12. Geleneksel Halloween Partimiz
2 gün önce
Yeni yıla mutlu giren çocuklarımız olacak. Pek çok arkadaşımızın kolileri Erzurum'a ulaştı ve ulaşmaya da devam ediyor. İlginize ve sıcacık yüreğinize çok teşekkür ederim. 
Sanırım ben Google Chrome kullanmadığım için de , görüntüleyemediğim kısımlar oldu . Tarayıcı desteklemediği için bazı bölümlerde sorunla karşılaşmak bu oluyordu. Bu yüzdende "eski arayüze dön" yazısını epeyce aradım. Her bölüme baktım , değişiklikler vardı ama içime sinmedi.
Ben ki , hayatta aklıma gelmeyecek bir işe kalkışmışım. Akvaryum işine yani. Şimdilerde çok zora geldiğimde "nereden bulaştım bu işe" diye söylenmiyor değilim ama öyle ya da böyle 8 aydır idare etmeye çalışıp , küçük dünyamızı yine de güzelleştirmeye çalışıyorum. 
Soğuk havayı kemiklerini titretecek  kadar içinde hissedip üşüdüysen , ertesi gün boğazında bir yanma , batma hissi ile uyandıysan , vücudundaki tüm eklemlerin ağrıyorsa ve yataktan kalkamıyorsan şifayı kapmışsın demektir. 
Paylaştıkça çoğalacağımızı , bu işin ses getireceğini biliyorum. Yazıyı okumak çok kolay ama yapmak gereken inanın çok zor değil. Sadece 1 kitap istiyoruz. İster okunmuş olsun ister yeni. Fazlasını istemiyoruz. Ama yok ben fazla gönderebilirim diyene de itirazımız yok tabiki. 
Geçenlerde kitap konusunda bir ricada bulunmuştum. Ve mümkünse sayfalarınızda paylaşmanızı istemiştim. Ve yine istiyorum. Yine isteyeceğim de . Bu konuda duyarlılık göstererek sayfasında paylaşan Kara Kalem 'e , Katre'ye , Fund@' ya ve bana mail göndererek bilgi veren arkadaşlarıma çok çok teşekkür ederim. 
Bu tür başlıklar genellikle tarif içerirler. Ancak bu kez , bu bir aşure tarifi değil , aşure yapamayışın tarifidir. O da nasıl oluyor demeyin. Sadece aklımdan geçiyor ama eyleme dökemiyorum. Yanlış anlaşılmasın, yapamadığımdan , denemediğimden değil , onu yapacak hevesim ve cesaretim olmayışından. Halbuki yapmaya niyetlensem , bu işi gerçekten güzel yapıyorum ama bir çeşit üşengeçlik diyelim. 
Bu hafta sonu güzel anlar yaşadım. Kısacık bir zaman diliminde kocaman sevgilerimizi paylaşmanın mutluluğuydu yaşadığımız. 
Uzun zamandır blog dünyasındayım ve bu okuyucularımdan ilk ricam olacak. Birçok blog arkadaşımızın zaman zaman yardım kampanyalarına katıldığını ve birçok yüreği mutlu ettiğini, bu konuda sevindirici geri dönüşümler aldığını biliyorum. Bugün ben de böyle bir ricada bulunsam , yüzlerce öğrencimizi kitap sahibi yapsak , okuma sevgisini aşılasak ...
Yaz tatilinde Olmypos Çıralı'da bir pansiyonda kalmıştık. Çok şirin bir aile pansiyonuydu Aygün pansiyon. Yemyeşil bahçe içerisinde , sessiz sakin , huzur dolu bir yer. 
İşte oradan kalma bir alışkanlıkla her pazar kahvaltısında soframızda eksik etmediğimiz bir şey var. Bu kesinlikle bir kahvaltılık türü değil , yumurta pişirme şekli değil , hamur işi börek vs. değil , tatlı bir şey hiç değil. Sadece ve sadece yeşillikten ibaret...
Biraz maydanoz , biraz roka ve nane... Bu muhteşem 3 yeşil , kahvaltıya çok yakışıyor ve çok hoş tatlar veriyor ( yani bence)  Sadece salata için kullanıldığını düşünmeden yağsız , limonsuz çıtır çıtır yenerek , peynir , domates ve zeytinle birlikte harika bir birliktelik oluşturuyor. Hafta içinde de , acele kahvaltı için sandviç hazırlarsam içine mutlaka roka , maydanoz ve nane sıkıştırmayı ihmal etmem. Denemeye değer derim. Sonuçta yeşillik demek vitamin demek , sağlık demek ...

