31 Aralık 2013 Salı

2014'e ...

 
 
Güzelliklerin bizlerle olması dileğimle , herkese
MUTLU BIR 2014 diliyorum...

 


29 Aralık 2013 Pazar

GO kurabiyelerimiz...

Haftada bir gün bir anaokuluna derse gidiyorum. Miniklerim  çok tatlılar ama bir o kadar da yorucu olduklarını itiraf edebilirim...
 
Yeni yıl için miniklerime küçük bir hediye hazırlamak istedim.  Önce keçeden birşeyler yapmakla başladım ama işin göründüğü kadar kolay olmadığını anladım. Zaten çok geç karar vermiştim ve doğal olarak yetiştiremedim. Birde mükemmelliyetçi yanım ağır basınca , yaptığımı beğenmedim. Bende strese girmekten vazgeçip , onların go taşlarını yeme  isteğini gerçekleştirmek istedim.
 
Şeker hamurundan GO taşları kurabiyeleri yapacaktık. Ama benim bu konuda da hiçbir tecrübem olmadığından aşk güneşimden yardım istedim. Sağolsun o da beni kırmadı ve sabah erkenden bana geldi. Önce birlikte kahvaltı ettik sonra o hamur işine girişti , bende onu izledim. Hamur biraz sıkıntı yarattı ama üstesinden geldi. Tereyağının içerdiği su oranına göre hamurun kıvamı değişiyor ve hamurun çatlamaması gerekiyordu. Gerçi biz olayı tereyağına bağladık ama başka etken olduğunu bilen varsa ve görüşlerini paylaşırsa sevinirim.
 
Kurabiyeler gayet güzel piştikten sonra sıra şeker hamuruyla kaplamaya gelmişti. Meğer , o şeker hamuru ne güzel bir şeymiş. Herşeyden  önce , harika bir kokusu var ve yumuşacık. İnsanın sürekli hamurla oynayası geliyor , çok keyifli. Aslında şeker hamuruyla hazırlanacak çok özel birşey yoktu. Sadece kurabiyenin kalıbıyla siyah ve beyaz yuvarlaklar kesilip , bal ile kurabiyeye yapıştırmak gerekiyordu. Bu işide ben yaptım ve çok sevdim. İlk fırsatta tekrar deneyeceğim.

Go kurabiyeleri mi ? Harika oldular. Minikler bunlara bayılacak :)  

25 Aralık 2013 Çarşamba

Bu saatte ameliyat....

Bugün gerildim bu hastane işi yüzünden... Ameliyat yapacaklar ama monitör arızalı biz sizi arayayacağız bekleyin diye diye akşam oldu. Hani haberimiz olmasa adam açlıktan ölecek bekleye bekleye...

Neyse bekleme bitti. Akşam saat 20:00 olmuş "gelebilirsiniz" dediler. An itibarıyla hastane bekleme salonundayız . Haliyle gerginlik var biraz. Babacığı içeriye aldılar. Hayırlısıyla bitsinde iyi olsun. Safra kesesi ameliyatı olmuştu 3 yıl önce.  Şimdi de kanallar tıkanmış bu da Sarılığa sebep olmuş. 

Bu da geçecek hayırlısıyla babacığım...


23 Aralık 2013 Pazartesi

Boş tabak gitmez ama birikir :)))

Komşular arası ikramlar vardır hani. Otururken birdenbire " ding dong"  kapı çalar ve bakarsın ki elinde tabakla komşun gelir. Güzel şeydir ne yalan söyleyeyim , benim çok hoşuma gider. Getirenin eline , koluna , gönlüne sağlık...
 
Zaman zaman bende yaparım ama onlar kadar hamarat olmadığımdan ya da tembel olduğumdan çok yapamam. Şimdi şöyle sıkıntılı bir durum var aslında. Bu şekilde tabaklar birikmeye başlıyor. Bizde gelen tabak boş gitmez gibi düşünce vardır ya , öyle boş boş geri veremiyorum. Özel olarak bir şeyler yapmam gerekiyor. Aslında yapmıştım da , biriktirmeden götürecektim ama başına neler geldi neler , şaka gibiydi...
 
