28 Ekim 2012 Pazar

Fotoğrafçının Üzüntüsü ve Atatürk'ün Hoşgörüsü

 
 Cumhuriyet Bayramı kutlama töreni sonrası II. TBMM'nin önü, (29 Ekim 1929)

Ulu Önder Atatürk, Cumhuriyet Bayramı kutlama töreni sonrası TBMM'den çıkacaktır. Bu önemli anı görüntülemek ve tarihe mal etmek için fotoğrafçılar Meclis kapısının tam karşısında (Ankara Palas'ın önünde) yerlerini almışlardı. Yedi sekiz kadar fotoğrafçı, o günün koşullarında güzel bir fotoğraf çekebilmek için fotoğraf makinelerinin sehbalarını en uygun yere yerleştirmek için çalışmaktadırlar. Bunlar Atatürk'ü sürekli olarak izleyen ve biraz da birbirleri ile rekabette olan fotoğrafçılardır. Bu fotoğrafçılardan birisi de Atatürk'ün özel fotoğrafçılarından Ali Rıza Tuncay'dır.
 
Ali Rıza Tuncay zayıf, narin yapılı, beyefendi bir kişidir. O da kendisine güzel bir yer edinmek için uğraşmaktadır. Nedense, diğer fotoğrafçılar onu aralarında istemeyerek (belkide kaza ile) iterek yere düşürmüşlerdir. Büyük aksilik, Kazım Özalp ve diğer devlet ileri gelenleri TBMM kapısından çıkmışlar ve fotoğraflar çekilmiştir. Bu önemli tarihsel anın fotoğrafını çekemeyen Ali Rıza Tuncay, üzüntüsünden ve sinirinden bir kenara çekilmiş ve ağlamaya başlamıştır.
 
Atatürk bir kaç adım attıktan sonra Ali Rıza Tuncay'ı kenarda ağlarken görmüştür. Yanına çağırtarak ne olduğunu sormuştur.
 
Ali Rıza Tuncay üzüntü içinde olayı anlatmıştır. Atatürk yine büyüklüğünü göstermiş ve o hoşgörülü, sevimli hali ile yanındakilere:
 
"Arkadaşlar, tekrar içeri girip, tekrar aynı şekilde dışarı çıkacağız" demiş. Böyle de yapılmış. Fotoğrafçı Ali Rıza Tuncay 'da resmi çekme şansını yakalamıştır.
 

ATATÜRK 'ten bir anı - Sabiha Gökçen...

Gazi, çiftliğinde dolaşıp hava alırken oldukça yaşlı bir kadına rastladı. Atatürk attan inerek bu ihtiyar kadının yanına sokuldu.
-Merhaba nine Kadın Ata'nın yüzüne bakarak hafif bir sesle;
-Merhaba , dedi.


-Nereden gelip nereye gidiyorsun? Kadın şöyle bir duralayıp,
-Neden sordun ki, dedi . Buraların saabısı mısın? Yoksa bekçisi mi?
Paşa gülümsedi.

-Ne sahibiyim ne de bekçisiyim nine Bu topraklar Türk milletinin malıdır. Buranın bekçisi de Türk milletinin kendisidir Şimdi nereden gelip nereye gittiğini söyleyecek misin? Kadın başını salladı.
-Tabii söyleyeceğim, ben Sincan'ın köylerindenim bey, otun güç bittiği, atın geç yetişdiği, kavruk köylerinden birindeyim Bizim muhtar bana  bilet aldı trene bindirdi, kodum Angara'ya geldim.

-Muhtar niçin Ankara'ya gönderdi seni? -Gazi Paşamızı görmem için Başını pek ağrıttım da Benim iki oğlum gavur harbinde şehit düştü Memleketi gavurdan kurtaran kişiyi bir kez görmeden ölmeyeyim diye hep dua ettim durdum . Rüyalarıma girdi Gazi Paşa. Bende gün demeyip mıhtara anlatınca, o da bana bilet alıverip saldı Angaraya, giceleyin geldimdi Yolu neyi de bilemediğimden işte ağşamdan belli böyle kendimi ordan oraya vurup duruyom bey.

-Senin Gazi Paşa'dan başka bir isteğin var mı? Kadını birden yüzü sertleşti.
-Tövbe de bey, tövbe de! Daha ne isteyebilirim ki .O bizim Vatanımızı gurtardı. Bizi düşmanın elinden kurtardı. Şehitlerimizin mezarlarını onlara çiğnetmedi. Daha ne isteyebilirim ondan? Onun sayesinde şimdi istediğimiz gibi yaşıyoruz. Şunun bunun gavur dölünün köpeği olmaktan onun sayesinde kurtulmadık mı? Buralara bir defa yüzünü görmek, ona sağol paşam! Demek için düştüm . Onu görmeden ölürsem gözlerim açık gidecek . Sen efendi bir adama benziyon,bana bir yardım ediver de Gazi Paşayı bulacağım yeri deyiver.

