30 Kasım 2008 Pazar
Nescafeli kek...
Ödev işkencesi...
Bu çocuklar ödev yaparken neden bu kadar hırçın olurlar ki ,anlamam. Hadi sen hırçınsın , neden anneleri de durup dururken sinir ederler ? Ağlarlar, tepinirler , salya sümük kağıda akıtırlar, yazarlar, silerler, yazarlar , silerler, o kağıt aşınıncaya kadar uğraşırlar. Sonunda kağıtta kocaman bir delik açılır , oturup bir de onun için ağlarlar. Ödev uzarda uzar tabii . Ödev de ödev değil . Kelime sonundaki hece ile yeni bir kelime türetme şeklinde bir oyun ... Ama 15 dk'lık ödev , 3-4 saat sürüyor. İnanılmaz !29 Kasım 2008 Cumartesi
Böyle yenir...
Spagettiyi , kaşığın içine alarak , çatalla döndüre döndüre yemeyi öyle severim ki. Zaten bunun yenme şekli de böyledir. Başka türlüsünü düşünemem bile. Minik parçalara bölmek , spagettiye hakaret sayılır. Kendisi , benim en acil kurtarıcılarımdan olduğu için canım yemek yapmak istemediğinde meydan ona kalır. 
** Spagettiyle ilgili başka bir konu da , amcamın iş seyahatı nedeniyle İtalya da yaşadığı bir olaydı. Öğlen yemeği için , girmiş olduğu restaurantta, spagetti siparişi veriyor. Bu arada amcamın Türk olduğu anlaşılıyor , sohbetler filan derken , spagetti amcamın önüne geliyor. Ama garsonlar gözlerini hiç ayırmadan amcamı izlemeye başlıyorlar. Amcam gayet kendinden emin bir şekilde , sol eline kaşığını , sağ eline çatalını alıp , sarmaya başlayınca , birden alkış kopuyor. "Hııımm , siz işi biliyorsunuz" diyorlar :)) Bu da böyle yenir işte...28 Kasım 2008 Cuma
Çizimlerim...
26 Kasım 2008 Çarşamba
Tombişim...
Büyük ekran ve pek çok değişik özelliğe sahip olması açısından zamanının en iyi telefonlarından biriydi Nokia 6600. O zaman alsak mı , almasak mı diye epey düşündürmüştü. Ama bonusa 12 taksit demişlerdi ya , gaza gelmiştik işte. Biliyorum şimdi bile " yuhh ! " diyebileceğimiz kadar bir fiyata almıştık . Aklıma geldikçe , o paraya hala acırım. Belki de o yüzden hiç değiştiremedim. Şu anda aynı fiyata , daha iyi özelliklerde , mükemmel telefonlar var . Hatta , az daha eklenebilse iPhone bile alınabilir. Ama cimriliğim tuttu , değiştirmeye kıyamıyorum . Çünkü sonu yok ! Taaa ki geçenlerde bir arkadaşıma kızıp , telefonu hırsla yere fırlatana kadar. Çok alakasızdı biliyorum ama mesaja cevap vermeyince , bir an sinirlenesim geldi. Bazen bu tür saçmalıklar yapıyorum işte . Olan tombişime oldu tabii . Ekranı çatladı ve bir süre tepkisiz kaldı. Belli ki iç kanaması vardı. Şİmdilerde arayan numarayı göstermeme , mesajı iletememe , cevapsız aramaları silme , aniden kapanma , bazen de açılmama gibi garip tavırlar içerisine girdi. Haklı aslında , beyin sarsıntısı geçirdi ,hiç kolay değil. Ama artık değişmek zamanıdır , değişmek diyorum...
25 Kasım 2008 Salı
Takılı kalanlar...
İçimden geldiği gibi de beni " Takıntılar " konusunda mimlemiş. Bu nedenle , bir kereliğine , işte içimden geldiği gibi ...
- İlk takıntım mimlenmek olsun. Bir daha beni mimlemeyiniz diyorum :))
 - O an kullanmayacak bile olsam , internetin olmamasına takıyorum . Defalarca kontrol ediyorum. Bağlantı gelince normal hayata geçiyorum. Sanırm bu konuda çoğumuz böyleyiz. Yeterki olsun! Engellemelere başkaldırı belki de :))
 - Bilgisayarımı açınca önce blogları ziyaret etmeden , başka işlere başlayamıyorum.
 - Pijamalarla evin içinde uzun süre gezilmesine , yerlere oturulmasına takıyorum.
 - Evde veya dışarıda yapılacak işleri listeliyorum. Liste azaldıkça rahatlıyorum.