Bir keresinde tam kahvaltı sırasında hamur kızarması mı derler , pişi mi derler öyle birşey gelmişti. Ben kısaca hamur derim. Sıcak sıcak çok güzel gitmişti kahvaltıda. Ellerine sağlık valla. Daha o tabağı geri götüremeden geçen gün bir yenisi geldi. Utandım ama komşum bu tarz şeyleri yapmayı çok seviyor ve çok da başarılı. Önce beni aradı " Evde misin ? Evdeysen mutfak pencereni açar mısın birşey göndereceğim" dedi. "Değilim canım spordayım ve nefes nefese yürüyorum, canım çıktı . Yine ne yaptın ? Acı bana kızım " dedim. "Yok" dedi "Acımam , senin için rahat ediyor mu komşun kiloluyken sen zayıflayacaksın. Kıskanıyorum seni, eve gelince Aşureni almaya gel " diyince kahkahayı bastık. Anlayacağınız Aşure yiyeceğim diye biraz fazla yürüdüm :)))
 
O tabakları dolu götürecektim ya , başına neler geldi onuda anlatmadan geçmek istemedim. Bir keresinde kek yaptım , çöktü. Halbuki her zamanki başarılı olduğum keki yapmıştım ama önce kabardı sonra çökünce içi ıslak kek gibi kaldı , beğenmedim , göndermedim. Aradan 2 gün geçti , bu kezde irmik helvası yaptım. O da cevizli cevizli çok güzel oldu ama dinlensin diye bıraktığımda meğer ocağın altını açık unutmuşum. Son anda kokuya yetiştim ama çoğu yanmıştı. Yani o da olmadı.
 
Şimdi o tabaklar üst üste dizildi. Bir üçüncüsü gelmeden , zarar ziyan  etmeden güzel bir şeyler yapıp , o tabakları götürmem gerekiyor :))

Ve hatta yaptım bile.Hemde SÜTLAÇ. Tabii götürürken tabağı düşürüp kırmazsam , sağ sağlim ulaştırabilirsem süper olacak :))


 

Adakahvesi için ...

Sevgili Adakahvesi önce yoruma cevap olarak başladım ama uzun olunca yazıya dönüştürdüm. Benim fikrimdir. Adakahvesi diye hitap ediyorum . Çünkü blogunu bilmiyorum. Ancak bana göre oldukça ağır bir suçlamada bulunmuşsun . Ve ben bunu kabul edemem. Çünkü kopyalamaya karşı olan biriyim ve olmasam bunu kendi blogumda da engellemeye çalışmazdım.
 
Benim için bazı değerler çok önemlidir . Kaldı ki bunun en başında insan emeği gelir. İstersen beni biraz tanımaya çalış. Bende emek veren birisiyim bu nedenle saygısızlık etmek aklımın ucundan dahi geçmez. Bunu çok iyi anlarım. 
 
Bana blog adresini verirsen eminim yanlış anlaşılma olduğunu farkedeceğiz. Asla bir başkasına ait fikri görüp üzerime almam , alamam. Bana ışık tutsa bile bunu mutlaka ama mutlaka "şurada gördüm , burada gördüm" diye paylaşırım. Bu konuda çekinecek , utanacak , küçük düşecek hiçbir şeyim yok. Yıllardır blog dünyasındayım. Böyle bir şeyi yapmadım yapamam da...Ve ilk kez böyle bir yorum aldığım için çok üzüldüm , yazmak istedim.
 
Bloglarda görülen , beğenilen , paylaşılan bir şarkı sözü olabilir , bir tarif olabilir ama nereden almışsam aynen adresi paylaşmışımdır ya da yönlendirmişimdir. Alıntıdır demişimdir. Şimdi çok rica ediyorum bu yanlış anlaşılmayı ortadan kaldıralım. Ben onaylamadığım bir davranışı yapamam. Suçlamada bulunmadan önce anlamak sorgulamak lazım diye düşünüyorum. Onaylamadığım için , yazıyla bilgilendirme yapmak istedim.
 
Hangi fikri kopyalamışım gerçekten çok merak ettim. Aklıma ilk şey , acaba bu oyun mu oldu? Eğer bu kelime oyunundan bahsediyorsan, bana ilham veren , oyunlar oynamayı seven bir arkadaşım olmuştur. Senin fikrin nedir bilmiyorum , paylaşımın nedir bilmiyorum ama çok şükür kendi fikirlerimi doyasıya paylaştığım bir yerde bulunuyorsun. Kopyalasaydım bu ben olmazdım. Başkasına ait fikirlerle bir yere varılamaz. El işleri , yemek tarifleri yaptığını söylemişsin . Ne güzel , tebrik ediyorum . Çünkü benim böyle bir becerim yok , böyle bir paylaşımım da yok , rahat olabilirsin...Yapmadığım birşeyi ben yaptım diye ortaya çıkmam... 
 
Hem biliyor musun? Bu blogun bana ve okuyucularıma göre en özel yanı , içten olması , olduğum gibi ben oluşumdur. Kopyayla ben olamam. Sen olacaksam da neden yazayım? Herhangi bir fikrin hoşuma gitse bunu paylaşmaktan asla utanmam. Olması gereken yere , sana yönlendiririm. Okuduğun ve anlayış gösterdiğin için teşekkür ederim...
 
Saygılar...
 
