31 Aralık 2008 Çarşamba
2009 'a ...
30 Aralık 2008 Salı
Tedaş' tan hediye...
Yılın son günü , bu kadar kriz içinde aldığım haber hiç de iyi değildi. Eşim eve geldiğinde " Sana kötü bir haberim var " dedi , o an bittim zaten , aklımdan bin bir türlü şey geçti. Yanımda olduğun için...
İçim sıkılıyor, hem de fena halde sıkılıyor... Hapishanede volta atanlar gibi , bir ileri , bir geri evin içinde dolanıp duruyorum. İki gündür kendimi iyi hissetmemem , dün okula bile gitmemem sanırım beni daha da sıktı. Vakit geçsin diye bilgisayarın başına oturuyorum , hemen ondan da sıkılıyorum , mutfağa gidiyorum , bir şeyler mi yesem ya da yapsam mı diyorum , ıhııh onu da istemiyorum. Ama doğum sancılarım tutmuş gibi de kıvranıp duruyorum . Nedir bu ruh halim ? Hiç bir şey istememek , ne biçim bir şey ! Daraldım sanırım , konuşacaklarım hep içimde kaldı ya , şiştim kaldım bende . Kurdum kurdum , suçsuz yere ceza almış , içine sindirememiş , ağlamaklı çocuklar gibi ... Zoraki bir gülümsemeyle geçiştiriyorum işte ...
Ama bugün , bana katlanmak zorunda kalan arkadaşıma (özlenen özgürlük) bir kez daha teşekkür ediyorum , yanımda olduğu için , bir de bana aldığı güzel nergisler için ...Çok güzeller , evin içi mis gibi koktu ...
29 Aralık 2008 Pazartesi
Konuşmak lazım ...
Karşılıklı oturup sorunlarımızı , kızgınlıklarımızı konuşamayacak kadar aciz miyiz ? Sessiz kalarak hangi sorunu çözebiliriz ki ? Bir süre kafa dinlemek , sessiz kalmak iyidir , bunu anlarım . Ancak iş, sorun çözümüne geldiğinde iyi ya da kötü ne varsa konuşulmalı , ortak bir karara varılmalı diye düşünürüm. Aksi taktirde yapılan şeyler daha kırıcı , daha yıpratıcı olabilir. Bence bütün sorun bizde , içimizde ... Yok saymak , unutmak çözüm değil ! 28 Aralık 2008 Pazar
Ama ne düğün !!
Efendimm , dün eşimin bir yakınının düğününe davetliydik. Tüm aile bilir ki , pek severim ben düğünleri ! Amanın düğün olsa da gidip şıkır şıkır oynasak derim ... 27 Aralık 2008 Cumartesi
3. yıla...
Blog dünyasıyla tanışmam , 2.yılını doldurdu. 2006 'nın Aralık ayının sonlarıydı. Bir arkadaşım kendi blogunun adresini bana gönderdiğinde , benim de hoşuma gitti. Nedir , nasıldır derken acaba ben de yapabilir miyim diye heveslendim. Pek çok şeyi beynimde kurmaktansa belki de yazmayı denemeliyim diye düşündüm. Hem kimsenin , bilmesine de gerek yoktu ... Böylece başladım ..."Amaç okunmak değil , duygularını döküp , ne hissettiğini anlamak , kendini dinlemek " demişti. Evet , aynen böyle demişti . Bende öyle yaptım. Başlangıçta kimseye adres vermeden sadece kendime sakladığım yazılarla başladım. Defalarca yazdım , sildim , güldüm . İnanılmaz saçma geliyordu. Bu yüzden uzun süre kimseyle paylaşmadım . Belki de utandım .Bilemiyorum. Ama istediğim her an yanımda olan , konuşabileceğim biri gibiydi. Kimsenin dağıtmadığı , karışmadığı , tamamen bana ait bir yer... Hani bazen konuşmak istersiniz , ama asıl istediğiniz , gerçekten birisiyle konuşmak değildir ya , işte bu da öyle bir şeydi . Bazı şeyleri kendi içinde yaşatmaktı belki de .
