17 Haziran 2010 Perşembe

Nelerden vazgeçtik ?

Bazen küçücük şeylerin bile hayata küsmeme sebep olması sanırım benim en kötü yanım. Küçücük diyorum çünkü başkası olsa takıldığım şeylere gülüp geçer . Bende biliyorum , bu hayatın kısa olduğunu , üzülmeye değecek ve değmeyecek şeyler (-ki tartışılır) için kendimi parçalamanın anlamsız olduğunu ama bilmek bunu uygulamaya geçirmeye yetmiyor . Şu inattan keçeleşmiş yüreğim ve beynim de bunu bir türlü anlamıyor. Çünkü anlamak istemiyor. Takılıp kalıyorum bazı şeylere , ta kii nedenlerini buluncaya kadar... Bulamayınca da bir süre üzerini örtüp sonra tekrar tekrar deşeliyorum . Böyle hayat mı geçer , geçmez işte.

Hani bazen sadece sevdiklerimiz , değer verdiklerimiz için , aman onlar kırılmasın , onlar üzülmesin , laf gelmesin diye yapmak istemediğimiz halde yapmak zorunda olduklarımız vardır ya, işte bu beni mutsuz ediyor. Arada tatsızlık çıkmasın , o ne derse o olsun mantığıyla yaklaşmak ne kadar doğru ? Sadece o istiyor diye , o anı kurtarmaya çalışıp sonrasını kendimize zehir ettiğimiz anlarımıza ne olacak ? İşte bu tür şeyler zamanla birikime neden olarak , fedakarlık yapanın hep biz olduğunu fark etmemize ve acı çekmemize neden oluyor. Şu dünyaya bir kez geliyorsun ve yapmak istediklerin için ya engelleniyorsun ya da vazgeçiyorsun. Karşımızdakini kırmadan kendi bildiğimizi , inandığımızı , istediğimizi yapsak en doğrusu bu olmaz mı ? Bence , önce " Biz mutlu olacak mıyız ? " sorusunu cevaplamamız gerekir diye düşünüyorum. Yoksa çok mu bencilce bir yaklaşım...

Defalarca nelerden vazgeçtiğimizi düşünsenize !

7 Haziran 2010 Pazartesi

Bu da başka çeşit bir dilenci...

An itibarıyla okul işlerimi bitirmenin mutluluğu ve hafifliği içersindeyim. Sanki koca bir yılın bütün yükü bir anda uçup , gitti. Bu dönem , sistem çökmesine karşı alınan önlemler gereği 15 gün önceden herşey bitirilmiş oldu. Ve sanırım iyi de oldu . Zaten öğrencilerimiz de kendilerine tatil ilan ettiler. Okula gelen giden yok. Gelenler de ya not dilenmeye ya da muhabbete geliyorlar.

Şu not dilenme işini de hiç anlamış değilim. Ben hiç yapmadım , yapana da neden bilmem ama ters bir bakış atarım. Her öğretmene tek tek gidip , “ Karneme 5 gelirse Taktir Belgesi alacağım ” şeklinde duygu sömürüsü yapmaları , hiç hoş bir durum değil. Kendilerini fazla uyanık sanıyorlar ama bizim de aramızda konuşacağımızı , işin aslını anlayacağımızı hiç düşünmüyorlar. Halbuki daha da kötü bir duruma giriyorlar , farkında değiller. Öğrenci zaten sınıf içindeki her türlü tutumuyla bunu hak ediyorsa kimse notu ondan esirgemez , fazlasıyla verir. Benim bu konudaki görüşüm hep şu olmuştur. “ Herşey not değildir. Not için çalışmayın. Öğrenmek için çalışın. Not öğrendiklerinizle beraber sizi zaten takip edecektir ” derim. Ve hak edene de , sınavları kötü bile olsa iyi bir not veririm.

Ama sürekli derse ilgisiz olan , ukalalık yapan , devamsızlık yapan bir öğrenci böyle bir talepte bunulunca da tarafından hiç hoş karşılanmıyor. “ Ne yaptın ki ? ” diyesim geliyor. Gereği düşünülür , hak ettiğin kadarını alırsın der , gönderirim . Gıcık oluyorlar biliyorum ama Taktir Belgesi ancak hak edilirse alınır , yoksa zorla hak edilmez diye düşünüyorum. Dilenci gibi not toplaya toplaya belge mi alınırmış ?

2 Haziran 2010 Çarşamba

Kaçtık mı biz şimdi ?

Şu aralar okulda öğrenci bulmak mümkün değil. Koridorlar , sınıflar her yer sessiz sakin...Sanki erkenden tatile girmişiz gibi bir hava hakim . Hepsini , hafta sonu yapılacak SBS’nin stresi sarmış durumda. Kimisi evinde sınava hazırlanma telaşı içindeyken , kimisi de fırsattan istifade edip okuldan kaçma heyecanını yaşıyor. Hatta gelmeme işini o kadar abartıyorlar ki , her sınıfa numunelik 3-5 öğrenci düşüyor. Onlar da , ilk ders varken , ikinci ders “ biz kaçıyoruz ” diyerek yok oluyorlar. Yine de diyecek bir şey yok , devamsızlık haklarını kullanıyorlar. Umarım bu zamanı , ders çalışarak ve son tekrarları yaparak geçiriyorlardır. Gerçi bu düşüncemi çok az bir kısım için söylediğimin farkındayım ama benim umudum bu yönde…
.
Bugün de , ders arası boşluğumda karşıdaki cafeye geçip kahve molası vermiştim . Dersin başlamasına 10 dk. kala tekrar derse gitmek üzereyken , 3 kız öğrenci çığlıklar ve kahkahalar atarak koşar adımlarla okulun kapısından çıktılar. Ben arka tarafta kaldığımdan , beni görmediler. Belli ki ilk kez yaşadıkları bir tecrübeydi yani okuldan kaçıyorlardı. Ama sanki hapisten kaçmanın mutluğu içinde gibiydiler. Nasıl heyecan ve panik halindeydiler anlatamam. Zaten okulda kimse yokken , 3 kişi daha gitmiş ne olurdu ki ? Aralarından biri sevinçle bağırdı “ Kaçtık mı biz şimdi? hihihihi... ” Yakalandınız kızlar geri dönün diyecektim ama köşeden yok oldular :))))
.
Biliyor musunuz bir itirafta bulunayım. Ben ilköğretim ve lisede hiç okuldan kaçmadım , Ne kadar sıkıcı değil mi ? Bazen diyorum ki onu da yaşamak lazımmış :))) İtiraflarınızı alayım :)))