Not: Sadece Google görsellerden aldığım resimleri nereden aldığımı bilmeden alabiliyorum. Bu sorun olacaksa görsele resim koymayalım , Dünya 'da görmesin...
 
 

Bu kadar bekletmeyin ...

Yazıma yorum beklemeye devam ediyorum. Biraz inat ediyorum belki ama inanın inattan değil sadece meraktan. Bir kelime yazmak, bu kadar zor olmasa gerek.
"Geldim , okudum , gidiyorum" yerine "Geldim , okudum , yazdım , gidiyorum" olsa hatta sonucu görmek için yine geleceğim olsa mesela ne güzel olur.
Sonuç olarak , ne çıkacak bende bilmiyorum ama bu yorumlara göre değişir...Şimdiye kadar sadece 3 yorum geldi. Canlarıma teşekkür ederim ...
Yazı burada ya da bir önceki yazım diyelim. Aklınıza ilk gelen...
Ben inatla beklemeye devam edeceğim ama bu kadar bekletmeyin ne olur ...Bana da yazık ama di imiii?

20 Aralık 2013 Cuma

Aklınıza ilk gelen...

Aklınıza ilk gelen kelimeyi ya da iki kelimeyi yazar mısınız? Neden mi? Bilmem canım öyle istedi. Belkide hareket olsun istedim. Nasıl olacaksa...

Gelen yorumları -ki gelirse- hepsini yarın yayınlamayı düşünüyorum. Kimse birbirini etkilemesin diye.  "Ayy o kelime benim aklıma gelmişti " dememek için. 

Gelen kelimelerle bir hikaye mi yazsak sonra... Yorum gelmezse de canınız sağolsun...

Bazen sadece konuşuyorum...

Ben hiç pozitif olamazmıymışım ? Herşeye kusur mu bulacakmışım ? Ben çok mu doğru insanmışım ki vs,vs,vs...Bunları duyduğumda çok üzüldüm açıkçası .Bir de işin içinde aşırı hassaslığım olduğu düşünülünce.... 

Beni tanımayan birisi ya da az tanıyan birisi için bunları söylemek elbette çok kolay. Evet olaylara negatif yaklaşırım bu doğru. Her zaman her şeyin önce kötüsünü düşünür gerekli tedbiri alır sonra iyi yanlarını görmeye çalışırım. Bu iyi birşey değil biliyorum ama değiştiremiyorum. O yüzden de her zaman pozitif olamıyorum.

Her olayda her şeyde kusur aramam. Ama kusur varsa da söylemekten çekinmem. Geçen yazımda da söylemiştim herkes işini doğru yapsın. Önemli olan bu. Küçük kusurlar göze batmaz bile. Zaten bir çok  kişi rahatsız olduğu şeyleri söylemediği için herşey kusursuzmuş gibi görülmüyor mu? Ve sonra hep öyle kalıyor maalesef. Ben söyleyince mi suç oluyor ? Ben kendi kusurlarıma da bakarım. Hatta yaptığım pek çok şeyi önce kendim eleştiririm , beğenmem. Ama herşeyin doğrusunu yapmaya çalışırım. Hatta bazen dersten çok , doğru davranışı kazandırmak benim için çok daha önemlidir.

Haa benim hiç mi yanlışım olmadı , elbette olmuştur ama başkalarına değil olduysa yanlışımda , zararım da kendime olmuştur.Gerekli dersi alıp öğrenmişimdir. Ya da öğreniyorumdur :)  

Yani her söylediğim şey kusur bulmak için değil , bazen sızlanmak , bazen kendi kendine konuşmak , bazen sadece ama sadece paylaşmak için...Bende biliyorum herşeyi çözemeyeceğimizi , herşeye gücümüzün yetmeyeceğini. Bakmayın işte bazen sadece konuşuyorum ...Okuyup geçin işte :))

 

18 Aralık 2013 Çarşamba

Terk-i ev vaktidir...

Yaklaşık 1 yılı aşkın süredir Bursa bağlantılı anayolda , 2 aydan fazla süredir bizim ana caddede -ki halen devam etmekte-  kısım kısım da sokaklarda olmak üzere bitmek tükenmek bilmeyen bir asfalt çalışması var. 
 
Daha geçen yıl yapılan kaldırımlar sökülüyor. Neymiş yol genişletme çalışmasıymış. Neden yaptın, neden bozdun, neden baştan düşünmedin ? Para çok yaa , puzzle gibi sök tak , olmadı bir daha yap , ne olacak sanki , maksat iş olsun. Bugün geçtiğin yoldan , ertesi gün geçme şansın yok. Kapatmışlar. Haydi bakalım işin yoksa , arka yollardan dolaş dur. El kadar yerde olmayan trafik , sıkıntı yarattı anlayacağınız. Bu çalışmalar yüzünden arabaların her bir parçası gacır gucur etmeye , vidaları gevşemeye , tekerlekler de fırladı fırlayacak duruma geldi...
 