Çok özür dilerim ama bugün aptal insanlara kızasım var. Hatta gidip dövesim var ama bana ters işte... 
Bazen bir anda karar verirsiniz ve verdiğiniz kararın doğruluğundan emin olsanız bile tereddütler yaşarsınız. "Acaba doğru mu yaptım? Yapmalı mıydım? Şimdi sırası mıydı?" diye yüzlerce içsel çatışmalarla karşı karşıya kalırsınız. İşte bende böyle bir durum içindeyim. Aslında hem heyecanlı hemde sıkıntılı diyelim. Ama bu konuda paylaşımlar yapacağımdan ve mutlu olacağımdan kesinlikle eminim. Yinede ne biliyim , biraz huzursuzum galiba...
Ben her zaman karşımdaki insanı yürekten dinler , anlamaya çalışırım. Her durumda kendimi onun yerine koyar, olayları o şekilde yorumlamaya çalışırım. Bu konuda ne kadar başarılıyım bilemem ama bazen bunun bana zarar verdiğini düşünüyorum. Değer verdiklerimden aynı değeri göremediğimi düşünüyorum. "Karşılık mı bekliyorsun?" derseniz , elbettteki hayır , hemde kesinlikle hayır . belki sadece küçücük bir tebessüm. Buda mı karşılık ? Yoksa ben mi abartıyorum ?
Oturduğum ev ana cadde üzerinde. Sesiydi , gürültüsüydü , yolun pisliğiydi hiç bitmez , bütün bunları geçerim ama şu kazaları bir türlü geçemem. Acı bir fren sesiydi duyduğum "cıyyyyykkk ve bammmm "  diye ardından gelen büyük bir patlama. Daha geçen yıl , gencecik bir kızımızı kaybetmiştik , yine bu yolda , yine hızlı gelen arabalar yüzünden...
Bir sürü dil döktükten sonra , kendisi de gelmek üzere kabul etti. Gelsin tabi bence sakıncası yok. Neyse otele geldik. Arkadaşımı çağırdım , lobiye geldi. Kuzenim ve teyzemde yanımızda. Tanıştırdım , oturduk muhabbet ettik , biraz futboldan, ordan burdan . Tabii teyzem çaktırmıyor ama pek mutlu , arkadaş ünlü ya ! Sonradan birkaç arkadaşı daha geldi yanımıza...Yabancı transferlerin imzalı posterlerini aldım, fotoğraf çektim filan. Sanki ne yapacaksam ama o zamanlar benim için çok önemliydi .Sonra arkadaşım sordu ;
Boncuğu o kafesin içinde öylece görünce ağlayacak duruma geldik. 1 haftada o kedi ne hale gelmiş , görseniz içiniz acır. Zayıflamış , pislenmiş , sesi kısılmış. Sanki o kedi gitmiş başka kedi gelmiş. Annem hemen yanına yaklaşıp elini uzattı " Boncukkk " diye seslenmesiyle patisini uzatmasın mı ? İşte koptuğumuz an , o an oldu. " Biz hemen kedimizi geri istiyoruz  " dedik. " Şu anda hasta , sonra verelim"  dediler . " Hayır biz onu iyileştiririz , şimdi istiyoruz " dedik ve gerekli formları doldurup kedimizi geri aldık. O an annemden ve Ege' den mutlusu yoktu .Gözleri yaşlı ama verilişinden dolayı sarfedilen pişmanlık sözleride  cabasıydı. Olan olmuştu artık , şimdi iyileştirme zamanıydı...
Sonrasında bu annemin içinde iyice büyümüş büyümüş , gidelim görelim heyecanına dönüşmüş. " Burası nasıl bir ortam , dedikleri gibi rahat mı ? Boncuk gerçekten iyi mi ?  " bilmek istemiş. Gittik ama göremedik. Hatta pek de iyi karşılandığımız söylenemez. Mesai saati bitmeden bitti demeler , göremezsiniz demeler gibi saçma sapan tepkilerle karşılaştık. Çok sinirledik , o sırada araya bayram tatilide girince 3 gün daha kaybettik. Ama annem mutsuz , yemiyor , içmiyor , sürekli yatıyor. Öyle üzgün ki , keşke vermeseydik diyor başka bir şey demiyor. Tatil sonrası hemen gittik bu kezde " hasta dediler , onu ayrı yere ayırdık dediler , isteyen bir aile var dediler " anlayacağınız bin dereden su getirdiler. " En azından görelim " dedik. Yine olmadı ve bir kez daha gitmek zorunda kaldık . Bu kez mecburen bizi yanına götürdüler.