30 Eylül 2010 Perşembe

Abartmasaydım ...

 İyi olan herşey güzeldir hatta harikadır. Kimilerinin gözüyle de fazla abartılır bazı şeyler ve en üst düzeye çıkartılır. Ama ben , her nedense iyi olan şeyleri daha bir sakin  karşılayıp kendimle ilgili kötü olan herşeyi abartmayı çok iyi başarıyorum. Bu yüzden de can sıkıcı küçücük bir olayı bile kocaman bir hale getirip kendimi kahretmeyi , üzmeyi , suçlamayı en abartılı haliyle yaşıyorum. Hemde resmen yoktan var edip yaşıyorum. Sanırım bu da , her konuda duygularımla hareket ediyor olmamdan kaynaklanıyor...

Oysa mantığın yolu birdir , bilirim , yardımcı da olurum ama kendime bir türlü söz geçiremem. Sonra da durduk yere üzülür , dar ederim her yeri kendime , kim ne dese umursamam . Sadece  dinlerim , hak veririm ama uygulamam o da ayrı bir konu. Ta ki içimdeki o laf anlamaz canavar bir şeyleri anlayıncaya kadar... 

Bu yüzden de birşeyleri değiştirmeye çalışmaktan artık vazgeçiyorum , kendimi bile...Ve herşeyi olduğu gibi kabul etmem gerektiğini bilmeme rağmen bir kere daha kabul ediyorum. Çünkü değişen bir şey olmadığını görmekten yoruluyorum hemde çok yoruluyorum… Sonuç olarak vazgeçiyorum ama keşke abartmasaydım ...

25 Eylül 2010 Cumartesi

Susmak zamanı…

Aslında ortada bir anlaşmazlık filan da yok ama dağ dağa küsmüş dağın haberi olmamış misali biraz kırgınım sanırım . Ne olduğunu bilmediğim bir şeye ,belki biraz kendi kurgularıma , belki biraz tepkisizliklere , ilgisizliklere...

Böyle olunca da aşırı hassasiyet gösteriyor oluşum , basit olayları bile bir şey varmış gibi hissediyor ve hissettiriyor oluşum , bazı şeylerin üzerine fazla gidiyor oluşum ve bunun karşısında tamamen sessizlikle karşılaşıyor oluşum beni daha çok kırıyor.

Demek ki , birşey var ama ne olduğunu bilen yok . Belki de şimdi susmak zamanıdır. 

24 Eylül 2010 Cuma

Konuşmayı bileceksin !!!

Her ne olursa olsun tüm ilişkilerde , karşındaki insanla konuşmayı bileceksin ! Önemli olan kelimeleri bir araya getirebilmek değil , kelimeleri  hangi sırayla hangi vurguyla bir araya getirebildiğin ve o an ki ifadendir...Sen karşındakini hiçe sayarsan ne olup bittiğini anlamadan sormadan , öğrenmeden sadece makamına güvenerek ağzına her geleni söyleyebileceğini düşünüyorsan ve buna hakkın olduğunu sanıyorsan , o an , senin bittiğin andır.

Karşındaki insan , tüm iyi niyetiyle seni adam sanmış, gelmiş yardım istemiş. Dinlemelisin , kendini onun yerine koyarak anlamaya çalışmalısın ki , çözüm yolu bulunabilsin. Çözebileceğin ilgili kişileri bir araya getirip , en uygun yolu bulmaya çalışarak aracılık etmelisin. İdareci olmalısın! " Sorun senin sorunundur, git kendin çöz . Ben çözemem . Bana sorun getirmeyin " diyemezsin. İpe sapa gelmez bahaneleri önemseyip gerçek bir sorunu göz ardı edersen gülerler sana...

Zaten kendisi çözebilse getirirmiydi bu sorunu sana , ne işi vardı yanında ? Aciz insanlar mıyız ? Sen sana güvenen insanları nasıl böyle yüzüstü bırakabilirsin ki ? Hem sen ... neysee... Herkes birbirine " sorun senin , sen kendin çöz " dese neden birbirimize ihtiyaç duyalım ki ? Sadece iyi anlarımızı paylaşmak için mi varız ? O halde sen yanlış biliyorsun , biz bir aileyiz , bi zahmet öğreniver...

23 Eylül 2010 Perşembe

Piştt uyan hadi...

Şu 2-3 gündür telefonlarıma birşeyler oldu. Kendilerini kaybetmiş gibiler. ( Ba-ba-ba- bi de telefonlarıma demez mi ? Görgüsüz işte nolcakk ! Aman canımm ne alakası var , hem konu bu değil , geçiniz ) Tamam tamam , geçiyorum , kendilerini kaybetmiş gibiler diyordum . Sabahın köründe ısrarlı ısrarlı çalmalar , durdurma çalışmalarıma rağmen bıkmak usanmak bilmeyen tekrarlamalar , kulağa hoş gelen müzikleriyle yastığa daha bir gömülmeler filan , anlamış değilim. Nesi var bunların ? Sanki sözleşmiş gibi , biri bitiyor biri başlıyor , bi inat bi inat dertleri neyse…