Elbetteki yollarımız düzeltiliyor , güzelleşiyor buna bir şey dediğim yok ama hoşgörümüz de bir yere kadar. Uygunsuz saatlerde yapılan çalışmalara itirazım var. Gündüzler torbaya mı girdi akşam 7 olunca , adamlar asfalt atmaya geliyor. Yol zaten trafiğe kapalı , kullanım dışı , gündüz yapsanıza şu işi. Mesai hikayesi mi?  Yoksa gündüz asfalt atılmaz diye bir kural var da , ben mi bilmiyorum. Varsa da atanlar suç mu işlemiş oldu. Tam herkes işten çıkmış , evine gelmiş , dinlenirken pencerelere varıncaya kadar ev titriyor. Neymiş asfalt atıyorlarmış. Gündüz atsana kardeşim , akşam akşam adamı sinir etmeye mi geldin...
 
Neyse günler süren ızdırap bitti de güzel bir yolumuz , çok şükür. Ama tam bitti yol trafiğe açıldı derken , o da ne ? Yapılan asfaltın bir bölümü yeniden kesilmeye başlandı. Yine gelmiş o kabus alet...Carrrr carrrr , cııırrrrr cııırrrrr , ta taa taa taaaa o ses beynimi yedi yine. Ne oldu kardeş , içeride eldivenin mi kaldı , yoksa telefonun mu ?  :))
 
Sitenin bahçesine girmişler kesmeye devam ediyorlar. Eyvah !
Terk-i ev vaktidir :))))))
 

17 Aralık 2013 Salı

Olacakla öleceğe çare olsa...

Sabah sabah tam derse girecekken , arkadaşımın iyi niyetle yaptığı bir uyarı , tüm enerjimi çekip aldı. O an daldım gittim , binlerce şey düşündüm.
 
Nasıl olur ? Ne yaparız ? Ya okulda olursak ? Ya yüzlerce çocuk ? Bu soğukta ? Ya oğlumdan eşimden ayrı olursam ? Annem , babam , kardeşlerim sevdiğim herkese ya ulaşamazsam ? Tanımadığım yüzlerce binlerce insan içinde aynı şeyler geçerli , ayıramam ki kimseyi...
 
İtiraf ediyorum , korktum çok korktum. O an aklım  gitti. Düşündükçe işin içinden çıkamam , daha çok batarım biliyorum. Enerjim çekildikçe çekilir , hiçbir anımdan keyif alamam. Dedim ya, olacakla öleceğe çare yok. Yapabileceğimiz tek şey , tedbir alıp, bilinçli davranmak... Başka çare yok... 
 
Arkadaşımın yakın bir arkadaşı "hazırlıklı olun" demiş. Kimse bunu bilemez ama bu işin içinden biri olunca ciddiye aldım...Farkında mısınız yazamıyorum bile...

Hepimizi Allah korusun. Bu korkuyla yaşanmaz diyerek intihar ediyormuşum :))


 

Öncelikli cep değil , ÖNCE İNSAN....

"Ah şu doktorlar ahh !" demek istiyorum ama yanlış anlaşılmasınıda istemiyorum. Çünkü doktorları yaptıkları işin yüceliği ile , özverisi ile çok seviyorum. Bende doktor olmalıydım derim hep. İçimde kaldığı bir gerçek , bu yüzden de az okudum diye kendime çok kızarım.
 
Bazı doktorlar yok mu insanın yok yere yüreğine indiren , bazen yanlış teşhis koyan, bazen insanı aşağılayan , acımasızca davranan , karşısındakini insan yerine koymayan hatta bazen hastaya eziyet eden...Üzgünüm ama bu böyle...Şahsıma olmasa da çok sahit olmuşumdur. O an direkt olarak adamın üstüne atlayasın geliyor. Diploman batsın diyorsun , o derece...
 
Neden hastanın şikayetlerini dinleyince ve bazı testler yapılınca A doktoru ile B doktorunun yorumu farklı oluyor ? Biri olayı korkunç bir şekilde ele alırken diğeri korkulacak bir durum olmadığını söylüyor. A doktorunun yorumunu duyan B doktoru meslektaşına neden öfkeleniyor ? Bunlar böyle doktorluk yapmayı nerden öğrenmişler?  Şaka bir yana ama bunu hakikaten merak ediyorum.
 
Aslına bakarsan bu her meslekte böyle değil mi? Çok iyiler olduğu gibi çok kötülerde var. Önemli olan işine verdiğin değer , insana verdiğin değer...Neyi nasıl yapman gerektiğini iyi bilmen...Elini vicdanına koyup işini öyle , doğru yapacaksın ki , karşıdaki kişi de mutlu olacak. Dolayısıyla sen de...
 