Sonuç olarak , her şekilde bana iyi geldiğini anladım. Gerçi pireye kızıp , yorgan yakma davasına da , defalarca blogu kapatma kararı aldığımı söylemeliyim. Bu dönemlerde kısa süreli aralar verip , kararımı erteledim. Hep bağlayan bir şeyler oldu ve ben gidemedim. Bana yine de belli olmaz , olur da bir gün içimde bir yerde fırtınalar eserse " bu blogu sil " tuşuna basarım , hem de bunca emeğe acımadan...
Şimdi ise , o kadar çok blog arkadaşım var ki , her türlü duyguyu birlikte paylaştığımız , desteğini sanal da olsa gerçekten hissettiğimiz harika arkadaşlar... Kimiyle gerçekten çok yakın olup , en özel sırlarımızı paylaştığımız , hatta çocukluğumuzu geçirdiğimiz , aynı sofrayı paylaşıp beraber yediğimiz , içtiğimiz , birlikte güldüğümüz, birlikte hissettiğimiz , oyunlar oynadığımız harika arkadaşlara , dostlara sahibim. Ve gittikçe de büyüyen bir halkanın zinciri gibiyiz. Sadece paylaşmak için... İyi ki varsınız. Hepinize teşekkür ederim .
Okuyorsa Pikacu ' ya da ...
26 Aralık 2008 Cuma
Gidemiyorum diye...
25 Aralık 2008 Perşembe
Tuhaflık nerde?
24 Aralık 2008 Çarşamba
Yağmur var yağmur...

23 Aralık 2008 Salı
Yaramaz ama şirin ...
Eyvahh!! diyorum çünkü daha şimdiden disiplinlik olaylara başladık... Ve ben daha nelerle karşılaşacağımı düşündükçe bazen kendimi kaybediyorum. Bey efendimiz 2. sınıfta ama çok hareketli ve yaramaz , işi zekilikle götürüyor. Sınıf öğretmeni demiş ki : "Ege' yi mezun edince ben de emekli olurum artık. Bu nesil çok başka , ne durdan anlıyor , ne sustan. Kızıyorum ama öyle şirin ki çoğu zaman bir şey diyemiyorum. " 22 Aralık 2008 Pazartesi
Kısa yollar...
• CTRL+C (Kopyala)
• CTRL+X (Kes)
• CTRL+V (Yapıştır)
• CTRL+B ( Kalın yazı )
• CTRL+I ( İtalik yazı )
• CTRL+O ( Dosya açma )
• CTRL+A (Tümünü seç)
• CTRL+Z (Geri Al)
• CTRL+SAĞ OK (Ekleme noktasını sonraki sözcüğün başına götür)
• CTRL+SOL OK (Ekleme noktasını önceki sözcüğün başına götür )
• CTRL+AŞAĞI OK (Ekleme noktasını sonraki paragrafın başına götür)
• CTRL+YUKARI OK (Ekleme noktasını önceki paragrafın başına götür )
• CTRL+F4 (Aynı anda birden çok belge açmayı sağlayan prog. etkin belgeyi kapat)
• CTRL+ESC (Başlat menüsünü görüntüle)
• F1 tuşu ( Yardım )
• F2 tuşu (Seçili öğeyi yeniden adlandır)
• F3 tuşu (Bir dosya ya da klasörde arama )
• F4 tuşu (Bilgisayarım veya Windows Gezgini’ndeki Adres çubuğu listesini görüntüle)
• F5 tuşu (Etkin pencereyi günceleştir)
• F6 tuşu ( Adres çubuğuna gider )
• F10 tuşu (Etkin programda menü çubuğuna gider "dosya eklemek , araçlar gibi " )
• SAĞ OK (Sağdaki sonraki menüyü aç veya bir alt menü aç)
• SOL OK (Soldaki sonraki menüyü aç veya bir alt menüyü kapat)