Atatürk'ün gözleri dolu dolu olmuştu, çok duygulandığı her halinden belliydi. Bana dönerek ,
 
-Görüyorsun ya Gökçen, işte bu bizim insanımızdır . Benim köylüm,benim vefalı Türk anamdır bu. Attan indim . Yaşlı kadının elini tuttum "Anacığım" dedim, "Sen gökte aradığını yerde buldun, rüyalarını süsleyen, seni buralara kadar koşturan Gazi Paşa yani Atatürk işte karşında duruyor ."
Köylü kadın bu sözleri duyunca şaşkına döndü . Elindeki değneği yere fırlatıp, Atatürk'ün ellerine sarıldı . Görülecek bir manzaraydı bu. İkisi de ağlıyorduİki Türk insanı biri kurtarıcı, biri kurtarılan, ana oğul gibi sarmaş dolaş ağlıyorlardı Yaşlı kadın belki on defa öptü atanın ellerini .Ata da onun ellerini öptü . Sonra heybesinden küçük bir paket çıkarttı Daha doğrusu beze sarılmış bir köy peyniri . Bunu Atatürk'e uzattı;-Tek ineğimim sütünden kendi ellerimle yaptım Gazi Paşa, bunu sana hediye getirdim. Seversen gene yapıp getiririm . Paşa hemen orada bezi açıp peyniri yedi. Çok beğendiğini söyledi . Sonra birlikte köşke kadar gittik. Oradakilere şu emri verdi;

-'Bu anamızı alın burada iki gün konuk edin. Sonra köyüne götürün .Giderken de kendisine üç inek verin benim armağanım olsun' 

ATATÜRK Anıları - Sabiha Gökçen



27 Ekim 2012 Cumartesi

Dı dı dı dı dı ...

Yaz mevsiminin etkisi altından çıkmak istemeyenlerdenim. Hep yaz olsun , hep sıcak olsun , hep bahar havası olsun , kışı özlersem neyim :) Ama mevsimlere direnemeyeceğiminde farkındayım. Zamanı geldi ve Kış sezonu yavaştan açıldı. Artık kalorifer , soba , şöminenin sıcaklığını hissetmeyi , dumanı tüten sıcacık kahve  ve çay hayalleri kurmaya başladım. Yani bana göre kış geldi. Ellerim , ayaklarım ve burnumun ucu daha şimdiden buz gibi ve bu Nisan ayına kadar böyle gider. Sezonu açtım yani...
 
Merkezi sisteme bağlı olduğumuz için henüz kaloriferlerimiz yanmadı ama yakındır. Hani akşamdan akşama yansa çekilecek . Artık evler soğudu , ne çorapsız gezilebiliyor , ne de hırkasız . Hatta hareketsizsen üzerine battaniye bile alsan fazla gelmez. Bu aralar yorgan bile tek başına ince gelmeye başladı ya neyse...

Bazen sırf bu soğuk yüzünden Güneye bir yerlere gidip yerleşesim var. Ama desenize daha dur bakalım. Bu işin kaban ve mont kısmı henüz başlamadı . Kat kat kazaklar , çoraplar , atkı , bere tarafı da var. Hatta ve hatta tüm bunlara rağmen yinede üşümek var , var da var...

24 Ekim 2012 Çarşamba

Mod sorunu...

Tatil yanı güzel ama bayram modu için aynı şeyi diyemeyeceğim. Sevmiyorum o telaşları. O yüzdende hiç birşey yapmadım...

Mesela , herkes camları sildi ama ben silmeyeceğim . Hem silsem de değişen birşey olmayacak çünkü yağmur yağıyor. En azından strese girip , "vah vah tuh tuh" diye üzülmeyeceğim. Bu iyi yanı olsa gerek. Nasıl olsa yağmur yıkar onları bi güzel , ohh miss... "Bayram temizliği" adı verilen o derinnnn , dip köşe temizliğini de yapmadım . Her zaman ne yapıyorsam o kadarı ve henüz başlamadım bile :) Saat olmuş 12:30 . Buda kötü yanı . Yani süpür , sil , geç hesabı. Üstten üsten mi derler artık adı her neyse...Bayram tatlısıda yapmayacağım. Halbuki biraz evinin kadını ol , otur baklava filan aç değil mi ama ... 

