29 Kasım 2010 Pazartesi

Uyursam böylee ...

Bazen aşırı yorgunluk hissettiğimde , özellikle de hem beyin hem bedenen tamamen gücüm tükendiğinde herşeyden uzaklaşmak , sessiz sakin kalmak isterim. Böyle zamanlarda da hiçbir plan yapmadan hemen eve gelip , çantayı , üstü başı fırlatıp , evin hiç sağına soluna bakmadan , dağınıkmış , kirliymiş , yemek yokmuş , hiç ama hiçbir şeyi umursamadan bazen çalan telefonları bile duymadan hooop battaniyemin altına sızarım. Büyük bir ihtimalle de 2-3 dk. içinde uykuya dalarım. Sonrasında ise kısa kısa rüyalar başlar. Oradan oraya koşturmalar , yetiştirilemeyen işler , çözülemeyen sorunlar uykuda bile peşimi rahat bırakmaz . Beden dinlenmeye geçmiştir ama beyin hala çok yoğundur. Hatta saçmalayacak kadar...

Çünkü öyle derin uyurum ki , derinlerden gelen kapının sesini zor duyar , yine de irkilerek uyanırım. Hava hafif kararmıştır , "noluyo yaa , kim bu saatte" diye söylene söylene kapıya giderim. Kapıya gidene kadar , kafamdan binbir çeşit soru geçer . Zaman kavramımı kaybetmişimdir. 

Acaba saat kaç ? Sabah mı oldu , akşam mı ? Sabah oldu da , okula mı geç kaldım ?  Bu sabah dersim var mıydı  ? Varsa hangi sınıfaydı ? Geç kaldıysam , kapıya gelen kim ? Yoksa  servis mi geldi ? Sabah olduysa eşim ve oğlum neredeler ? Neden sabahın köründe gittiler ? Beni neden uyandırmadılar ? Ya da neden geç kaldılar ? Neden şimdi başım ağrıyor ? gibi gibi gibi...

Yani , benim için o uykudan uyanıp kendime gelmek öyle zordur ki , anlatamam . Ama herşey kapıya gelene kadardır. Sonra herşey normale döner. Farkederim ki , akşam olmuştur , oğlum gelmiştir , az sonra da babamız gelecektir , ben uyumuş , sersemlemiş ve daha da yorgun olmuşumdur , ev almış başını gidiyordur , yemek yoktur , peki ya , o rüyalar ne anlama geliyordur , uyku yetmemiştir , yarın hasta mı olmalıdır , gerçek bu kadar nettir :)) Yani , anlayacağınız vay halime vaydır ...

22 Kasım 2010 Pazartesi

Tatil mi yaptık ???

Ben biraz nankörüm galiba. Neden derseniz ? Tatil nasıl geçti diyenlere , " Tatil mi yaptık , ben hiç farketmedim  " diyebiliyorum. Evet , belki çalışmaya gitmiyoruz ama çok daha farklı bir koşuşturma içerisine giriyoruz. Sadece erken uyanma stresi yok ve saate bağımlı değilsin. 

Ama bunun dışında yapılacak şeyler hiç bitmiyor . Ve herşey seni beklemeye devam ediyor. Bu da gerilmek için yeterli . O halde tabikide sorarım , " bu nasıl tatil " diye ? Nedendir bilmem ama çalışırken herşey daha planlı programlı oluyor ve kendime zaman ayırıp dinlenebiliyorum bile.  Aslında ben , herkes çalışırken tatilde olmak isterdim. Tatilin , dinlenme adına keyfini ancak böyle çıkartabilirim diye düşünüyorum. Yani kimse beni yormasın , kafam rahat olsun , bununda adı tatil olsun , şeklinde...

Böyle zorunlu tatillerde ise,daha bir yorgun ve stresli oluyorum. Bazen yapmak istemediğim şeyleri de sadece zorunluktan yaptığım için hiç keyif alamıyorum. Yok yok , sevmiyorum böyle bayram tatillerini , kaç kere demiştim zorunluktan yapılması gereken hiç birşeyi sevmiyorum diye. O yüzden de bayramlarda uzaklara gitmek , sadece dinlenmek istiyorum.

Şimdi ne isterdim biliyormusunuz ? Şöyle 1-2 hafta rapor patlatsam da herkes işe giderken ben tatil mi yapsam ? Tabikide şakaaa...İşler bu kadar çokken , çoluk çocuk bizi beklerken olacak iş değil. Nankörlükte bir yere kadar ama dimi ? Neyse,  öyle yada böyle tatil dedikleri şey bitti ya. Herkese iyi bir hafta ve iyi çalışmalar dilerim...

20 Kasım 2010 Cumartesi

Çözün şunu !!!

