2 Eylül 2014 Salı

#anitkabirdeyiz



Geçen hafta bu saatlerde yine asla unutamayacağım bir tablonun içinde yer aldım. Rüya mıydı bu 2. 'ye yaşadığım . Ama o kadar çok istemiştim ki  o heyecanı tekrar yaşamayı ve çok şükür bunu gerçekleştirdim.

İlki 10 Kasım 'da İzmir de gerçekleştirilen 2400 kişilik canlı Atatürk portresi , geçen sene 29 Ekim Cumhuriyet Bayramında Bursa 'da 5990 kişiyle gerçekleştirilerek bir Dünya rekoruna imza atılmıştı.Son olarak da geçen hafta Ankara' da Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk 'ün huzurunda en anlamlı yerde , Anıtkabir' deydik 6000 gönüllü ile. Portre 6000 kişiden oluşuyordu ama 10000 -15000 arası gönüllü vardı orada 7 'den 77 'ye.

Ankara'nın 40 C sıcaklığında saatlerde beklemenin en anlamlı haliydi son görüntü. Ve bu her şeye değerdi doğrusu . O an tarifsiz duygularla , aynı yürek çarpıntısıyla And'ımızı , İstiklal Marşımızı okumak , Ata'mıza saygıda bulunmak insanı bambaşka bir atmosfere sürüklüyor. Ne Mutlu Türküm Diyene ! diyorsun gururla haykıra haykıra...

O portrenin bir parçası olmak çok özeldi aynı , duygularının ve düşüncelerinin ebedi parçaları olduğumuz gibi...6000 kişi değildik aslında çünkü her birimizin yüreğinde en az 6000  'ler temsil ediliyordu. Kocaman sevgi dolu yüreklerle...

Bu projede emeği geçen herkese sonsuz teşekkürlerimi bir kez daha iletiyorum. Emeğinize yüreğinize sağlık ...İyi ki varsınız ...

1 Eylül 2014 Pazartesi

1 Eylül gelmiş ben unutmuşum buraları...

Eee nasıl başlıyorduk , nasıl yazıyorduk , nasıl konsantre oluyorduk? Komik ama gerçekten unutuyorum. Duraksıyorum hani biriyle yeni tanışıp kem küm yapanlar vardır ya...aynı o durumdayım.
 
Oysaki ne çok şey yaşanıyor hayatımızda ama hızına yetişemiyorum. Birazda tembelliğim müsaade etmiyor diyebilirim. Ne zaman yazmak istesem bilgisayarı açıp not etmek çok büyük bir olaymış gibi geldi. Hep vazgeçtim sonra yazarım diye diye de birikti unutuldu vs vs....  

Koca Yaz ayı nasıl geçti ve ben neler yaptım , nerelerdeydim ? 1 hafta kadar  Yunanistan 'a gittim geldim aslında hepsi bu. Orada Türk köylerinden birinde doğayla iç içe kaldık bir süre. Yakın arkadaşımın ailesi burada yaşıyor. Sınıra oldukça yakın bir köy. Bizim köylerimizden temiz , kokusuz , bahçeli , bakımlı . Bodrum evleri gibi hepsi bembeyaz. Sonrasında Gümülcine , Dedeağaç , Selanik ve Thassos Adasına gittik. Gittiğim yerlerde bize ait çok benzer şeyler gördüm. Biraz İzmir havası , biraz İstanbul havası . Her yerden vardı biraz.

Selanik 'te benim için en önemli şey Atatürk 'ün evini görmekti. İnanılmaz duygu yükleniyor insan. Zaten hassas olduğumuz bir nokta iken bir o kadar daha artıyor bu hassasiyet. Eşyaları varmış ama alınmış. "Nerede?"  dediğimizde  "Türkiye istedi" dediler. Yazışmalar devam ediyormuş geri almak için. Çünkü herkes O' na ait olan şeyleri orada görmek istiyor. Gerçi o ev bile sonradan yapılmış. Orijinali birkaç ev aşağıdaymış yıkılmış. Sonra aynısını Konsolosluk Binasının yanına yapmışlar ve oranın güvenliğine dahil etmişler. 
Bunun dışında Selanik'i çok gezemedim. Oysaki kökenimiz taa oralara dayanıyormuş geri gidişi şart yani ...

Bayıldığım diğer yerde Thassos Adası'ydı. Orayı da yeterince keşfedemedim ama sınırlı zamanda gördüklerim bile yetti. Bununda tekrarı olacak diye aklıma koydum bile...

Sonrasında genelde Mudanya sınırlarını pek zorlamadım. Kısa gidişlerdi hep , günübirlik İstanbul , Ankara derken. Ev , sahil , cafe ,  eş dost arasında koca bir yaz sezonunu kapattık gitti bile...