Düşünebiliyor musunuz beni baklava açarken? Yok ama dalga geçmiyorum yani bir zamanlar onuda yapmışlığım vardır ama zamana yenik düşmüş olabilirim :))) Belki sadece Cheese cake yaparım. O da ne zamandır özlediğim bir tat ve oğlumun özel isteği olduğu için...Onun dışında başka hiç birşey yapmayı düşünmüyorum. Diyorum ya , bayram modu bana göre değil. İstediğim tek şey kafamı dinlemek...

Siz bakmayın benim mod sorunuma , yine de herkese sevdikleriyle birlikte , İYİ VE MUTLU BAYRAMLAR dilerim...

21 Ekim 2012 Pazar

Haftada 3 kg GARANTI ...

Herkes haftada 3 kg vermek , istediği kiloya bir an önce kavuşmak ister. Ama maalesef ki böyle bir şey yok . Olsa da hem doğru değil , hemde sağlıksız ...
 
Zaten bende işin tamamen gırgırındayım. Haftada 3 kg vermekten değil , 3 kg almaktan söz ediyorum. Yani bilsemki kolayca verebileceğimi , değil 3 kg almak , rahatlıkla haftada 4-5 kg bile alabilirdim. Hemde hiç zorlanmadan. Bende bu iştah olduğu sürece kilo almanın lafı bile olmazdı. Mesela nasıl bir beslenme mi uygulardım ? Anlatayım. Belki kilo almak isteyenlere de yol gösterir dermişim :))) Aman şaka şaka :)))
 
Her sabah kahvaltıda börek yerdim ,  hemde  sıcacık sıcacık en tereyağlısından...Bazen de çıtır çıtır yağlı peynirli poğaçalardan 3-4 tane alır onları yerdim. Biraz rahatsız ederdi ama önemsemezdim. Amaç kilo almak değil mi? Sonra bal-kaymak ikilisinden hiç vazgeçmezdim. Çantamda sürekli çikolata taşır , ağzımı tatlandırmak istediğimde düşünmeden yerdim. Pastanenin önünden geçerken gördüğüm pastalara kafamı çevirmez , sıfır suçluluk duygusuyla beğendiğimi mideye indirirdim.
 
Öyle sebze yemeğidir , çorbadır , salatadır asla uğraşmaz. Sürekli fast foodlarla , abur cuburlarla işi götürmeye çalışırdım. Mantı , makarna , patates kızartması , kekler ,   bisküviler , baklavalar ve başka tatlılar derken ne varsa bıkmadan , usanmadan , düşünmeden yemek isterdim. Yani pis boğazımı hiç boş bırakmaz , sürekli tıkınırdım. Gece yatmadan önce de yarım ekmek arası kokoreç yer öyle yatardım. Şöyle bol kekikli acılı filan... Gerçi yatacak yerim olmazdı çünkü yataklara sığmazdım. Biraz fazla mı abarttım bilmiyorum ama  herşeyi bir arada düşününce midem bulanmaya başladı. Kısacası bütün amaç kilo almak olsaydı , eminim bu konuda çok başarılı olurdum. Ne yesem yapışıyor çünkü :))

16 Ekim 2012 Salı

Yaşıyoruz yani...

Nedense evin sadece bir odası herşeyin üstüste atıldığı bir duruma gelmiş. Montlar , giysiler , kitaplar , dosyalar , içleri dışına çıkmış spor çantaları , yerlerde sürünen laptop ve telefon şarj kabloları , boş kutular , kremler , bandajlar , çerçeveler , resimler gibi gibi gibi... 
 
Baktıkça "off off nasıl toplanacak bu oda ?  " diyerek canımı sıkıyordum ama çok gereksizmiş. Dedim ki : " Odanın haline bak ! Çingene pazarı gibi , ne ararsan var..."
 
" Olsun be boşver, elleme . İnsanın yaşadığı belli oluyor " diyince bende " Bence sakıncası yok , yaşayalım o zaman " dedim. Oda bildiğiniz uçuşa geçmiş durumda ...
 
Ama yaşıyoruz yanii...
 

15 Ekim 2012 Pazartesi

Bitti , gitti...

Gittim , geldim , gördüm , konuştum , eğlendim , oynadım , düşündüm , yoruldum , yenildim , gerildim , üzüldüm , kızdım , öğrendim , yendim , heyecanladım , hasret giderdim ,  güldüm , sevindim , şaşırdım ...
 
Kısacası her duygunun bir arada yaşandığı yoğun bir haftasonu geçirdim...
 