• ALT+ENTER (Seçili öğenin özelliklerini görüntüle)
• ESC (Geçerli görevi iptal eder , işlemler durdurur )
• ALT+ENTER ( Seçili öğelerin özellikleri )
• ALT+ESC ( En son açılan itemler arası geçiş )
• ALT+F4 ( Aktif pencereleri kapatır )
• ALT+SPACEBAR ( Aktif sayfanın menüsü )
• ALT+TAB (Menüler arasında geçiş )
• SHIFT+DELETE ( Çöp kutusuna atmadan siler )
Microsoft Doğal Klavye Kısayolları
• Windows Logosu+BREAK ( Sistem Özellikleri iletişim kutusunu görüntüle)
• Windows Logosu+D ( Masaüstünü göster)
• Windows Logosu+M ( Tüm pencereleri küçült)
• Windows Logosu+R ( Çalıştır iletişim kutusunu aç )
• Windows Logosu+E ( Bilgisayarım’ı aç)
• Windows Logosu+F ( Bir dosya veya klasör ara)
• Windows Logosu+F1 ( Windows Yardımı’nı görüntüle)
• Windows Logosu+ L ( Klavyeyi kilitle)
• CTRL+Windows Logo+F ( Bilgisayar ara )
Karakter Eşlem İçin Klavye Kısayolları
• PAGE UP (Bir defada bir ekran yukarı git)
• PAGE DOWN (Bir defada bir ekran aşağı git)
• HOME (Satırın başına git)
• END (Satırın sonuna git)
• CTRL+HOME ( Sayfadaki ilk karaktere git)
• CTRL+END ( Sayfadaki son karaktere git)
20 Aralık 2008 Cumartesi
Gece atıştırmaları...
Gece atıştırmalarımın en olmaması gereken şey olduğunu , çok iyi biliyorum . Ama ne kadar bilsem de fayda etmiyor , kendime hakim olamıyorum. Yedikçe iştahım açılıyor, iştahım açıldıkça da yiyesim geliyor. Tatlısı , tuzlusu , kahvesi , fındığı , fıstığı hiç farketmiyor. Ne varsa...19 Aralık 2008 Cuma
Yine...
Şu aralar yine bilgisayarıma bir şeyler oluyor. Daha önce format yemiş , biraz aklı başına gelmişti ama bu kez derdi format değil sanırım. Yeni çıkan toshileri mi kıskandı , ne yaptı ? Anlayamadım. Geçen gün biraz bakmıştım da , çekemedi haklı olarak...Sen bilmiyordun !!!
Hiç bir zaman şiir kitaplarıyla , aram iyi olmamıştır. Çok da sevdiğim söylenemez aslında... Dinlerim ama okuyamam. Çok güzel ve özel şiirlerin olduğunu , okuyan kişiye göre de anlam kazandığını , taa içinde hissettirdiklerini bilirim. Belki de kendi okuyuşumla anlam katamadığım için böyle düşünürüm. Bilemiyorum. Herkes şiir okuyamaz . O duyguyu içinde hissetmeli , olduğu gibi yansıtmalı , rolünü iyi oynamalı bence. Fondaki müzikle bütünleşmeli , tüyleri diken diken edecek kadar etkilemeli ki , o şiir , dinlenmeye değer olsun...
BEN SENİ SEVİYORDUM , SEN BİLMİYORDUN !!!
Sana uzak kentlerden birinde zamanın bir yerinde
Seni ve senli günleri anımsattı akşam güneşi
Onca zamanın üstünde , eskimiyen bir düşüncesin şimdi
İnsan her gün anımsar mı aynı gözleri
Seni seviyordum ve senin haberin yoktu
17 Aralık 2008 Çarşamba
Çok güvenli bir yerde....