İş yapmak sadece cebini doldurmak olmamalı. Bunun için arkandan şerefsiz , kişiliksiz dedirtmeye gerek yok. Öncelikli cep değil önce can , önce insan olmalı. Zaten en büyük sorunumuzda bu değil mi ? Neyse , bu konu buradan çooook derinlere gider ya , sustum.
 
İşin özü doktorcum, babamı üzmeee !!! Düzgün muayene et , teşhisini doğru koy , gereksiz testler uygulama , abuk subuk ilaçlar verip , bir yeri düzelteyim diye diğer yere zarar verme...Olmayan şeyleri söyleyip adamın sinirini  de bozma. Nokta ...
 
 

13 Aralık 2013 Cuma

Kıtır kıtır...

Uzunca bir zamandır küflenen ekmekleri atmak zorunda kalıp çok üzülüyordum. Ya gereğinden fazla ekmek almamam ya da bunları değerlendirmenin bir yoluna bakmam gerekiyordu. Aslında bizde çok yaşanan bir durum değildi ama herşey tost makinemin bozulmasıyla başladı diyebilirim.
 
Oda sıcaklığında ekmeği korumak zaten imkansız. 2-3 gün dayanıyor en çok sonra küfleniyor.Ama buzdolabında birkaç gün daha dayanabiliyor. Hafta içi kahvaltı yapma imkanımız olmadığından ve haftasonu da taze ekmek tercih edildiğinden böyle böyle 2-3 poşet ekmek birikmiş. Önceden onları tost makinesinde ısıtarak ya da tost yaparak  değerlendiriyordum, sorun olmuyordu.  
 
Bu şekilde birkaç poşet ekmeği atmak zorunda kalınca buna bir çare  bulmam gerektiğini düşündüm.Öncelikle tost makinesi almak için gezindim  ama 10-15 yıllık makinemin yerini tutacak bir makine bulamadım. Çok şık ve kullanışlı tost makineleri olsa da istediğim gibi bulamadım. Altı üstü tost makinesi diyeceksiniz ama baktıklarım içime sinmedi. Hatta tekrar tamir yolunu düşünmeye  bile başladım.

Bu arada ekmekler için aklıma başka bir fikir geldi. Çoğunlukla dilimlenmiş Tam Buğday Ekmeği alırım. Dilimleri enine boyuna ince ince kesip , küp şeklinde ufaltıp , fırın tepsisinin içine koydum. Ayrı bir kapta biraz zeytinyağı , sarımsak , kekik , kırmızı pul biberi karıştırıp ekmeklerin üzerine gezdirdim ve 180C 'lik fırına attım. Ara sıra alt üst ederek kızarıncaya kadar tuttum. Beğenmediğiniz o bayatlamış ekmekler harika bir görünüme ve lezzete dönüştü.

Minik minik ekmek kıtırlarını ister çorbanın içine at ye , ister oturup çerez gibi ye...Her türlü ye yani...

 

11 Aralık 2013 Çarşamba

An şu an...

Güzel tarih olduğu için yazmak istedim. An şu an...

Ve ben bu anlarda bir toplantıda olacağım. Ama dilek tutmak için bir engelim yok :)

11.12.13    14:15:16



10 Aralık 2013 Salı

Olay çıkartmayın lütfen !!!

Çok rica ediyorum bu yazıyı okuyan her arkadaş , bu konuda fikirlerini paylaşırlarsa çok sevinirim... Çok sesli yorumlara ihtiyacım var. Kafama takıldı ve herkesin bu konuya nasıl baktığını bilmek istiyorum. Konumuz , kızlı erkekli bir konu aslında...
 
Evli ya da bekar farketmez ama eğer evliysen , ister kadın ol , ister erkek , karşı cinsten bir arkadaşının olması doğru karşılanmıyor. Ya da olsa bile eşin mutlaka tanımalı , bilmeli , onun gözetiminde görüşmeli , haberi yokken konuşmamalısın bile . Bu böyle mi olmalı , böyle bir şey var mı gerçekten yoksa ben mi çok modern düşünüyorum. 
 
Elbette ailece görüştüğümüz arkadaşlarımız olduğu gibi , kendimize ait çevremizde de birbirimizin tanımadığı pek çok arkadaşımız var. Herkesi eşimizle tanıştıramayız ki , kaldı ki kendi iş veya sosyal ortamımıza sokup "bu budur" da diyemeyiz. Gerekliyse ortak paylaşımlardan yola çıkarak tanıştırılır  , eşlerde anlaşırsa ailecek görüşülebilir ama dedim ya herkesi tanıtmamız mümkün değil...
 