Rahatsız etmeyin işte , ne güzel uyuyorum diye söylenirken , sonunda pes edip gözümü açıyorum ve karşımdaki saati görüyorum , yok göremiyorum , hafif bulanık gibi , bir daha bakıyorum , şaka herhalde diye düşünüyorum. Tam 40 dk. gecikmişimmm , hazırlanıp çıkmak için sadece 10 dk.var . İmkansız yetişemem .Fırlıyorum yataktan , iki ayak bir pabuç misali evden çıkıyorum ama aksilikler birbirini izleyecek ya , araba arızalı , minibüs şoförü de elini kaldırıyor , dolu der gibi , geçip gidiyor. Sakin olmalıyım sakin , o telefonları sustururken aklın neredeydi diyorum. Demek ki varmış bir bildiğim de ayarlamışım işte . Neymiş efendim , rüya yarıda kesilmesinmiş , uyku çok tatlıymış da falan filan. Meğer geç kaldın uyan artık mesajı veriyorlarmış da anlayan yok. Diyorum ki acaba bunların “ piştt pişşt uyan hadi ” diyip çekeleyeni yok mudur ?

20 Eylül 2010 Pazartesi

Zil çaldı...

Küçük beyimiz uzun bir tatil sonrasında ilk kez erken yattı ama sağa dön , sola dön bir türlü uyuyamadı . Sonunda itiraf etti.

“ Heyecanlanıyorum anne… ” Tabiki heyecanlanması gayet doğaldı. Okulunu , öğretmenini ve arkadaşlarını çok özlemişti . Sanırım en çok da yaramazlığı...Bir ara bu yıl “ Öğretmenlerime sorun çıkarmayı planlıyorum ” diye bir laf etmişti ama bakışımla pişman etmiştim , dilerim böyle birşey olmaz ...

Mini mini yüreklerde okul heyecanı yaşayan tüm öğrencilere iyi ve başarılı bir eğitim - öğretim yılı diliyorum. Ve tabiki bana da ...
Zil çaldı artık ders zamanı…

17 Eylül 2010 Cuma

Yeter artık !

Huylu huyundan vazgeçmiyor işte. Yine daralttı hepimizi ve içinden çıkılmaz bir hale soktu. O birşey değil , sırf bu yüzden sevdiklerimi kaybetmekten korkuyorum. İçlerinde yaşattıkları canavarın günden güne büyümesinden ve onlara zarar vermesinden korkuyorum. Hiçbir şey bilmeden , hiçbir şey çözemeden , sadece düşünmek , sürekli sorunla karşılaşmak çok sinir bozucu . Yetmiyormuş gibi sonra da karşında geniş bir yürek bulmak , “bişey olmaz , bişey olmaz” diyen . Nasıl olmaz yaa , oluyor işte görmüyor musun ? Anlamıyor musun ?

Farkında değil nasıl bir girdaba kapıldığının ve beraberinde bizleri de sürüklediğinin. Kapılmış bir kere o çevreye , övüyorda övüyor...Onlar iyi biz kötüyüz ya. Bu nasıl bir iyiliktir , nasıl bir saflıktır , kör müsün , nasıl farkında değilsin , herkes görüyor da bir sen mi göremiyorsun kimin ne olduğunu ? Tehlikeli , güvensiz , dost olmayan bir çevredesin ve etrafın çok karanlık... Nasıl bu kadar yanıldın sen ? Nasıl bu kadar kapattın gözünü ? Tut elimizi yeter artık yeter...

14 Eylül 2010 Salı

Doz aşımı psikoloji bozuyormuş !

Sadece 15-20 gündür spor yapamıyorum diye , şişmişim de patlayacakmışım gibi hissediyorum. O tempoya öyle alışmışım ki , artık yorgunluktan mutluluk duyar olmuşum. Bir yandan enerji harcayıp bir yandan da farklı bir enerji depolamak , harika birşey ! Yani ne kadar yorulsam da enerjik ve dinç hissetmek sporun bir sonucu diye düşünüyorum.


Şimdi ise yediğim herşeyi depoladığımı hissediyorum. Belki tuhaf gelecek ama daha çabuk yorulur hale geldiğimi , vücudumun çeşitli yerlerinde ağrılar oluşmaya başladığını bile hissediyorum. Yaşlanıyor muyum yoksa tamamen spor yapamamamın verdiği psikolojik bir rahatsızlık mı ?

10 aydır devam ettiğim spor merkezi , hem yılın yorgunluğunu atmak hem de küçük tadilatlar için kısa bir tatil yaptı. Yaptı ama bu tatil bana hiç iyi gelmedi .Hergün step (dans ) , pilates , gym yapan birine , ağır bir ceza gibi oldu . Şimdi de ciddi ciddi büyük bir boşluğa düşmüş gibiyim. Tembelleştim sanki... Bir arkadaşım da demişti ki; “ Sporun fazlası da alışkanlık yapıyormuş ve ancak psikolojik tedavi görerek sporu bırakmak mümkün olabiliyormuş ” Yani düşünsenize doktor kontrollü sporu bırakma seansları , şaka gibi . Ama ilk duyduğumda çok gülmüştüm . Şimdi bana da mı oldu ? diye düşünmeden geçemedim. Yok canım abartmayayım ama değil mi ? Herşey yeniden başlayacak , 1 hafftacık daha sabır...