16 Aralık 2008 Salı
ZaAf ...
Kedilerle ilgili bu durumu yeni öğrenmiştim. Normalde sokak kedisi kendini saldırgan köpeklere karşı koruyabilirmiş. Bu direnci kıran tek şey neymiş biliyor musunuz ? Sevgi...Ders almak mi ? Ne münasebet!.. Daha son ihanetin yarası kabuk bağlamadan, yeni yaralar için aralıyoruz kalbimizin kapılarını... Zavallı bir kedi yavrusundan farkımız yok aşkın karşısında...Boynumuzda, kalbimizde pençe pençe darbe izleriyle, her sıcak dokunuşta çocukça uysallaşıp, her hayal kırıklığında 'köpek gibi' pişman olarak, her terk edişte acı çekip her dönüşte biraz daha kanayarak, kanayan yerlerimizi kediler gibi dilimizle yalayarak, 'Bir daha asla'larla 'Daima'lar arasında yalpalayarak yara bere içinde yaşıyoruz.
O yüzden 'Melek'ler, içe kıvrık partilere gömülüyor. Ve hayata 'Şeytan'lar hükmediyor. Belki de en iyisi kuyruğu her daim dik tutmaktır...Şefkate kanmış mevta bir ev kedisi olmaktansa, gardını almış hayatta bir sokak kedisi kalmak daha iyidir.
Can Dündar....
15 Aralık 2008 Pazartesi
Ay saklanırsa...
14 Aralık 2008 Pazar
Pazartesi mi offf ...
Tatil bitti , herkes evine döndü , benim için değişen bir şey olmadı , zaten evimdeydim . Tembellik yapa yapa artık ondan da sıkıldım. Ve şimdi yarın iş başı . Bir koşturmaca , bir telaşe , bakalım tempoya nasıl uyacağız. Canımı sıkan tek şey , sabah çok erken uyanacak olmam ve 10 gün boyunca enerji yüklenmiş öğrencilere dayanacak olmam. Hayalini bile kuramıyorum. Sadece zor bir hafta olacak , onu biliyorum . Kendi adıma şüphelerim olsa da herkese pazartesi sendromsuz bir hafta diliyorum...
Uykunun en tatlısı...
 Derin uykudan değil de " şekerleme " adını verdiğimiz o en güzel andan söz etmek istiyorum . En olmadık yerde , aniden bastıran , karşıkonulmaz o duygu var ya ... Ne tatlıdır ama . Otobüste, metroda , derste , bekleme salonlarında , iş yerinde , pc başında , her yerde . Yani yeri yok !13 Aralık 2008 Cumartesi
Kari olup-sen?
 Bazı ailelerde erkek çocuklara bakış açısı farklı olduğundan , el üstünde tutulurlar. Sorumluluk verilmez , her isteği ikiletmeden yerine getirilir , evin küçük komutanıymış gibi kontrol tamamen ona bırakılır. Özellikle de bu , doğu bölgelerinde oldukça yaygındır. Erkekler asla kadına ait işlere elini sürmez, çünkü ayıptır. Böyle görmüştür. Her iş , sanki kadının göreviymiş gibidir ve yapmak mecburiyetindedir. Erkeğin her sözü , bir emirdir. 12 Aralık 2008 Cuma
neden...
Yapılan hatalar geri alınabilseydi , kırgınlıklar unutulabilseydi , birbirimize verilen değer daha iyi anlaşılabilseydi , bu dünyada hiç ama hiç kimse üzülmezdi , öyle değil mi ???? Ama böyle olmuyor işte. Bazen istemeden hatalar yapıp bende kırabiliyorsam , geri alamıyorsam , karşılığını yine kırılarak fazlasıyla ödüyorum demektir . Bazen geçti , gitti diyip unutabiliyorsam , bazen de unutamıyorum işte. Ve sonra , hep NEDEN diyorum...Ve hep cevap veremiyorum ...