Eee bu durumda benim hiç erkek arkadaşım olamaz mı ? Ya da eşinizin kadın arkadaşı olamaz mı ? Olunca hemen yanlış mı anlaşılması gerekiyor ? Telefonla görüşemez miyiz ?  Mesaj yazamaz mıyız ? Bir yerlerde oturup muhabbet edemez miyiz ? Hemen kıskançlık zillerinin çalması mı gerekiyor ? Hemen tepki mi vermeliyiz ? Anlamadan , dinlemeden en ağır faturayı mı kesmeliyiz ? Amaaa bu durum süreklilik arz eder , iş özel bir duruma dönerse kesinlikle dikkat edilmesi gerekir. Bu zaten hal ve hareketlerden anlaşılır ama bahsettiğim şey bu değil...
 
Bilmiyorum ama ben bu konuda şanslı olduğumu hissediyorum. Eşim bana güvenir bende ona . Benim tanımadığım bir sürü arkadaşı vardır. "Ne yazmış , ne demiş "demem bile. O da bana demez. Bu konuda " yazamazsın , görüşemezsin " de demedim.Bu da fazla "modernlik" diyebilirsiniz ama bu bence sadece ve sadece güven meselesi...
 
Sırf bu yüzden , eşi olay çıkartacak diye bazı erkek arkadaşlarımın hatırını sorup , arayamıyorum bile. Bu nasıl bir şeydir , yazık valla...Kocanızın hiç kadın arkadaşı olmayacak mı? Ya da sizin erkek arkadaşınız ? Bakın arkadaş diyorum lütfen farklı anlaşılmasın !!! Tabiki , sınırıda bilmek lazım farkındayım. Hem biliyor musunuz karşı cinsle kurulan arkadaşlıklar ve paylaşımlar , farklı konulara farklı bakış açısı getiriyor. Hatta bazen eşimizi daha iyi anlamamıza bile neden olabiliyor.
 
Kısacası diyorum ki , yok yere olay çıkartmayın lütfen , önce dinleyin , öğrenin. Ben bu konuda kısıtlamayı uygun görmüyorum . Peki ya siz ne düşünüyorsunuz  ? Adsız yorumda bırakablirsiniz sadece düşüncenizi paylaşın istiyorum...

 

Salı ilaç gibi...

Pazartesi sendromundan sonra Salı günü , bana en iyi gelen gün. Hafta sonunda bile daha değerli...Özel bir işim yoksa koca bir günü kendime ayırabiliyorum. Bazen boş olduğumu bilmek güzel...
 
Aslında güne çok erken başlıyorum 06:50 gibi... 07:50 'de derse giriyorum ve 2 saat sonra çıkıyorum. Pek çok iş yerinde mesai daha yeni başlarken ben bitirmiş oluyorum. İşin en güzel yanı bu. Biliyorum çoğu kişinin haksızlık bu dediğini , bu da iş mi dediğini , ohh be öğretmen olmak varmış dediğini ya da buna benzer şeyleri...
 
Evet , bazen çok cazip görünüyor ama 6 saat dersten sonra insan , kanının çekildiğini hisseder mi ? Dersi anlatmanın yanı sıra , sevdirmenin , ilgi çekmenin ve çeşit çeşit ergenin tribiyle uğraşır mı ? Eve geldiğinde  ( kendi adıma ) saatlerini bilgisayar başında geçirip soru hazırlamak ya da sınav kağıdı okumak için harcar mı ? Mecburen mesaiyi gün içine bölmek durumunda kalıyoruz . Dışarıdan rahat gibi görünen ama cidden kolay olmayan bir iş , özverisi çok fazla.
 
Neyse , dersten çıkıp eve geldim. Dışarısı buz gibi ve sürekli yağan bir yağmur var. Yüksek yerlerde kar şeklinde olduğuna eminim. O yüzden evimde , sıcakta olmak güzel. Bigisayarımı açtım , uzun uzun kahvaltımı yapıp , yazımı yazdım. Ufak tefek evsel işlerden sonra biraz sınav hazırlığı yapma planım var. Bugünde şimdilik böyle...

8 Aralık 2013 Pazar

Hafta sonundan...

* Dün ki kriz anını ortadan kaldırmak için kek yapmıştım ama ilginç bir şekilde önce kabardı sonra çöktü.Halbuki hep yaptığım kekti...Olmadı yani...
 
* Dün o kadar çok uyumuştum ki , bütün gün sersem gibi dolandım. Evden hiç çıkmadım , gelen her teklifi red ettim. Zaten hava çok soğuktu...

* Sersemlikten baş ağrısı çektiğim gibi tembellikten yemek de yapmadım.Taa ki eşim , akşam üzeri  arayıp "hadi yemeğe çıkalım" diyinceye kadar...
 
