Güzelliklerin bizlerle olması dileğimle , herkese 
MUTLU BIR 2014 diliyorum...
 
MUTLU BIR 2014 diliyorum...
Haftada bir gün bir anaokuluna derse gidiyorum. Miniklerim  çok tatlılar ama bir o kadar da yorucu olduklarını itiraf edebilirim...
Kurabiyeler gayet güzel piştikten sonra sıra şeker hamuruyla kaplamaya gelmişti. Meğer , o şeker hamuru ne güzel bir şeymiş. Herşeyden  önce , harika bir kokusu var ve yumuşacık. İnsanın sürekli hamurla oynayası geliyor , çok keyifli. Aslında şeker hamuruyla hazırlanacak çok özel birşey yoktu. Sadece kurabiyenin kalıbıyla siyah ve beyaz yuvarlaklar kesilip , bal ile kurabiyeye yapıştırmak gerekiyordu. Bu işide ben yaptım ve çok sevdim. İlk fırsatta tekrar deneyeceğim. 
Komşular arası ikramlar vardır hani. Otururken birdenbire " ding dong"  kapı çalar ve bakarsın ki elinde tabakla komşun gelir. Güzel şeydir ne yalan söyleyeyim , benim çok hoşuma gider. Getirenin eline , koluna , gönlüne sağlık...
Bir keresinde tam kahvaltı sırasında hamur kızarması mı derler , pişi mi derler öyle birşey gelmişti. Ben kısaca hamur derim. Sıcak sıcak çok güzel gitmişti kahvaltıda. Ellerine sağlık valla. Daha o tabağı geri götüremeden geçen gün bir yenisi geldi. Utandım ama komşum bu tarz şeyleri yapmayı çok seviyor ve çok da başarılı. Önce beni aradı " Evde misin ? Evdeysen mutfak pencereni açar mısın birşey göndereceğim" dedi. "Değilim canım spordayım ve nefes nefese yürüyorum, canım çıktı . Yine ne yaptın ? Acı bana kızım " dedim. "Yok" dedi "Acımam , senin için rahat ediyor mu komşun kiloluyken sen zayıflayacaksın. Kıskanıyorum seni, eve gelince Aşureni almaya gel " diyince kahkahayı bastık. Anlayacağınız Aşure yiyeceğim diye biraz fazla yürüdüm :))) 
Sevgili Adakahvesi önce yoruma cevap olarak başladım ama uzun olunca yazıya dönüştürdüm. Benim fikrimdir. Adakahvesi diye hitap ediyorum . Çünkü blogunu bilmiyorum. Ancak bana göre oldukça ağır bir suçlamada bulunmuşsun . Ve ben bunu kabul edemem. Çünkü kopyalamaya karşı olan biriyim ve olmasam bunu kendi blogumda da engellemeye çalışmazdım.
Yazıma yorum beklemeye devam ediyorum. Biraz inat ediyorum belki ama inanın inattan değil sadece meraktan. Bir kelime yazmak, bu kadar zor olmasa gerek.
Ben hiç pozitif olamazmıymışım ? Herşeye kusur mu bulacakmışım ? Ben çok mu doğru insanmışım ki vs,vs,vs...Bunları duyduğumda çok üzüldüm açıkçası .Bir de işin içinde aşırı hassaslığım olduğu düşünülünce.... 
Yaklaşık 1 yılı aşkın süredir Bursa bağlantılı anayolda , 2 aydan fazla süredir bizim ana caddede -ki halen devam etmekte-  kısım kısım da sokaklarda olmak üzere bitmek tükenmek bilmeyen bir asfalt çalışması var. 
Elbetteki yollarımız düzeltiliyor , güzelleşiyor buna bir şey dediğim yok ama hoşgörümüz de bir yere kadar. Uygunsuz saatlerde yapılan çalışmalara itirazım var. Gündüzler torbaya mı girdi akşam 7 olunca , adamlar asfalt atmaya geliyor. Yol zaten trafiğe kapalı , kullanım dışı , gündüz yapsanıza şu işi. Mesai hikayesi mi?  Yoksa gündüz asfalt atılmaz diye bir kural var da , ben mi bilmiyorum. Varsa da atanlar suç mu işlemiş oldu. Tam herkes işten çıkmış , evine gelmiş , dinlenirken pencerelere varıncaya kadar ev titriyor. Neymiş asfalt atıyorlarmış. Gündüz atsana kardeşim , akşam akşam adamı sinir etmeye mi geldin...
Sabah sabah tam derse girecekken , arkadaşımın iyi niyetle yaptığı bir uyarı , tüm enerjimi çekip aldı. O an daldım gittim , binlerce şey düşündüm. 