10 Aralık 2008 Çarşamba
Ev kedisi...
Ne zaman evden dışarıya çıksam , daha çıkar çıkmaz evimi özlüyorum. Gezmeyi bu kadar severken ve isterken , evimi de bu kadar özlemek , nedendir , anlamıyorum. Sonrada bu bende kalıcı bir tembelliğe neden oluyor. Kim , "hadi bir yerlere gidelim " diyecek olsa , hep evde kalmak istiyorum . Ya hazırlanmaya üşeniyorum , ya canım gitmek istemiyor ya da kalabalık çekemeyeceğim zamanlarda gelen teklifleri red ediyorum. Ve farkediyorum ki , gün geçtikçe daha da ev bağımlısı oluyorum... 
9 Aralık 2008 Salı
El öpenlerin çok olsun !!!
Aile büyükleri ziyaretlerinde el öpmekten çok , yanaklarından öpmeyi ve candan sarılmayı tercih ederim. Neden bilmem ama bana hep daha sıcak , daha samimi gelmiştir. Saygısızlık olduğunu düşünmüyorum bile... Çok çok yaşlı olanları kastetmiyorum tabi , onlara bunu kabul ettirmek çok zor... Öyle görmüşler ve beklentileri de o yönde. Onları da , arada idare ediyoruz zaten. 7 Aralık 2008 Pazar
5 Aralık 2008 Cuma
Tatil bayramı...
Dün gece istemeyerek uyudum , sabah istemeyerek uyandım , istemeyerek okula gittim. Yine istemeyerek derse girdim . Sonuç olarak hiç birşey yapmak istemiyordum ... Yine de son bir gayret toparla kendini özii , bak 5 saat kaldı , bak 4 saat kaldı , hadi 3 saat derken yine de en sevecen halimle , dersimi anlatıp , çıktım . Ne zor geldi bugün , anlatamam. Bir çeşit , rol yaptım yani. Zaten çocuklar , benden önce tatil moduna girmiş olduklarından , hem sayıları azdı hem de ilgileri. O son saat zil çaldı ya , bitirip eve geldim ya ...Ohh misss tatildeyim artık dedim. 4 Aralık 2008 Perşembe
Moda bu mu ?
Bir tek bana mı tuhaf geliyor, yoksa herkes benim gibi mi düşünüyor , çok merak ediyorum . Bazen blogları gezerken inanılmaz küfürlü , abuk subuk yazılarla karşılaşıp , "bunu da mı yazdın, pes doğrusu " dedirtecek cinsten sözlerle karşılaşmak beni şaşkına çeviriyor , gözlerime inanamıyorum. Rahatlamak bu mu dur ? Kendini özgürce ifade edebilmek , küfürden mi geçiyor yani ? 
İşin tuhaf yanı " Bu psikopat yine neler saydırdı , döktürdü acaba " diye meraktan bakıyor insanlar . Onaylamasalar bile yapılan ziyaretler sanki onaylıyormuş anlamına geliyor. Böyle bir toplumuz işte . Sevmediğimiz , beğenmediğimiz şeylerin üzerine gidip , ilgi gösteriyor , önemsiyormuş havası yaratıyoruz. Sonra da herkes buna özenip , olması gereken buymuş gibi davranıyor. Bunları düzeltme işi sonra yine bizlere düşüyor ama seni takan kim ? Etkili olamıyoruz , bu da içimi acıtıyor. Sürekli kaba , saba , kırıcı bir yaklaşım içinde olunca da , birbirimize karşı güzel söz söyleme özürlü oluyoruz. 1 Aralık 2008 Pazartesi
Bazı hikayeler HER TÜRLÜ yaşar...
Herkesin bir hikayesi vardır , yüreğinin en derin yerinde yaşattığı ... Kimi acı , kimi hüzün , kimi de aşk dolu !30 Kasım 2008 Pazar
Nescafeli kek...
Ödev işkencesi...