* İstemeye istemeye hazırlanıp evden çıktım ama cazip olan yemek fikriydi. Yemekte yediğim salatadaki soğan bütün bir gece midemi berbat etti. Anladım ki bir daha soğan yemek yok...

* Pazar sabahı erken uyandım , kahvaltı hazırladım , ekibi gönderdim , evi toparladım sonra çıktım.

* Hava açık güneşli ama buz gibi. Ufak tefek işleri halledip sonra oğluşu dersaneden alıp , anne-baba ziyareti ...Özlemişim kerataları :) onlarda bizi...

* Dönüşte oğluşla pizza ziyafeti yaptık. Sonra biraz market alışverişi (çikolata dahil). Yedim ve hiç pişman değilim :)

* Sonunda akşam oldu ve evde ailece buluşmaca zamanı. Herkes için yorucu bir gündü. Şimdi yarın ki sendromu atlatabilmek için dinleniyorum ...

* Daha okul kıyafetleri ütülenecek fazla dinlenmek , yayılmak yok ...

*** Bi de dilime dolandı bu şarkı... Herşey senin yüzünden...

7 Aralık 2013 Cumartesi

Kriz anı...

An itibarıyla krize girmiş bulunuyorum. Hemde ilginç bir kriz , " abur cubur krizi" . Böylede kriz olur mu demeyin , oluyormuş valla .
 
Gittim geldim , buzdolabına baktım , çekmecelere baktım diğer dolaplara baktım . Yok yok yok.. Bir evde tek lokma abur cubur olmaz mı yaa. Kastettiğim şey , böyle çikolatalı , tatlımsı , kek gibi ya da kurabiye gibi bir şeyler. Kalorisel şeyle yani. Reçel var , bal var ama onları istemiyorum. hazırda yemeğim var ama onu da istemiyorum. Meyve denedim o da kesmedi. Aklım kontrolden çıktı galiba...
 
Anlaşılan o ki katı bir karar almışım. Ya alışverişe çıkmam lazım , ya da kalkıp kek yapmam lazım. Bu böyler olmaz , ölelim mi krizden...
 

4 Aralık 2013 Çarşamba

"Biz Kopamayız" klibi...

"Kendiliğinden" albümünün ilk klip çekimi  , " Biz Kopamayız " isimli şarkı için yapılmış ve çokda güzel olmuş. Emeği geçen herkesin eline , yüreğine sağlık...
 
Çekimler albümün adı gibi kendiliğinden oluşan bir doğa harikası olan Kapadokya 'da , sonbaharın en güzel renkleri ,  balonlar ve doğanın muhteşem görüntüleriylede can bulmuş. İzleyin lütfen...
 

2 Aralık 2013 Pazartesi

Tergan 'dan rica...

Rahat bir spor ayakkabıya ihtiyacım vardı. Biraz farklı bir şey aradığımdan bulamamıştım. Tam olarak ne aradığımı bende bilmiyordum ama spor yapmak amaçlı değil , günlük kullanabileceğim , gerektiğinde siyah kumaş pantolonla da uyum sağlayabilecek birşey olmalıydı. Biraz spor ayakkabıya benzesin ama tam spor olmasın tarzında bir şeylerdi sanırım. Bunu anlatmak zordur , görmek lazım...
 
Adidas , Nike , New Balance , Hotiç , İnci , Kemal Tanca , Nursace gibi birçok mağazaya bakıp durdum ama istediğim gibi birşeye rastlayamadım. Birde ben ne zaman bir şey almaya gitsem , bulamam. Mutlaka eli boş dönerim. Ama alışveriş yapma niyetim olmadan gittiğimde de , tesadüfen rastlar gördüğüm an "işte bu " diyip yapışırıp vitrine. Uygunsa kaçırmam ama biraz pahalıya kaçıyorsa kıvranır dururum :) 
 
Yine böyle bir günde , tesadüfen vitrinde gördüm kendilerini. O an aşık oldum. " Aradığım bu "dedim.Mağazaya girdim , denedim , çok rahattı , hemen aldım. Tergan' da bulmuştum aradığım ayakkabıyı. 
 
Tergan Deri' nin ayakkabılar dışında , cüzdanlar , çantalar , evrak çantaları, seyahat çantaları, anahtarlıklar, kemerler gibi çeşitli ürünleride var. Tergan Deri kaliteli , iyi bir üründür
 
Ayakkabı o kadar rahattı ki , ayağımda yok gibiydi . O yüzden daha çok sevmiştim. Alalı  daha 20 gün olmuştu ama  ( kullanımıda olsa olsa 10 gün ) derinin bağcık kısmında yırtılma farkettim. Hemen aldığım mağazaya götürdüm . Tabiki ilgi alaka süperdi. Hemen " Ürün değerlendirme formu" doldurduk , ortalama bekleme süresinin 21 iş günü olduğunu söylediler. " Peki " dedim , zaten havalar da soğuktu , çok aciliyeti yoktu. 15 günün sonunda mesajla bilgilendirme yapıldı . "Ürününüzü teslim alabilirsiniz " diye.
 