Birbirlerini çok seven , yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen, günün her anını birlikte geçiren , dertlerini paylaşan yani iyi kötü her an birbirlerine destek olan iki can arkadaşım var .İkisinide çok severim ve birbirlerine olan uyumlarına da her zaman hayran olmuşumdur. Ama şimdi ufak bir tatsızlık yaşadılar. Belki kendi yaşadıkları stresli anlardan , belki o an için uygun olmayan ortamlardan , belkide bir anlık parlamayla birbirlerine söylenmeyecek sözleri sarfettiler. Tabiki çok kırıldılar , çok üzüldüler.

Ben de çok üzüldüm , çünkü biz hep birlikteydik. Şimdi ise bi biriyle sonra diğeriyle görüşmek zorunda kalıyorum. Yani ben olaylara tamamen dışarıdan bakıp , tarafsız olarak dinlemeye , anlamaya çalışıp ona göre yorum yapmaya çalışıyorum. Çünkü herşey bende kalır biliyorlar . Belki ikiside kendilerine göre haklı ama mutlaka yüzyüze konuşmaları gerekiyor. Söylenmiş yada söylenmemiş , askıda kalmış , anlaşılmamış sert ifadelerin bu şekilde çözülmesi gerekiyor .Yani , ne benim ne de bir başkasının bir şeyler söylemesi olayı çözmüyor. Bunu onlar çözmeli. Çünkü insan böyle anlarda , neler söylediğini hatırlayamayabiliyor yada yanlış ifade ediyor. O zamanda anlatılmak istenenden bambaşka şeyler çıkıyor ortaya. 

Belki normal bir zamanda söylenmiş sözler olsa , inanın gülüp geçerler hatta birbirlerini makaraya alırlardı. Ama ortamın gerginliğinden olsa gerek ki , yanlış anlaşılmaması gereken şeyleri , yanlış anlayıp ,  yanlış ifade ettiler. Gayet masum planlanmış bir araya getirme çabam da pek bir işe yaramadı ama ben inatla köprü olmaya devam edeceğim . Elbet düzelecek , buna inanıyorum ama sadece biraz zaman lazım. Çünkü , ben onları böyle görmek istemiyorum. Çünkü ben onları çok seviyorummmm...

Şimdi bu yazının linkini her ikisinede gönderip , buraları sessizce terk ediyorum. Ve "çözün şunu" diyorum. Anlaşılmayan bir yer var mı tatlı cadılarr ? :)))

1 Kasım 2010 Pazartesi

Dalgıç kimm?

- Efendimmmm
- (uzunn bir sessizlik olur)
- Efendimmm
- Sesini duymak çok güzellllll...
- Öyle mi aşkımm , seninde sesini duymak çok güzelll. Nasılsın bakalımm?
- İyiyim annecimm , sadece seni çok özledim .
- Bende seni özledim canım
- Ama biliyor musun? Benim burada bir arkadaşım varrr..
- Hımm kimmiş o bakalım , teyzoş mu yoksa ?
- ıh ıh “ Dalgıççç ” ama çok tatlıııı...
- Dalgıç kim oğlum?
- Anneannemlerim kaplumbağasııı , adı “ Dalgıç ”  ve o benim arkadaşım oldu.
- aa ne kadar güzell…
- Bende istiyorum , banada alalım nolur lütfen lütfennn...
- Tamam tamam düşünelim olabilir.
- oleyyyy....

stock-vector-turtle-29582962 Evet , bu hafta sonunda Dalgıç'la tanıştık. O minicik sevimli şey evin eğlencesi olmuş ve tüm ilgiyi üzerine toplamıştı. Bence gayette iyi olmuş . Ama öğrendiklerime göre epey bir ihtiyaç listesi varmış ve ancak o şekilde mutlu olabiliyorlarmış . Mesela sıradan fanuslar yada plastik kaplar içerisinde acı çekiyorlarmış. İşkenceden farkı yok diyorlar. Aslında haklılar da , hücre hayatını kim sever ki ? İlk önce mutlu olabilecekleri  ortamı sağlamak şart.

Bu konuda daha önce kaplumbağa beslemiş bir arkadaşıma danıştım. Kendisinden bir dolu faydalı bilgi öğrendim . Daha sonra da su kaplumbağası ile ilgili forumlara üye olup , birbirinden ilginç , bazen de komik hikayelerle karşılaştım. Kısacası su kaplumbağası beslemek göründüğü kadar kolay bir iş değilmiş. Ama şimdiden heyecanlanıyorum. Önce tüm malzemeleri alayım sonra da iki miniş alırım diye düşünüyorum.  Birileri de bu işe çok  sevinecek ya , hadi bakalım :)