 - Herşeyin kontrol altında olduğundan emin olmak için , karşımdakini defalarca sorguya çekiyorum.
 - Temizlik yaptığım zamanlarda , herkesin peşinden geziyorum , onu düzelt , bunu yerine koy , dağıtma ... ( komutan gibi )
 - Dağınıklık ve temizlik konusunda , eğer işin ucu kaçtıysa , sınır tanımam , aynı şiddette dağıtmaya devam ederim. Ama toparlayınca komutan geri döner...
 - Yemek yaparken , ocağa bir şey taşarsa , anında herşeyi kapatıp , temizlerim. Kaç kere elimi de yaktım ama akıllanmadım.
 - Bazen arabayı kilitlediğimi unutup , tekrar , tekrar açıp kapatıyorum. Kilitlemişmiydim acaba duygusunu içimden atamıyorum.
 - Yapılmasını istediğim bir iş , o an yapılmazsa , inanılmaz geriliyorum. Söylene söylene ben yapıyorum.
 - Kendimi başkalarının yerine koyup , fazla ayrıntılı düşünüp , yok yere kendimi üzüyorum.
 - Hatta kötü senaryolar yazıp , oynadığım bile söylenir. ( Nobel ödülüm bilem var ... )
 - Msn 'de , arkadaşıma selam verdiğimde , işi bile olsa , er ya da geç ( 2-3 gün ya da 1 hafta sonra bile olsa ) bana cevap vermesini beklerim. Hiç görmemiş gibi yapılmasına , yokmuşsun gibi davranılmasına takarım. Aksi halde "kıracak birşey mi yaptım " diye yine takarım.
 - Sözünü tutmayan , yalan söyleyen , uyuşuk insanlara takarım. Mümkün oldukça hemen uzaklaşırım.
 - Tatil dönüşlerinde gece veya gündüz , saat kaç olursa olsun , o bavulu yerine yerleştirir , kirlilieri banyoya , temizleri dolaplara , her malzemeyi de yerine koymadan asla uyuyamam. Çok fırça yedim ama düzelemiyorum :))
 - Daha o kadar çok takıldığım şey var kii , sanırım baştan başa takıntılı biriyim. Herkese sabır diliyorum ...
 
24 Kasım 2008 Pazartesi
Güne özel...
* Dün gece , 23:00 'den sonra kapı çaldığında , " hayırdır bu saatte kim olabilir ki ? " diye kısa bir panik anı yaşadık. Kapıyı açtığımızda , komşumuzun bir tabak kabak tatlısı ve kaymaklı dondurma ile geldiğini görüp , bunun da günümüzü kutlamak adına olduğunu duyunca , tatlıyı afiyetle yedik. Düşünceli bir davranış. Sağolsun çok da severim , ellerine sağlık...
 * Arkadaşım okul çıkışında beni çaya davet etmişti. Ben de sıcacık ,çıtır simitlerimi alıp gittim . Hem çayımızı , hem kahvemizi içip , peynir , zeytin , domates muhteşem üçlüsüyle simitlerimizi yedik , günlük dedikodularımızı yaptık. Dışarıya çıktığımda ,yakın çevrede oturan birkaç öğrencimin bana hazırladığı sürprizle karşılaştım. Çok hoştu. 23 Kasım 2008 Pazar
Teşekkür...
Bugün bir arkadaşımla , blog ile ilgili bir takım yenilikler düşündük . Ve saatlerce yaptığımız konuşmalar sonucunda , bence mükemmel bir görüntü çıktı ortaya. Tüm itiraz ve kaprislerimi çekerek , bıkmadan , usanmadan , kızmadan bana zaman ayırdığı için ve tek tek ilgilendiği için çokkkkkk teşekkür ediyorum.
Teşekkür ediyorum ...
Kuğu gibiydi...
21 Kasım 2008 Cuma
Maviada 'da yeni bir hayat...
Canım arkadaşım , dostum , herşeyim , yarın yeni bir hayata başlıyor. Bana " Nikah şahidim sen olur musun ? " dediğinde çok heyecanlandım. Bu özel anı , benimle paylaşmak istemesi , beni çok duygulandırdı. Şimdi büyülü bir şehirde , yeni bir hayata , merhaba diyecek maviada . Soru işareti...
20 Kasım 2008 Perşembe
Tarz...
Hiç tarzım olmayan bir kıyafeti giymek durumunda kalmak , benim için gerginlik vericidir . Oldum olası da şıkır şıkır giyinmeyi sevmeyen , işli , pullu , güllü , dallı , aşırı süslü şeyleri daima görmezden gelen , sadelik yanlısı biriyim . Yani hiç rüküş olamadım . Olamam da . Sade olsun , hatta o da siyah olsun , yeter. 19 Kasım 2008 Çarşamba
Tedbirin böylesi...