2 Eylül 2010 Perşembe

2 dk.'lık heyecan ...

Daha önce en büyük hayallerimden biri “dalmak” diye bahsetmiştim...Aynı zamanda çok çekindiğim ve heyecanlandığım bir hayal de. Ama bunu uzaktan bakarak anlamak zor , ayağına paletleri geçirip , oksijen tüpünü sırtına alacaksın , ağızdan nefes alıp verebilmeyi öğreneceksin , maskeni takacaksın ve denge yeleğini giyeceksin ki o heyecanı daha iyi hissedebilesin.

Yapmalıyım dedim ve belli bir aşamaya kadar da geldim. Dalış öncesi ufak tefek ön bilgiler aldım. Nasıl nefes almalıyız ? Nasıl hareket etmeliyiz ? Dalınca kulak , göz , baş yada başka bir yerde hissedilen herhangi bir rahatsızlık var mı ? Su altında kullanılan bazı önemli işaretlerin ne anlama geldiği ? gibi gibi şeyler kısaca anlatıldı. Zaten bu dalış , havuz içerisinde gerçekleştirileceği için gayet basit bir deneme olacaktı. Önce paletleri giydim sonra maskeyi taktım. Maskenin burunu sıkıştıran kısmı , nefes alıp vermemi engelledi. En büyük sorun da burada başladı. Çünkü artık nefes alıp vermek için sadece ağzımı kullanmalıydım. Ya birden panik olursam ya bir anda sıkışıp nefes alamazsam gibi bir sürü şey geçti aklımdan. Bu düşünceleri uzaklaştırmaya çalıştım yoksa daha başlamadan bitecekti bu sevda. Sonra yelekle birlikte 15 kg'lık oksijen tüpünü sırtıma aldım , tüpten gelen hortumun ucunda regülatör adı verilen , ağıza alınan kısım vardı. Dişlerimin arasına sıkıştırdım ve ilk nefes alış verişimi denemeye başladım. Gayet normal görünüyordu . Artık konuşmak imkansızdı ve sadece işaretler vardı.
.
Herşey yolunda mı işaretiyle onay verdim ve önce kafamı daldırdım . Dibe bakmamı istedi. Suyun altı pırıl pırıl , gayet net görünüyordu. Kolay gibiydi. Elimden tuttu ve suyun altına indik . Kollarımı hareket ettirmeyecektim yani kulaç yoktu , yüzmek gibi değildi sadece paletlerle hareket edecektim. Bu şekilde duyduğum tek ses glu glu glu su sesleriydi. Gerçekten başka bir boyuta geçmiş gibiydim. İşte bunu düşündüğüm anda saçma sapan davrandım. Nefes alabiliyor muydum ? Evet alıyordum , sorun yoktu. Ama neredeydim ? Havuzdaydım ama bir şey eksik. Sağa baktım benim balık adam yok , sola baktım yok. İşte en saçma hareketi o zaman yaptım. Yukarıya çıkalım işareti yaptım , çünkü bir an kendimi yalnız sandım , panik oldum.

Nereden bilebilirdim ki , balık adamın üzerimde yüzdüğünü , beni dipte tutmaya çalıştığını , ben hep yanımda kalacak sanmıştım. Yüzeye çıktım , regülatörü çıkarttım, nefes almaya çalışıyorum sanki tıkanmışım gibi. " Ne oldu " dedi ? " Sizi göremedim , korktum " dedim . Havuzdayız işte , sanki ne olacaksa , benimkisi de saçmalık. Okyanusun derinliklerinde kalmışım gibi davrandım ve böylece dalış keyfim 2 dk.sürdü. Ertesi gün tekrar deneyecektim ama bir türlü denk gelemedik. Ama ilk deneyim de , deneyimdir. En azından bir sonrakinde , ne yapmam gerektiğini daha iyi biliyorum. Kesinlikle çok heyecanlı birşey …

1 Eylül 2010 Çarşamba

Eylül 'de...

1 Eylül , tatilin bittiği an ve göreve başlama tarihi...
1 Eylül , yeni müdürümüzle tanışma tarihi...
1 Eylül , sabahları uzun süren uyku modunun bitme tarihi...
1 Eylül , yağmurların başlaması , sonbaharın habercisinin tarihi...
1 Eylül , mevsim gereği ruhsal değişim tarihi ...
2 Eylül , frambuazlı ruh pastamın doğum günüüü...

9 Eylül Bayram
10 Eylül Bayram
11 Eylül Bayram
11 Eylül bir arkadaşımın " EVET " deme tarihi. Mutluluklar bu arada...
12 Eylül Ülkemin geleceği adına HAYIR ” işleme tarihi ...
20 Eylül Okullarda zilin çalma tarihi...

Diğer tarihleri de yaşamak lazım diyorum...