Bu çocuklar ödev yaparken neden bu kadar hırçın olurlar ki ,anlamam. Hadi sen hırçınsın , neden anneleri de durup dururken sinir ederler ? Ağlarlar, tepinirler , salya sümük kağıda akıtırlar, yazarlar, silerler, yazarlar , silerler, o kağıt aşınıncaya kadar uğraşırlar. Sonunda kağıtta kocaman bir delik açılır , oturup bir de onun için ağlarlar. Ödev uzarda uzar tabii . Ödev de ödev değil . Kelime sonundaki hece ile yeni bir kelime türetme şeklinde bir oyun ... Ama 15 dk'lık ödev , 3-4 saat sürüyor. İnanılmaz !29 Kasım 2008 Cumartesi
Böyle yenir...
Spagettiyi , kaşığın içine alarak , çatalla döndüre döndüre yemeyi öyle severim ki. Zaten bunun yenme şekli de böyledir. Başka türlüsünü düşünemem bile. Minik parçalara bölmek , spagettiye hakaret sayılır. Kendisi , benim en acil kurtarıcılarımdan olduğu için canım yemek yapmak istemediğinde meydan ona kalır. 
** Spagettiyle ilgili başka bir konu da , amcamın iş seyahatı nedeniyle İtalya da yaşadığı bir olaydı. Öğlen yemeği için , girmiş olduğu restaurantta, spagetti siparişi veriyor. Bu arada amcamın Türk olduğu anlaşılıyor , sohbetler filan derken , spagetti amcamın önüne geliyor. Ama garsonlar gözlerini hiç ayırmadan amcamı izlemeye başlıyorlar. Amcam gayet kendinden emin bir şekilde , sol eline kaşığını , sağ eline çatalını alıp , sarmaya başlayınca , birden alkış kopuyor. "Hııımm , siz işi biliyorsunuz" diyorlar :)) Bu da böyle yenir işte...28 Kasım 2008 Cuma
Çizimlerim...
26 Kasım 2008 Çarşamba
Tombişim...
Büyük ekran ve pek çok değişik özelliğe sahip olması açısından zamanının en iyi telefonlarından biriydi Nokia 6600. O zaman alsak mı , almasak mı diye epey düşündürmüştü. Ama bonusa 12 taksit demişlerdi ya , gaza gelmiştik işte. Biliyorum şimdi bile " yuhh ! " diyebileceğimiz kadar bir fiyata almıştık . Aklıma geldikçe , o paraya hala acırım. Belki de o yüzden hiç değiştiremedim. Şu anda aynı fiyata , daha iyi özelliklerde , mükemmel telefonlar var . Hatta , az daha eklenebilse iPhone bile alınabilir. Ama cimriliğim tuttu , değiştirmeye kıyamıyorum . Çünkü sonu yok ! Taaa ki geçenlerde bir arkadaşıma kızıp , telefonu hırsla yere fırlatana kadar. Çok alakasızdı biliyorum ama mesaja cevap vermeyince , bir an sinirlenesim geldi. Bazen bu tür saçmalıklar yapıyorum işte . Olan tombişime oldu tabii . Ekranı çatladı ve bir süre tepkisiz kaldı. Belli ki iç kanaması vardı. Şİmdilerde arayan numarayı göstermeme , mesajı iletememe , cevapsız aramaları silme , aniden kapanma , bazen de açılmama gibi garip tavırlar içerisine girdi. Haklı aslında , beyin sarsıntısı geçirdi ,hiç kolay değil. Ama artık değişmek zamanıdır , değişmek diyorum...
25 Kasım 2008 Salı
Takılı kalanlar...
İçimden geldiği gibi de beni " Takıntılar " konusunda mimlemiş. Bu nedenle , bir kereliğine , işte içimden geldiği gibi ...