** Bir gün İstanbul'a gitmek üzere yola çıkıyorlar ve feribota biniyorlar. Arabadan inip , feribottun üst katına çıkıyorlar . Hava gayet güzel , günlük güneşlik... O arada terleyen kızının üzerini değiştirmek üzere çantadan yedek atlet aranıyor. Ama atlete ulaşıncaya kadar çantadan neler çıkıyor neler... Yedek kazaklar , pantolonlar , çoraplar , ilaçlar , termometre , battaniye , kutu sütler , kekler ( kesinlikle ev yapımı ! ) , kolluklar ve bir de can yeleği ... Evet can yeleği !!! 
 ** Çocukların sık sık hastalanması nedeniyle ve mikrop kapmaması için de 3 yıl boyunca erikli su ( reklam aldım ) ile yıkanmaları da hoş bir anıdır. Herşeyden geçtim , ben o eziyeti çekmezdim sanırım . 
** Bir de cep telefonlarının yeni yeni küçülmeye başladığı dönemlerdi. İlk çıkanlar TV kumandası kadar büyük olup , atsan kafa yaracak cinstendi ya ... Değiştirme zamanı geldi diye söylenip , duruyordu eşine . Ama hep erteleniyordu. İntikamı da çok hoş olmuştu... 18 Kasım 2008 Salı
Rosie...
Bugün kendimi evime adayarak , koca bir günümü yaktım , gitti. Uzun zamandır ciddi bir temizlik operasyonu gerekiyordu. Elimize geçen herşeyi sağa sola bıraka bıraka , evi tanınmaz hale getirdiğimizden bazı şeyler de kaybolmaya başlamıştı. Bende artık görmezden gelmeyi öğrendiğim için , rahatsız olmamıştım . Ama nereye kadar ? Azıcık sokaktan farkımız olsun istedim ve kolları sıvadım. Herşeyi elden geçirerek , toparlama ve düzeltmeleri de bitirip , tertemiz yaptım evi...17 Kasım 2008 Pazartesi
Kondisyon bisikleti
Hemen hemen pek çok evin , itilmiş bir köşesinde , bulunmasından mutluluk duyulan , bulunmamasından suçluluk duyulan bir alettir kendisi. Bir gün mutlaka , düzenli kullanacağım vaadleriyle kendisini ve kendimizi kandırdığımız ve daha çok üzerimizden çıkarttığımız kıyafetleri sağına soluna asmak için kullandığımız zavallı bir bisiklettir . Sürekliliği sağladığı tek görevi budur çünkü . 15 Kasım 2008 Cumartesi
Va daa...
Ne güzeldi , eskiden kredi kartı filan yoktu . Gerekli olanlar abartıya kaçılmadan , önem sırasına göre önceliği alırdı. Zaten kartların faizleri çok yüksek olduğundan , kullanımı da çok yaygın değildi . "Aman şimdi boşu boşuna faiz işletmeyelim " diye gerekmedikçe kimse kullanmıyordu. Zamanla kart kullanımını yaygınlaştırmak için, alışverişi o kadar cazip hale getirdiler ki , kapılmamak mümkün değil. Bu , karta vadesiz şu kadar taksit, şu karta alışverişin 3-4 katı ekstra para puan , o , karta taksit erteleme derken ... Şimdi de kart kullanmanın dayanılmaz özgürlüğüne aldanarak küçük küçük taksitlendirmelerin , büyük büyük darbeler olduğunu farkediyorum. 
Bu konuda sınırımı her zaman bildim , bilinçli bir tüketici oldum diyebilirim. Ama yine de kısa süreli bilinç kaybının açtığı sıkıntılar pek küçük görünmüyor. Son birkaç aydır farklı yerlere tepiştirdiğim kredi kartı ekstrelerini bir araya getirince küçücük bir dağcık oluşturdu. Acilen aile içi bütçe görüşmesi yapılıp , yeni kararlar alındı. Ayağını yorganına göre uzatmalı sözü hatırlatıldı , gülündü . Ve ben deeee bugün gidip , daha büyük bir yorgan almaya karar verdim. Va daaaaa....14 Kasım 2008 Cuma
Issız Adam...
Geçen gün dersim yoktu , boş günüm diye biraz uyuklayıp tembellik yapmak , biraz yazılı okumak , yemek yapmak, biraz da ev işleriyle uğraşmak gibi bir düşüncem vardı , taaa ki arkadaşım tarafından sinema fikriyle baştan çıkartılıncaya kadar... Bende işten kaçmaya fırsat arıyormuşum demek ki hayır demedim. 13 Kasım 2008 Perşembe
12 Kasım 2008 Çarşamba
Kramp...
