30 Kasım 2011 Çarşamba

Ben mi abartıyorum ?

Ben her zaman karşımdaki insanı yürekten dinler , anlamaya çalışırım. Her durumda kendimi onun yerine koyar, olayları o şekilde yorumlamaya çalışırım. Bu konuda ne kadar başarılıyım bilemem ama bazen bunun bana zarar verdiğini düşünüyorum. Değer verdiklerimden aynı değeri göremediğimi düşünüyorum. "Karşılık mı bekliyorsun?" derseniz , elbettteki hayır , hemde kesinlikle hayır . belki sadece küçücük bir tebessüm. Buda mı karşılık ? Yoksa ben mi abartıyorum ?

Belkide küçük ayrıntılara takılıyorum. Önemsiz bile olsa ben görüyorum. Bu da beni üzüyor. İşte o zaman  "Bir yerlerde yanlış mı yaptım acaba?" diye kendimi sorguluyorum. Ama o kadar eminim ki kendimden, biliyorum yanlış yapmadığımı. Çünkü ben neysem hep oyum , olduğum gibiyim , rol yapmayı beceremem...

Yoksa , yoksa yine ben mi abartıyorum ? .........................

28 Kasım 2011 Pazartesi

Kaza geliyorum demedi...

Oturduğum ev ana cadde üzerinde. Sesiydi , gürültüsüydü , yolun pisliğiydi hiç bitmez , bütün bunları geçerim ama şu kazaları bir türlü geçemem. Acı bir fren sesiydi duyduğum "cıyyyyykkk ve bammmm "  diye ardından gelen büyük bir patlama. Daha geçen yıl , gencecik bir kızımızı kaybetmiştik , yine bu yolda , yine hızlı gelen arabalar yüzünden...

Sesle birlikte cama fırlamam bir oldu ama nasıl oldu , araba takla mı attı, ağaca mı vurdu henüz bilgim yok. ( Görenler antatıyor; ters yönde hızla giderken önce bankete çarpmış , sonra havada bir takla ve yolun karşına düşmüş ) Gördüğüm tek şey , arabanın gidiş istikametinin tam tersine dönmüş olduğu ve  ön kaputun olmayışıydı. Parçanın biri bir yerde , diğeri başka yerde dağılmış durumda . Yola bakıyorum başka araç yok , ölü yok , yaralı yok. Bunlar sevindirici .

Peki ya içindekiler ? Bakıyorum 2 kişi var. Kapı sıkışmış adam camdan çıkıyor. Koşarak yan tarafa geçiyor. Bir bayan var , dürtüyor , dürtüyor , hareket yok , kafasını kaldırıyor , yüzü gözü kan içinde. O an , benim bittiğim andı zaten hıçkırıklarımı tutamadım. Kız kendine geliyor ama o da arabadan çıkamıyor , sıkışmış. Çığlıklar atmaya başlıyor. Neyseki , 112 ve İtfaiye anında yetişiyor. Ama kız çıkartılacak gibi değil. Hemen , özel aletlerle araba kesiliyor ve çıkartılıyor , acilen kızı hastaneye götürüyorlar.

Ölü olmaması çok sevindiriciydi ama keşke kaza da olmasaydı. Keşke hızlı da gitmeselerdi. Dilerim kızın yarası ağır değildir ve çabuk iyileşir . Acil şifalar diliyor , büyük geçmiş olsun diyorum. Ve özellikle bir kez daha ....
Lütfen hızlı araba kullanmayalım !!! Araba kullanırken , normalden daha dikkatli olalım !!! Kaza anlıktır ve geri dönüşü olmayan can kayıplarına neden olabilir...

26 Kasım 2011 Cumartesi

Erkekten arkadaş olmaz !!!


Üniversite yıllarındayken futbola olan aşırı merakım yüzünden (evet yanlış okumadınız futbol diyorum) birkaç güzel anım olmuştur. Biliyorum şimdi yazarken bile komik geliyor ama o zamanlar öyleydi. Şimdilerde hiçbir maçı izlemiyor ve hiçbir futbolcuyu tanımıyor olsam bile. Gençlik işte...Neyse , o zamanlarda birkaç maça gitmişliğim ve bir iki ünlü futbolcuyla da oturup sohbet etmişliğim vardı. Arkadaşımdılar yani yanlış anlaşılmasın...