- İlk takıntım mimlenmek olsun. Bir daha beni mimlemeyiniz diyorum :))
 - O an kullanmayacak bile olsam , internetin olmamasına takıyorum . Defalarca kontrol ediyorum. Bağlantı gelince normal hayata geçiyorum. Sanırm bu konuda çoğumuz böyleyiz. Yeterki olsun! Engellemelere başkaldırı belki de :))
 - Bilgisayarımı açınca önce blogları ziyaret etmeden , başka işlere başlayamıyorum.
 - Pijamalarla evin içinde uzun süre gezilmesine , yerlere oturulmasına takıyorum.
 - Evde veya dışarıda yapılacak işleri listeliyorum. Liste azaldıkça rahatlıyorum.
 - Herşeyin kontrol altında olduğundan emin olmak için , karşımdakini defalarca sorguya çekiyorum.
 - Temizlik yaptığım zamanlarda , herkesin peşinden geziyorum , onu düzelt , bunu yerine koy , dağıtma ... ( komutan gibi )
 - Dağınıklık ve temizlik konusunda , eğer işin ucu kaçtıysa , sınır tanımam , aynı şiddette dağıtmaya devam ederim. Ama toparlayınca komutan geri döner...
 - Yemek yaparken , ocağa bir şey taşarsa , anında herşeyi kapatıp , temizlerim. Kaç kere elimi de yaktım ama akıllanmadım.
 - Bazen arabayı kilitlediğimi unutup , tekrar , tekrar açıp kapatıyorum. Kilitlemişmiydim acaba duygusunu içimden atamıyorum.
 - Yapılmasını istediğim bir iş , o an yapılmazsa , inanılmaz geriliyorum. Söylene söylene ben yapıyorum.
 - Kendimi başkalarının yerine koyup , fazla ayrıntılı düşünüp , yok yere kendimi üzüyorum.
 - Hatta kötü senaryolar yazıp , oynadığım bile söylenir. ( Nobel ödülüm bilem var ... )
 - Msn 'de , arkadaşıma selam verdiğimde , işi bile olsa , er ya da geç ( 2-3 gün ya da 1 hafta sonra bile olsa ) bana cevap vermesini beklerim. Hiç görmemiş gibi yapılmasına , yokmuşsun gibi davranılmasına takarım. Aksi halde "kıracak birşey mi yaptım " diye yine takarım.
 - Sözünü tutmayan , yalan söyleyen , uyuşuk insanlara takarım. Mümkün oldukça hemen uzaklaşırım.
 - Tatil dönüşlerinde gece veya gündüz , saat kaç olursa olsun , o bavulu yerine yerleştirir , kirlilieri banyoya , temizleri dolaplara , her malzemeyi de yerine koymadan asla uyuyamam. Çok fırça yedim ama düzelemiyorum :))
 - Daha o kadar çok takıldığım şey var kii , sanırım baştan başa takıntılı biriyim. Herkese sabır diliyorum ...
 
24 Kasım 2008 Pazartesi
Güne özel...
* Dün gece , 23:00 'den sonra kapı çaldığında , " hayırdır bu saatte kim olabilir ki ? " diye kısa bir panik anı yaşadık. Kapıyı açtığımızda , komşumuzun bir tabak kabak tatlısı ve kaymaklı dondurma ile geldiğini görüp , bunun da günümüzü kutlamak adına olduğunu duyunca , tatlıyı afiyetle yedik. Düşünceli bir davranış. Sağolsun çok da severim , ellerine sağlık...
 * Arkadaşım okul çıkışında beni çaya davet etmişti. Ben de sıcacık ,çıtır simitlerimi alıp gittim . Hem çayımızı , hem kahvemizi içip , peynir , zeytin , domates muhteşem üçlüsüyle simitlerimizi yedik , günlük dedikodularımızı yaptık. Dışarıya çıktığımda ,yakın çevrede oturan birkaç öğrencimin bana hazırladığı sürprizle karşılaştım. Çok hoştu. 


 