Uykunun en tatlı anında , hissedilen ve en istenmeyen acı , baldıra giren kramplardır sanırım... Öyle bir acı ki , baldırı kendine çeksen bir türlü , çekmesen bir türlü , sanki o an uzatsan, kopacakmış hissi veriyor. Sonra gittikçe hafifleyen ama yanmaya devam eden bir hale dönüşüyor. Yine uykuya dalıyorsun ama sabah yataktan kalkarken kendini yine hatırlatıyor. Bazen birkaç gün üst üste yaşanan bu durum , acaba mineral eksikliğim mi var sorusunu sorduruyor kendimize. Bunun için de süt , yoğurt , soda , muz gibi besinlere ağırlık vererek önlem alabiliriz. 10 Kasım 2008 Pazartesi
Eskişehir 'de...
**Ayşecim sana tekrar teşekkür ederim , seni çok sevdiğim için , harika bir yol arkadaşı olduğun için ve sıcacık bir aileye konuk ettiğin için ...
Güneş ışığı , taşlara vurduğunda ...
Ödüller...

Ahh ahh ! İlk oyunumdu , kafam kadar grubum öldü,
bir türlü bağlanamadım ya , ona yanarım :=)
6 Kasım 2008 Perşembe
Yolculuk...
Bu hafta sonu ben , Ayşecik ve senseimiz, Eskişehir yolcusu olmayı planlıyoruz. Turnuvaya tabiki de . Demiştim ya , mümkün oldukça hepsine gitmeye çalışacağım. Üstelik yolda Eti cin yemeği de planlıyoruz. Bu çok önemli bir ayrıntı olduğundan , değinmeden geçemedim. Sadece cin gibi hamleler yapabilmek için , yoksa başka bir niyetimiz yok yanee. Dimiğğ ayşecik ? 5 Kasım 2008 Çarşamba
3 & 8 ...
Neden 3 & 8 ? Çünkü yanyana gelince büyük bir sayı olduklarını gördüm . Böylesi daha şık geldi. Bugün de 37 yılı geride bırakmış biri olarak , artık doğum günlerimin bana heyecan vermediğini farkettim. Belki de bunu kendi içimde kabullenemeyişimdendi... Çünkü , ben kendimi hiç bu kadar büyük hissetmedim...Çocuk gibi hissediyorum bazen... Ama böyle olmayı da seviyorum . Bi de 10 yıl geri gidebilseydim , hiç de büyümezdim ya neyse ...3 Kasım 2008 Pazartesi
Hooop !!!
İlk görev yıllarımdı . O zaman Van 'da bir lisede görev yapıyorum. Kadromuz oldukça kalabalık ...Hepimiz stajyer öğretmeniz . İzmir, İstanbul , Ankara , Bursa gibi büyük şehirlerden gelmişiz ve sanki yıllardır da birbirimizi tanıyor gibi , kısa sürede kenetlenmişiz , aynı üniversite ortamı gibi...Şen şakrak. Sonuçta doğudayız , terörün en yoğun dönemlerinde ailelerimizden uzakta sadece birbirimiz için varız. Her hafta sonu gidilen geziler , piknikler , mangal partilerinin de haddi hesabı yoktu . Gölün hemen yanında , tam Süphan dağının karlı tepesi karşında , arkadaşımızın bir evi vardı . Onun bahçesinde karlar üstünde bile , mangal yakmışlığımız vardır. Ama ne güzel anlardı . Şimdi yeniden hadi deseler , aynı kişilerle , aynı anları yaşamak için , kesinlikle geri dönerdim... Neyse , aslında konuyu getirmek istediğim yer , bir fıkraya bağlanacaktı. Anılara daldım , bağlantıyı kaçırdım, biraz fazla uzattım.
2 Kasım 2008 Pazar
Mutlu Yıllar ÖZK!! ...
Bugün 2 Kasım ve Özkii'ciğimin doğum günü... Zaten şu özel günlerimiz de olmasa birbirimizin yüzünü hiç göremeyeceğiz . Hayat koşturmacası içinde bir araya gelip, iki çift laf bile edemiyoruz. Ne yazık ki...1 Kasım 2008 Cumartesi
Thx...