Birgün bu takım , İstanbul'da büyük bir maça hazırlık için otelin birinde kampa girdi. O sırada bende İstanbul'da staj yapmak üzere bulunuyordum ve teyzemlerde kalıyordum. Hem arkadaşımı ziyaret etmek , hem başarılar dilemek , hemde transfer ettikleri dünyaca ünlü 1-2 futbolcuyu görüp onların imzalarını almak , fotoğraf çekmek için kaldıkları otele gitmek istedim. Bu bana göre gayet doğal bir istekti. Tabiki öncelikle teyzemden izin almalıydım , sonuçta emanetiz ya... Ama söylemez olaydım , gizlice gitsene...Kim nereden bilecekti sanki ??? Ama yok olmazzz , o zamanlarda izinsiz bir şey yapmak kim , biz kim ? Söz ağızdan bir kere çıkardı. Lamı cimi yoktu. Sıkıyorsa tekrarlarsın başka haklarında kaybolurdu. Böyleydi eskiden. Şimdilerde ne takan varrr, ne duyannn ? Bir kere aklına koymaya görsün...neyse..

Tabiki teyzemin ilk tepkisi ; 
Hayırrrrr , ne işin var otelde ?  oldu.
- Yaa teyzem arkadaşım o benim , göremem mi?  Zaten çok kalamam . Sonuçta kamptalar...
- Olmazzzz, hayırr olmazzzzz. Erkekten arkadaş olmazzzz , hele futbolcudan hiç olmazzz.
- Haydaaaa.... gel burdan yak. Nasıl olmaz yaaa...

Bir sürü dil döktükten sonra , kendisi de gelmek üzere kabul etti. Gelsin tabi bence sakıncası yok. Neyse otele geldik. Arkadaşımı çağırdım , lobiye geldi. Kuzenim ve teyzemde yanımızda. Tanıştırdım , oturduk muhabbet ettik , biraz futboldan, ordan burdan . Tabii teyzem çaktırmıyor ama pek mutlu , arkadaş ünlü ya ! Sonradan birkaç arkadaşı daha geldi yanımıza...Yabancı transferlerin imzalı posterlerini aldım, fotoğraf çektim filan. Sanki ne yapacaksam ama o zamanlar benim için çok önemliydi .Sonra arkadaşım sordu ;

- Ne içersiniz?  
Meyve suyu alalım , diyecek olduk ki teyzemle göz göze geldik. Kaşı gözü ayrı oynuyor , neymiş olmazmış , içine ilaç atarlarmış, içmeyecekmişiz.  Kuzenimle çaktırmadan  gülüyoruz. Teyzemde içiyor tabi .Hani bayılacaksak birlikte bayılalım diye :)))  Mutlu , mesut bir şekilde çıkıyoruz otelden. Ama hala bayılmadık . "Hay Allah Türk filmi çevirmiyor muyduk biz , bayılmamız gerekmiyor muydu ? " diye teyzemi epey bir kızdırdığımızı hatırlıyorum. Ama o sözünü hiç unutamam "Erkekten arkadaş olmaz " ve " içeceğinize ilaç koyarlar " . Sen çok yaşa e mi teyzem. Yani bana göre erkekten çok da iyi , sağlam arkadaş olur , dost olur , sırdaş olur , can olur ...yeterki samimi olsun...

25 Kasım 2011 Cuma

Bir kaşık suçluluk...

Bugüne kadar kaşık kaşık yemekten zevk aldığımız kaçamağın adı Nutella mıydı ? Ama ben , bir alternatif daha keşfettim .Fiskobirliğin Fındık ezmesi . İyi mi yaptım kötü mü yaptım tartışılır ama yemesi inanılmaz keyifli.

Önce gayet masum bir şekilde 1 kaşık alıyorsun sonra ağzına gelen fındık parçacıklarının tadını alınca "hımm 1 kaşık daha" diyorsun. "Tamam yeter artık" diye düşünüp kavanozu kapatıp bırakıyorsun ama aklın kavanozda kalıyor. Kavanozun dibine kadar yolu var ama bence ona hiç gerek :) Gerçi evde 3 kişi olunca pek anyamadık. Oysaki sadece tadına bakıyorduk ...