Gittim , kutu açıldı ve sürprizzzz . Kötü bir sürpriz tabiki. Ürünün yırtılan kısmı  sökülüp yeniden dikilmiş ve o kadar belirgin , o kadar kötü ki , dikişler üstüste gelmiş. Defolu gibi , oldukça çirkin bir görüntü yani. Bir anda ayakkabımdan soğudum düşünün. "Pardon bunu böyle mi giyeceğim" dedim. Baktılar , haklıyım , gerçekten de kötü görünüyor.Tekrar formu doldurup geri gönderdik. "Özür dilediler , gözden kaçmış belli ki "dediler. Bekleme süresinin sonuna geldiğimi biliyorum ama bu ürün yeniden sökülüp dikilirse TERGAN hakkında hiç de iyi şeyler düşünmeyeceğim. Ürünümün değiştirilmesi ve bir sonraki yazımında teşekkür içerikli olmasını temenni ediyorum. Bu konuda Tergan'a güveniyorum...

Günaydın yeni hafta. ..

Garfield  mırıldandı çalan saatin sesiyle. Artık sabah olmuş , hafta sonu bitmiş ve gerçekle yüzleşme zamanı gelmişti. Kısaca kimlik değiştirme zamanıydı. 

Hemen kalkıp hazırlandı tembellik yerini çalışkanlığa bıraktı.Ders çıkışı ödemeler yapılıp, ev yaşanabilir hale getirilip , akşam yemeği hazırlanıp,  spor salonuna gidilecek. En güzel yorgunluk böyle çıkacak.Eve geliş muhtemelen akşam 8 sonrası . Neyse geç kalıyorum , gidiyorum , enerjiğim ,  pozitifim. 

Hoşçakal Garfield.  Cuma akşamı görüşürüz :))))) seni özliciiiimmm...

1 Aralık 2013 Pazar

Garfield modunda geçti...

Hakikaten bütün bir günümü tembellik yaparak geçirdim. Saat 14:30'da ancak kahvaltı yapabildim. Dedim ya zaten keyifsiz ve suratsız  takılıyorum diye.

Bu nedenle en hayırlısı dışarıya çıkmamak ve kimseye negatiflik yaymamaktı. Bende hiç çıkmadım hatta kimseyi aramadım bile. Hep Garfield modunda takıldım...O arada arayan arkadaşım da demez mi?  "Ne bu ses neyin var?  " "Yok bişey " dedim yoktu da zaten. Neyse o biraz anlattı da biraz gulumsetti sağolsun...

Sonra yine aynı modda  takılırken aklıma hain kurt planı geldi.Olur mu olmaz mı bilmeden , hiç beklemediği bir anda hiç aklına gelmeyecek bir şekilde bir arkadaşıma küçük bir süpriz yapmayı düşündüm. Ön çalışma tamam aksilik çıkmazsa gerçekten çok şaşıracak. Azcık fırça yerim belki ama olsun.Nereden geldiyse aklıma. Neyse şu an olup olmayacağını bende bilmiyorum. Sabah ola hayrola...

Şimdi Garfield'in uykusu geldi. Yazık az uyudu ya bugün ondan uyumaya gidiyor :))) Gece okuyana Iyi geceler , sabah okuyana Günaydın. ..

3Y...

Bu saat oldu ve ben hala yatıyorum. Bu saat kaç mı ?  Öğlen oldu 12:00. Sonuçta günlerden Pazar günü olduğu için henüz sabah sayılır. Herkes evinde dinlemek , sessiz sakin kalmak ister. 

Bende bu yüzden evimi  süpüremiyorum , ne kadar özen göstersemde ister istemez gürültü olur. Şahsen ben istemem sabah sabah biri tepemde carttt curtt makineyi sağa sola çeksin. Derinden gelen bir makine sesiyle evin içi uğuldasın. Duymak istemem yani.  Yoksa iş yapmamak için bahane filan değil. 

Hem daha kahvaltı bile yapmadım. Kendimi cezalandırıyorum sanırım. Böyle mırr,mırr keyifsiz, suratsız yatmaya devam ediyorum. Halbuki oğluşa güzel bir kahvaltı hazırladım o yedi , çıktı ama ben hala yememek için direniyorum. #direnozii...

Yazıyı yazmak bile neredeyse 40dk.almış. ee tembel işi bu kadar...Bakalım ne zaman kalkarım, bugün neler yaparım bilmiyorum...