunamadım bile. Neymiş efendim ? " Bu saatte birşey yenirmiymiş ? "  Ee ,  haklııı biliyorum ama bugün de benim istediğim olsun. Nolur ki ? 

Sonuç olarak , kokoreç yiyemedim ama nescafe ve kruvassan ikilisi harika gitti. Hatta sabah olunca kahvaltıda bir deneme daha yapmayı düşünüyorum. Pek anlayamadım da... Şimdi birazcık açlık hissim gitmişken , kendime gelmişken , yazımı yazmışken ve en önemlisi de tekrar acıkmaya başlamadan yavaştan yavaştan gitme vakti geldiğinin resmidir :) nokta   

Başlık mı ? Uykudan karışmıştır. Yoksa açlıktan mı ?  :)))

7 Ocak 2011 Cuma

Hoooop takla...

Akşam akşam evin içinde bir hengame... Koltuk minderleri yere inmiş , sağlı sollu yanlara destekler yapılmış , bir bağrış bir çığrıştır gidiyor. Birde baktımki salon , salon olmaktan çıkmış , spor salonu olmuş ." Ellerini koy , şimdi başını ellerinin arasına koy ve hoop takla... " Olmadı bir daha , olmadı bir daha derken , defalarca deneniyor ama istenildiği gibi olmuyor. Yani oluyormuş da , eh işteymiş ...

Sonunda ne babada sabır kalıyor , ne de çocukta takla atma isteği. Ama not alacakmış , ya yapamazsam paniği içinde. Sürekli yamulan bir beden ve tam takla anında yer değiştiren eller , burnundan soluyan bir beden eğitimi öğretmeni ve ağlamaklı bir çocuk var karşımda. "Sakinnn olunn , sakin olun , olacak " diyorum. Tekrar tekrar deniyorlar ve bir süre sonra herkes huzura eriyor. Mutlu mesut bir şekilde minderler yerlerine kaldırılıyor ama takladan alınacak not heyecanı bitmiyor. Bildik bir atasözünden yola çıkarsam aklıma şu soru geliyor . " Terzi niye kendi söküğünü dikemiyorrrrr ?  hıı ? " 

4 Ocak 2011 Salı

Yağlanmam lazım...

Bu vücudumuz nasıl tembel , nasıl nankör anlatamam. Hergün spor yapıyorsun , kaslarını çalıştırıyorsun , güçlendiriyorsun. Kendini gayet dinç ve esnek hissediyorsun. Ama 3-5 gün ara verince de sanki hiç spor yapmamış gibi tutulup kalıyorsun. Bu kadar mı çabuk unutuyor kaslar çalışmayı , bu kadar mı zayıf ? Pess doğrusu...

Hareketler  yeni kas gruplarına yönelik , yeni hareketler olsa , durumu anlayışla karşılayacağım ama aynı şeyler olunca , oluşan bu performans kaybını anlayamıyorum...Belki psikolojiye de bağlı olarak değişebilir , bazen bunu hissediyorum.

Ama sporun bende hakikaten alışkanlık yaptığını düşünüyorum. Yapsın yapmasına , asla şikayet etmiyorum ama günlük dozun altına indiğimde yada herhangi bir nedenle yapamadığımda yaşadığım mutsuzluk benim bütün keyfimi kaçırıyor. Hayatımda bir eksiklikmiş gibi hissediyorum , huzursuz , mutsuz ve gerçekten de daha yorgun hissediyorum. Şimdi ise sadece 3-5 güncük spor yapmadık diye , bu kadar uyuşukluk , bu kadar zorlanma nasıl oluyor anlayabilmiş değilim. Önce bana özel bir durum sandım ama değilmiş . Diğer arkadaşlarda aynı eziyeti yaşıyormuş . Sanki herşey bir öncekinden daha zor gibi. Demek ki , 1 ay gibi bir ara verecek olsak , her yanımız anında kireçlenecek , sonra da gacurrr gucurrr sesler çıkartıp , yağlanmayı bekleyen kapı gibi olacağız. Sonra da tıkırtt , kütürtt yürüyebilene ne mutlu ...