Haa bu arada suçluluk duygusu mu ? Onu ne gördüm , ne duydum :))) Ama yeniden alır mıyım işte onu bilemiyorum. ;)

24 Kasım 2011 Perşembe

Bugüne özel...

Tüm öğretmenlerin öğretmenler gününü yürekten kutlarım.

Öğretmenler!.. Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek seciyeli muhafızlar ister. Yeni nesli bu nitelik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir.                                                     M.K. ATATÜRK 1924

Biz böyle öğrendik , böyle yapıyoruz...
Yapacağızda...

* Ve bugüne anlam katacak özel birşey yapmak istiyorum. İlkokul arkadaşlarımızdan oluşan birkaç kişilik ekibimizi organize edip , bize yıllarca emek veren , doğruları öğreten , hakkını ödeyemeyeceğimiz değerli ilkokul öğretmenimiz Neşe Öğretmenimize süpriz bir ziyaret yapmayı yada hazırlayacağımız bir organizasyona onu davet etmeyi düşünüyorum. Bu hepimiz için harika olacak. Yıllar sonra yeniden birarada düşünsenize...Ayrıntıları bildireceğim :)))   ( Şimdilik başka bir zamana ertelendi ...)

22 Kasım 2011 Salı

Ve mutlu dönüş...

Boncuğu o kafesin içinde öylece görünce ağlayacak duruma geldik. 1 haftada o kedi ne hale gelmiş , görseniz içiniz acır. Zayıflamış , pislenmiş , sesi kısılmış. Sanki o kedi gitmiş başka kedi gelmiş. Annem hemen yanına yaklaşıp elini uzattı " Boncukkk " diye seslenmesiyle patisini uzatmasın mı ? İşte koptuğumuz an , o an oldu. " Biz hemen kedimizi geri istiyoruz  " dedik. " Şu anda hasta , sonra verelim"  dediler . " Hayır biz onu iyileştiririz , şimdi istiyoruz " dedik ve gerekli formları doldurup kedimizi geri aldık. O an annemden ve Ege' den mutlusu yoktu .Gözleri yaşlı ama verilişinden dolayı sarfedilen pişmanlık sözleride  cabasıydı. Olan olmuştu artık , şimdi iyileştirme zamanıydı...

Hemen uyardılar " kediniz 1 hafta içinde ölebilir , ishali artabilir , kusabilir. Herhangi bir durumda acilen bize getirin . Ne de olsa 1 haftadır farklı bir ortamda " . ( Hıhı , tabi tabi öldürün diye değil mi? Demiyorlar ki , bu kedi 1 haftadır aç , soğukta kaldı üşüdü ,  hasta ettik ) . Hemen veterinere götürdük , 10 günlük antibiyotik tedavisine alındı. Hayvan der geçersiniz ama inanın psikolojisi çok bozulmuştu. Tepkisiz , mutsuz , yemek yemeyen sadece tuvalet ihtiyacı için uyanan bir kedi olmuştu. Gittikçe daha da zayıflayıp , kemikleri belli olmaya başladıkça  "ben sebep oldum" diye annem daha da üzülüyordu.

Hatta veterinerimiz ölecek diye şüphelenmiş ama annem üzülmesin diye söylememiş. Öncesinde barınaktaki veterinerle de görüşmüş o da " aman ne uğraşıyorsunuz o kediyle , o zaten ölecek , hastaydı " demiş. Ama tedavi kesilmeden devam etti . Hergün anitibiyotik iğnesini oldu , vitamin ve bağışıklık güçlendirici derken biraz biraz toparlandı Boncuk. Şimdi yeniden biberondan süt içmeye ( sabah keyfi yapıyormuş , yalvarır gibi miyavv diyip sütü görünce susuyormuş ) , kıtır kıtır mamasını yemeye , oyunlar oynamaya , ellerimize saldırıp ısırmaya , hoplayıp zıplayıp şirin yaramazlıklar yapmaya başladı bile. Yani hem Boncuk çok mutlu , hem annem babam hemde biz... Bambaşka bir sevgi bu ,  bakar mısınız şu keyife ?


21 Kasım 2011 Pazartesi

Tatsız gidiş...