Ve biricik Bir 'le tanıştım yine sevindim . Geldiğin için , kahve için , o güzel gülüşün için çok teşekkürler. Herşey bitti gitti de geride hoş bir anı , hoş bir tebessüm bıraktı. Ve bir de bir kaç foto. Çok teşekkürler ...

10 Ekim 2012 Çarşamba

İşleminizi onaylıyor musunuz?

En olmadık zamanlarda 444' lü çağrı merkezlerinden gelen aramalara " Müsaitim , sizi dinliyorum " dediğiniz anda teslim olursunuz. Bu bazen banka kredisi için  , bazen TTNET , bazen Digitürk , bazen de Turkcell , Avea derken bir sürü yerden gelen çağrılar olabilir.
 
Kampanyalar ve tarifeler hakkında en az 5 dk. ya da daha fazla vaktinizi alıp sizi esir ederler. Hem dinlemek , hem de cevap vermek zorundasınızdır. "Hayır,  teşekkür ederim , ilgilenmiyorum " desenizde asla ilkinde kabul etmezler. Biraz tatlı sert çıkana kadar da ısrara devam ederler. Bir de derler ya " bıdı bıdı bıdı anlatıp anlatıp işleminizi gerçekleştirdim. Onaylıyor munuz ?"  Yanlışlıkla dinlemeden "evet" dersen gitti. Neyse bu böyle uzayıp gider zaten... 
 
Geçenlerde böyle bir görüşme için D-Smart'tan eşimi aramışlar. Kısa sürer diye dinlemeyi kabul etmiş ama kız anlattıkça anlatmış. Bizimkisi bunalmış tabii " Biz televizyonla ilgilenmiyoruz" demiş ama kız pek ikna olmamış , hala bilgi vermeye devam etmiş. Artık o kadar uzatmış ki sonunda eşim dayanamamış " Hanımefendi anlatamıyorum galiba , biz televizyon seyretmiyoruz. Evimde 1990 yılından kalma , 37 ekran bir TV var. D-Smart istemiyorum  " demiş.  
 
Kısa bir sessizlik olmuş , sonra " İyi günler" demiş , kapatmış telefonu. Eminim kız şoka girmiştir ama bizimkisi de gülmekten şoka girmiş :)) Bu kadarda ısrarcı olunmaz ki ama . Ben istesem yolumu bulamam mı ?

2 Ekim 2012 Salı

Tutun ellerimden...

Bugünü Ümit Sayın günü ilan ediyorum. Hem dinleniyorum hemde en sevdiğim şarkılarını dinliyorum. Sürekli hemde sürekli... Arada eşlik ediyorum ama detone olunca hemen susuyorum. Ustaya ayıp olmasın diye :) 
 
Sevdiğim parçalarını bloga ekledim. Aslında bütün şarkılarını çok seviyorum ama şimdilik bu kadar yeter . Seviyorsanız " İyi dinlemeler" dilerim ama sevmiyorsanız Mİxpodu veya blogu kapatabilirsiniz . Ben dinlerim hemde hiç sıkılmadan...

Karışır hüzünlenirim sen aldırma ...

heyy sen !!

Heyy senn !! Bir türlü adam olamadın gitti. Olamadığın gibi kırdığın kalplerin , dengesiz ve düşüncesiz sözlerinin de haddi hesabı kalmadı. Karşındaki insana , insan gibi davranmayı öğrenemedin. Sözünü dinletmek için de kullandığın ceza yöntemleri çok ilkel. Korkup sessiz kalıp boyun eğeceğimizi sanıyorsun herhalde.  Ama az kaldı , gerçekten çok az kaldı. Zaten herkesi karşına aldın, millet sabrediyor.

O kadar kişide anlayışsızlık problemi olmadığına göre dönüp kendine bakma zamanı geldi de geçiyor diye düşünüyorum. Mantıksızlıklarında ısrarcı olman , hiç kimseyi dinlememen , söz hakkı bile tanımaman , olumlu hiç bir düşünceye açık olmaman karşıt görüşü çocukça bahanelerle savunman , önemsememen , üstüne üstlük azarlaman !!! aşağılaman çekilecek iş değil. Kimsin ki sen ? Huzurlu ortamımızı  bozdun. Ve birileri zarar gördükçede sen mutlu oldun . Nasıl bir insanlıktır bu ? 
 
Çalışanına değer verirsen , onlara mutlu bir çalışma ortamı oluşturursan , sürekli problem çıkartmazsan , hoşgörü gösterip her taşın altında art niyet aramazsan , fikirlere açık olup biraz dinlersen herkes seni severde sayar da...Yoksa bu böyle olmaz.