Neyse spora gidiyorum ben , yağlanmam lazım , hadi kaçtım...

3 Ocak 2011 Pazartesi

En önemlisi sağlık...

Dün için yazı yazmaya başlamıştım ama devam edemedim. Hem yılın ilk yazısı olsun istemiştim  hem de daha sık yazma kararım olduğu için. Ama bugüne kaldı.

Yeni yıla , 3 aile olarak arkadaşlarımızla birlikte girdik. Saat 23:59 itibari ile bir yanağıma yapışmış oğlum , diğer yanağıma da yapışmış eşimle girdik yeni yıla. Sonra da arkadaşlarımızla öpüşüp , kucaklaştık , birbirimize güzel temennilerde bulunduk. Sevdiklerimizle telefonlaştık derken böyle girdik bir yeni yıla daha amaaaa....Aması şu ki , yılın ilk günü sabahın 08:00 'inde mide bulantısı ve baş ağrısı ile uyanınca keyfim kaçtı. Bu arada mide bulantısının uykudan uyandıracak kadar şiddetli olması çok ilginç geldi , böylesini hiç yaşamamıştım ....

Hayır , hayırrrrrr kesinlikle düşündüğünüz gibi akşamdan kalma hikayesi filan değil. Aklınıza geleni biliyorum :) Yılbaşı gecesinin sabahı niye böyle olunur ? Cevabı gayet basit ama benimkisi gerçekten farklıydı. Zaten düşündüğünüz gibi olsa yazarmıydım , sesimi bile çıkartmazdım . Suss , puss olurdum. Yani ne içtim , ne de yedim yedim karıştırdım .Sadece açık balkon kapısına karşı fazla direnç gösterebildiğimi düşünmüşüm ve biraz üşümüşüm ama bu konuda dikkatli davranmadığımı , önlemimi almadığımı gayet iyi biliyorum. Yani ben biraz olduğunu düşünsemde demek ki çok fazla üşümüşüm.

Bu yüzden de bütün bir günümü mide bulantısı , hafif ateş , baş ağrısı , terleme ve titreme nöbetleriyle geçirdim. Aslında besin zehirlenmesinde de belirtiler bu şekilde. Belki de yediğim farklı birşeyden etkilenmiş olabilirim. Böyle günleri fırsat bilip pek çok ürünü elden çıkartma çabasına girenler maalesef çokça...Neyse yine de emin olmadan kimseyi suçlamıyorum , suçlu biri varsa o da BENİM. Çünkü soğuğa karşı dirençsizim ve birşey olmaz diye düşünmemem gerekiyordu. Halsizlikten sürekli uyuklasam da oğluşum ve eşim hep yanımdaydılar. Oğlum sürekli " Annecim ateşini ölçeyim mi ? Su getireyim mi? Üzerini örteyim mi ? Üşüyor musun ? Şimdi nasılsın ? " gibi gibi hep benimle ilgiliydi. Zaman zaman kendimi gördüm onda ve bu çok hoşuma gitti. Eşim de sağolsun hakkını yiyemem , nane limonumu hiç eksik etmedi , mutfakta da biri varmış gibiydi. Maşallah daha ne diyeyim :) İşte hastalanmanın en güzel yanı da bu galiba...

Bugün mü ? Artık çok daha iyiyim. Enerjim geri geldi . Biliyorum biraz abartmış olabilirim ama çok üşüyordum geceyi 2 battaniye , 1 yorgan ilavesi veee bir de sıcak su torbasıyla geçirince :))) sabaha kadar ter attım ve kendime geldim. O halde yeni yıldan en büyük dileğimiz sevdiklerimizle birlikte olmak ve en önemlisi de sağlıklı olmak...İşte herşey bu !