Artık o istenmeyen an gelmişti. Hayvan barınağından yetkililer gelmiş ve Boncuk gitmişti. Annem o anı görmek istemediğinden evden uzaklaşmış ve bu sorumluluğunu babama yüklemişti. Babam da üzgün bir şekilde Boncuğu yetkililere teslim etmişti etmesine ama derin suçluluk hissetmesine engel olamamıştı. O da tamamen ayrı bir konu zaten. Bu arada özellikle belirtmek isterim ki , babamın o sıralardaki rahatsızlığı bizleri üzdüğünden evde bir kedinin varlığı zor olabilir düşüncesiyle gitme kararı alınmıştı yoksa başka bir sebebi asla yok , olamazda. Peki ya sonra...

Annem beni arayıp ağlamaklı durumu anlattı. Üzüleceğini az çok tahmin ediyordum . Çünkü 2 ay el bebek , gül bebek bakılmış bir yavru nasıl gidebilirdi ? O anda bizim evdede bir kıyamet koptu . " Boncukkkkkkk , hayırrr . Annenemm onu veremezzz , vermesinnn , gidelim alalımm anne nolurrrrr , nolurrr " diye salya sümük durumlar yaşandı. Gerisini tahmin edersiniz artık. Bu şekilde sıkıntılı 2 gün geçti. Anneminde aklı hep onda olduğundan içi rahat etmemiş ve barınağa telefon açarak Boncuğun  durumu hakkında bilgilendirilmek istemişti. Onlarda " Kediniz çok mutlu , çok cana yakın hiçbir problem yok,  aklınız kalmasın " diye söyleyince hafif bir rahatlama olmuş ama bu yeterli gelmemişti.

Sonrasında bu annemin içinde iyice büyümüş büyümüş , gidelim görelim heyecanına dönüşmüş. " Burası nasıl bir ortam , dedikleri gibi rahat mı ? Boncuk gerçekten iyi mi ?  " bilmek istemiş. Gittik ama göremedik. Hatta pek de iyi karşılandığımız söylenemez. Mesai saati bitmeden bitti demeler , göremezsiniz demeler gibi saçma sapan tepkilerle karşılaştık. Çok sinirledik , o sırada araya bayram tatilide girince 3 gün daha kaybettik. Ama annem mutsuz , yemiyor , içmiyor , sürekli yatıyor. Öyle üzgün ki , keşke vermeseydik diyor başka bir şey demiyor. Tatil sonrası hemen gittik bu kezde " hasta dediler , onu ayrı yere ayırdık dediler , isteyen bir aile var dediler " anlayacağınız bin dereden su getirdiler. " En azından görelim " dedik. Yine olmadı ve bir kez daha gitmek zorunda kaldık . Bu kez mecburen bizi yanına götürdüler.

Ve üzülerek söylemek istiyorum ki , hayvan barınağı dedikleri yer , çok kötü bir yer. Oysaki , tamamen farklı bir yer hayal etmiştim. Açıkta , kafes kafes ayrılmış , hayvanların soğuktan korunabileceği bir yeri olmayan , hortumla su tutulan , pislik içinde yüzlerce kedi köpeğin bulunduğu bir yer :( Burada bir süre bekletilip isteyen aileler olursa veriyorlarmış , isteyen olmazsada kısırlaştırıp salıyorlarmış .

Bu üzüntüyle kafeslerin arasında dolaşırken arka tarafta bir kafese geldik. Boncuk oradaydı , bir an çok sevindik ama ....

*devamı yarın......

20 Kasım 2011 Pazar

Boncuk hikayemiz...

Hikayesi biraz karışık aslında. Önce güzel bir tesadüf , sonra tatsız bir gidiş ve mutlu bir dönüş. Gözleri kapalı bir şekilde annemin ayaklarının dibine gelmiş acı acı miyavlayaraktan. En fazla 2 günlükmüş.

Annemde kıyamamış , " gecenin bir saatinde onu açlıktan ölüme terkedemezdim" diyerek almış , eve getirmiş. İyiki de getirmiş.  Gerçi niyeti biraz büyütüp bırakmakmış ama olmadı . Şimdi Boncuk , evin yeni neşesi ve bir numaralı ilacı oldu. Öyle böyle derken de 6 aylık oldu bile. Buraya kadar herşey güzel bir tesadüftü.