"Ah şu doktorlar ahh !" demek istiyorum ama yanlış anlaşılmasınıda istemiyorum. Çünkü doktorları yaptıkları işin yüceliği ile , özverisi ile çok seviyorum. Bende doktor olmalıydım derim hep. İçimde kaldığı bir gerçek , bu yüzden de az okudum diye kendime çok kızarım.
Uzunca bir zamandır küflenen ekmekleri atmak zorunda kalıp çok üzülüyordum. Ya gereğinden fazla ekmek almamam ya da bunları değerlendirmenin bir yoluna bakmam gerekiyordu. Aslında bizde çok yaşanan bir durum değildi ama herşey tost makinemin bozulmasıyla başladı diyebilirim. 
Çok rica ediyorum bu yazıyı okuyan her arkadaş , bu konuda fikirlerini paylaşırlarsa çok sevinirim... Çok sesli yorumlara ihtiyacım var. Kafama takıldı ve herkesin bu konuya nasıl baktığını bilmek istiyorum. Konumuz , kızlı erkekli bir konu aslında...
Pazartesi sendromundan sonra Salı günü , bana en iyi gelen gün. Hafta sonunda bile daha değerli...Özel bir işim yoksa koca bir günü kendime ayırabiliyorum. Bazen boş olduğumu bilmek güzel...
* Dün ki kriz anını ortadan kaldırmak için kek yapmıştım ama ilginç bir şekilde önce kabardı sonra çöktü.Halbuki hep yaptığım kekti...Olmadı yani...
An itibarıyla krize girmiş bulunuyorum. Hemde ilginç bir kriz , " abur cubur krizi" . Böylede kriz olur mu demeyin , oluyormuş valla . 
"Kendiliğinden" albümünün ilk klip çekimi  , " Biz Kopamayız " isimli şarkı için yapılmış ve çokda güzel olmuş. Emeği geçen herkesin eline , yüreğine sağlık...
Rahat bir spor ayakkabıya ihtiyacım vardı. Biraz farklı bir şey aradığımdan bulamamıştım. Tam olarak ne aradığımı bende bilmiyordum ama spor yapmak amaçlı değil , günlük kullanabileceğim , gerektiğinde siyah kumaş pantolonla da uyum sağlayabilecek birşey olmalıydı. Biraz spor ayakkabıya benzesin ama tam spor olmasın tarzında bir şeylerdi sanırım. Bunu anlatmak zordur , görmek lazım...
Daha öncede çok bahsettim , çok dinledim , çok paylaştım...Ümit Sayın 'ı  söz , müzik , beste ve yorumlarıyla çok severim. Şimdi yeni solo albümü " Kendiliğinden " ile yeniden bizlerle olduğu için çok mutluyum. Albümün hikayesi paylaşmak istiyorum. 
Kendiliğinde albümü ,Türkiye’de üretilen modern Türk müziğine, yeni bir bakış açısı, sağlam bir nefes ve uzun vadeli dinlenebilir müzik lezzeti katacaktır.
Vaktim oldukça ve tembelliğim tutmadıkça mutfakta yeni tatlar denemeyi seviyorum. Ama anladım ki bazen herşeyi denemek çokda iyi bir fikir değilmiş. 
Bugün sakin bir günümdeyim. Herhangi bir negatiflik hissetmiyorum. Genelde stresli olur bir şeyleri yetiştirme , gitme - gelme telaşı içinde olurum ama bugün yapmak ve yetiştirmek zorunda olduğum olduğum hiçbir şey yok. Kısacası herşey keyfi ...
Geçenlerde bir arkadaşım aradı , biraz sıkıntılıydı ve dedi ki " Uzun zamandır kendime zaman ayırmıyordum. Can arkadaşımla dışarıya çıktım ve inanılmaz iyi geldi " dedi." "Can'ı bende çok severim , bak dostlarını hatırladın" dedim , gülüştük hatta...
Sırtımdan terler süzülürken , dilim damağım kurumuş  halde yorgunluktan yığılmak üzereyken çikolata lafını duymak  istemiyorum. Ama etkisi geçince yine canım istiyor. "Aman canımm yürürüm , nasıl olsa spor yapıyorum" demekle de olmuyor farkındayım. Bu işe bir dur demek lazım. Yürü yürü yanmıyor merettt :)
Günün sonunda olmasa şu işler derken yorgunlukla hayal dünyasına dalmışım. Zaten işler hiç değişmiyor , hatta bazen artarak devam ettiği de oluyor. Sonunda bir yerlerde raydan çıkıp herşeye boş vermem gerekiyor ama böylede gitmiyor. Birinin kontrolü hep elinde tutması şart ve o da ben oluyorum...