Dün yayınlamış olduğum ve bir süre sonrada yok ettiğim bir yazım vardı. "İtiraf" tı. Kötü hissediyordum ve belki de sadece paylaşmak istemiştim. Sonrasında daha sakin düşününce yazıyı yok ettim. Aşırı üzgünken , sinirliyken daha saldırgan ve acımasız olduğumuz, bir takım şeyleri doğru düşünemediğimiz , kendimize çok yüklendiğimiz zamanlar olur. Sanırm bu da böyle bir andı. İçimizdeki şeytan ...
Egecik her gün okuldan geldiğinde sorguya çekilir . Hatta buna o kadar alışmıştır ki sormadığım zaman “bana günümü sormayacak mısın? “ diye hatırlatır. Zaten sormayacak mısın diye üstelediğinde de mutlaka bir vukuatı var demektir.-Günün nasıldı Egecim ?
-İyiydiii annecim. Güzel geçti.
-Bu kadarcık mı ? Anlatmak istediğin bir şeyler var mı?
-eee şey yoook … Yani bugün biraz yaramazlık yaptım ama küçük bişeydii.
-Hımm … Anlat bakalım ne kadar küçük , ona ben karar vereyim.
-Şimdi bir arkadaşımla oyun oynuyorduk , sonra ben ona böyyyyle küfür ettim .
-Nasıl öyylee? Ne dedin söyler misin?
-Olmazzz…Kötü bişeyydi işte ….Söyleyemem utanırım.
-Kötü olduğunu bildiğin bir şeyi neden söylüyorsun ? Arkadaşına söylerken utanmamışsın ama , bana da söyleyebilirsin.
-Ama oda bana etti. Biliyorum kötü bişey ama içimdeki şeytana engel olamıyorummm…Söz bi daha etmicemm . Babama söyleyecek misin?
“İçimizdeki şeytan demek” , Düşünsenize! Şeytana uysaydık ne cinayetler işlenirdi . Kötüleri temizleyelim derken bizde onlar gibi olup çıkardık. O nedenle bazen duymamış gibi yaparak , bazen konuşarak , bazen sert çıkarak karşımızdakine doğruları anlatmaya çalışıyoruz. Kolay olmasa da . Erkeklerin yöntemleri , bu konuda biraz farklı olsa da , herhangi bir sözlü saldırıda bile sakin kalabilmeyi başaranların sayısı çok az . Tepkilerini çoğu zaman anlayamasam da belki de güçlerini ispat etme çabasıdır diyorum .
Söz konusu çocuklarımız olduğunda da hep şunu düşünürüm , evde ne kadar iyi bir eğitim verirsek verelim , ne kadar güzel sözcükler kullanırsak kullanalım , dış ortam ve arkadaşlarından öğrendikleri hep daha cazip gelecektir. Doğruyu bulma çabası içinde bir süre bocalama yaşayacağı kesin. Çevremdeki sorunlu öğrencileri de gördükçe , oğlumun bir gün bu tarz kişilerle arkadaşlık yapabileceğini düşünmek tüylerimi diken diken ediyor.
Daha şimdiden küçük çetecikler halindeler. Kavga , küfür , gasp , her şey var. Daha 1. sınıftayken "paramı elimden aldılar yarın yine getireceksin" dediler diye ağlaya ağlaya gelmişti. İnanamamıştım . O yaşta bir çocuk nasıl olurda böyle bir şeyi rahatlıkla yapabilirdi ki ? Soluğu okulda almıştım tabii. Bu merkezlerdeki büyük okullarda çok daha ileri boyutta. Yani doğru arkadaş seçimi o kadar önemli ki , daha şimdiden bunun endişesini taşıyorum. En yakın arkadaşıyla problemleri olmaya başladı bile .Çünkü doğrularımız farklı. Hayır demeyi öğrenmesi ve içindeki şeytana dur demesi gerekiyor. Bu konuda gerekli uyarıları sürekli yapıyoruz. Ve her gün ona örnek davranışlar anlatarak hangisini doğru , yanlış olduğunu soruyoruz. Tüm bunları bilerek içindeki şeytana uymadığı gün süper olacak.
Sözzz...
Akşam itibarıyla iç sıkıcı bir post yayınlamıştım , sanırım 3-4 arkadaşım da okuyup yorumlarını dile getirmişti. Teşekkür ederim . Post kaybolmadı yani ancak bu postu gördükçe daha kötü hissetmemek için ve başlangıç noktasının bu olması gerektiğini düşündüğüm için yok ettim . Şimdi "ne yazıyordu ki o postta" diye düşünenlere "yok bişeyyy" diyorum . Ve söz veriyorum güçlü olmaya çalışıp , stres yaratmamaya çalışacağım. Yoksa blogumun adı zorla değiştirip "bunalımland" yapacaklar :) Onu da ben istemiyorum.