Peki ya tatsız gidiş , o nasıl oldu ? İşte burası uzun hikaye. Sunny' nin kaybından sonra annem babam çok etkilendi. Sevgisi bambaşkaydı ama bir daha hayvan bakmama kararı aldılar. Ta ki Dalgıç gelinceye kadar. Ama Dalgıç , gereken sevgiyi yeterince veremedi. Sonuçta o bir kaplumbağaydı ve yapabildikleri oldukça sulu bir çerçeve içinde kısıtlıydı :) Kucağına alsan alamazsın , sevsen sevemezsin , yanında yatıramazsın , konuşsan anlatamazsın gibi gibi. 

Bazı sağlık nedenlerinden dolayı da evde hayvan bakmama kararı alındığı için annem kediyi biraz büyütüp , kendini kurtarabilecek hale gelince güvenli bir yere bırakmak düşüncesindeydi. Ancak geçen 2-3 aylık süreçte annem onu yavrusu gibi benimsedi, biberonla besledi . Zaten inat ediyor başka hiçbir mamayı da yemiyordu . Öyle minikti ki. Bu sürede aralarında güçlü bir sevgi bağı da oluştu. İnanılmaz bir enerji aldılar Boncuktan. Ama annem hala onu vermekten söz ediyordu yoksa kopamayacağını o da biliyordu. Kardeşim onun hayvan barınağına bırakılabileceğini , orada isteyen ailelere verildiğini duymuştu . Annem bir anlık yanılgıyla  "tamam" demiş oldu.

Herşeyi iyice düşünmüştü . " Birkaç gün üzülürüm ama sonra alışıp unuturum " diyordu. Ya da öyle sanıyordu. İşte tatsız gidiş macerası böyle başladı.... 

* devamı yarın......

19 Kasım 2011 Cumartesi

UZAKLAŞMALAR UNUTMAK İÇİN DEĞİLDİR HER ZAMAN....

UZAKLAŞMALAR UNUTMAK İÇİN DEĞİLDİR HER ZAMAN
BAZEN BAŞARABİLİRSE İNSAN
ACIDAN KAÇMAK İÇİN UZAKLAŞIR KENDİNDEN
DAHA DERİN
DAHA UZAK KENDİNDEN...

" Neden " diye sormuştum ama biliyordum mutlaka bir nedeni olduğunu. Açıklananlar olduğu  gibi yüreğin derinliklerinden çıkmayan nedenler de olabileceğini biliyorum. Varsın herşeyi de bilmeyelim. Hangimiz içimize gömdüğümüz bazı acıların üstünü kapatmadı ki ? En azından kapatmaya çalıştı. İster büyük ister küçük olsun , ister önemli ister önemsiz olsun ama mutlaka içimizi çok acıtan , yüreğimize gömdüğümüz bir sürü nedenlerimiz oldu. Belkide her defasında " ölsemde kurtulsam bu acıdan" dediğimiz anlardaki gözyaşlarımız gibi...

O da böyle yapmıştı işte. Ölmek ve bazı şeylerden kurtulmak istemişti. Belki ölmenin yanlış bir yolunu seçmişti ama içinde bir yerlerde defalarca ölmüştü aslında. Evet , ölüm şakaya gelmez , ciddi bir konudur. Tanıyan , tanımayan , herkes çok üzüldü , ağladı ve dedik ki : " Bu şaka olmalı , inanamıyorum " . İyi ya işte, şakaydı ama kötü bir şaka diyelim. Nedenleri olan ağır bir şaka belkide . Biz  inanmak istemedik ve böyle oldu. Buna da sevinmeliyiz diye düşünüyorum. Çünkü , bu her zaman olacak birşey değil.  Ölüm götürdüğü zaman , geri getirmez . Gerçek acı olan budur işte.

Bazı yanlışlıkları düzeltmek için yanlış bir yol seçtiği ve bunun için ağır bir bedel ödediği kesin ama herşeyi göze almış olmalı. Burada bence önemli olan yaşıyor olması. Yaşıyor ama nasıl yaşıyor ? İşte bunu anlamak lazım. Derin acılar , derin yalnızlıklar ve haksızlıklarla bizlerin göremediği , anlayamadığı bir yerde yaşıyor. Yaşamak sadece nefes almak olsaydı , sanırım o gün ölmezdi .

Şimdi "NEDEN" sorusu az çok anlaşıldı sanırım. Diyorum ya bilmediğimiz yada anlayamadığımız öyle çok şey vardır ki . Bizler biraz yorumlarımızla , biraz sesimizle yanında olmaya çalıştık , anlamaya çalıştık , sadece olduğumuz gibi olduk ama yine de çok iyi anlayamadık. Tekrar söylüyorum çok üzüldüm ama çok kızmadım , çünkü biliyorum ki hiç kimse nedensiz bir şey yapmaz. Hele ki böyle bir şeyi asla !   " Alırım ben bu üzüntünün acısını elbet..." dedim kendisine  ve güldük :)) Sağolsun . İyiki yaşıyorsun...

16 Kasım 2011 Çarşamba

??????

Soruyorum NEDEN ? diye ... Anlam veremiyorum . 
Elbet vardır bir bildiği diyorum ama yine de gerek yoktu diye düşünüyorum . 
Zaten hayat bu kadar zor ve stres içindeyken ,
NEDEN bu da üzüntü olsun ki... Gerçekten NEDEN ?
İnanmıyorum işte inanmıyorum , çünkü öyle hissetmiyorum...
Bana bir NEDEN söyleee...

10 Kasım 2011 Perşembe

Sonsuza dek...


73. yılında da sevgi ve saygıyla anıyoruz seni.
 
Arıyoruz , ağlıyoruz , özlüyoruz .
 
Ve sonsuza dek seninleyiz...

3 Kasım 2011 Perşembe

Özlemişim buraları....

Gerçekten çok özlemişim. Özel bir nedeni yoktu uğramayışımın sadece içimden gelmemişti. Halbuki defalarca onu da yazayım , bunu da yazayım diyebileceğim bir sürü şey yaşandı , geçti. Ama diyorum ya canım istemedi , bende zorunluluk hissetmedim , hepsi bu...

Geçenlerde 3 -5 arkadaşımı ziyaret edince , yeniden içimde bir heyecan duyduğumu farkettim. Bu yüzdende uzun bir ara verdikten sonra bir şeyler yazabilmeye , başlangıç yapmaya çekindim ama sanırım şu an yaptım bile :)

4 koca ay geçmiş son yazımın üzerinden. Bunca zaman neler olmadı ki dersek , küçük küçük acı tatlı değişik bir sürü şey. Ama inanın şu noktada anlatacak hiçbir şey bulamıyorum. Yoksa , yazı yazmayı , bir şeyler anlatmayı unutmuş olabilir miyim ?  :)))) Yok canım sanmam . Zaman zaman çakan kıvılcımları yerine oturtabilirim . Böylece sürekliliği de sağlamış olurum diye düşünüyorum. 

Zaten şu ara aşırı hassas bir dönemdeyiz. Büyük üzüntüler yaşadığımız ve yaşamaya devam ettiğimiz , önce Şehitlerimiz , ardından Van Depremi ( -ki benim için hayatımdaki en önemli şehirlerden biridir VAN. Evlenip ilk yaşadığım yer , ilk evim , ilk görev yerim. 4 yıl geçirdim orada. Üzüntülerimiz elbette çok farklı. Ulaştığım kişilerde oldu , ulaşamadıklarımda... Tükenen umutlara rağmen hala umutla beklediğimiz haberler var...) Çalıştığım okul da neredeyse artık yok , görev yapılamayacak derecede hasar görmüş. Ne çok anımız vardı o okulda . Şimdi ise acılar , kayıplar , yardım eli bekliyor. Uzatıyoruz canla başla , tek yürekle...

Ve Cumhuriyetimizin 88. yıl kutlamalarına getirilen engelle yaşatılan bir deprem daha. Tüm şehitlerimiz ve kaybettiklerimiz için inadına yürüdük , Bayrağımızla , Ata'mızla göğsümüzü gere gere. Kim bize zincir vuracakmış ? ŞAŞARIM !  dercesine... Şimdi de yarın için çıkmasını ummadığım , evet ummadığım bir haber var. Bayram tatili uzamasın istiyorum. Çalışanlar lütfen kızmasınlar ama bu çok önemli , ben 10 KASIM Perşembe günü  öğrencilerimle birlikte okulumda ATA' mı anmak istiyorum. 11 Kasım 'ı tatil yapabilirler umurumda bile değil ama o gün tatil olmamalı !!!